T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Çocuklar için dua

Mekke'de, boykotlar, işkenceler, abluka altına almalar devam ediyordu. Mekke dayanılmaz hale gelmişti. Buna bir de eşi Hazreti Hatice'nin ve kendisini himaye eden amcası Ebu Talib'in vefatı eklenince, adeta bir nefes almak için Taif'e gitti.

Yanında yalnız evlatlığı "Zeyd" vardı. Taif'te on gün kaldı. Ve bu esnada putlara tapmakta olan Taifliler'e İslam'ı anlattı. Bundan sonrasını merhum Zekai Konrapa, Peygamberimiz isimli eserinde şöyle anlatir:

"Bu davet, Peygamberimiz'in aleyhine korkunç bir fırtına koparmış oldu. Taifliler'den hiçbiri Müslümanlığı kabul etmedikten başka, Hazreti Peygamber'in şahsına karşı yapılmadık kötülük bırakmadılar

Taifliler, önce, Rasül-i Ekrem'i alaya aldılar. Sonra hakarete başladılar. Kendisini sokaklarda yuhaladılar. Daha sonra da, Taif'ten çıkmaya mecbur ettiler. Hatta çıkarken de arkasına düştüler; eşrafın teşvikiyle, köleler, ayaktakımı yolun iki tarafına sıralanmışlardı. Her iki taraftan taş yağmuru başladı. Rasül-i Ekrem'in ayakları kan içinde kaldı. Ayakkabıları kanla doldu. Sağdan ve soldan atılan taşlardan, yol arkadaşı Zeyd de yaralandı. Hazreti Peygamber'i korumak isteyen Zeyd, kendisini siper etmek istediği için, birkaç yerinden yara almıştı.

Hava çok sıcaktı. Bunaltıcı bu sıcak hava içinde, Taifliler, usanıncaya kadar, Rasül-i Ekrem'i takib etmişlerdi. Yol üstünde küçük bir bağ vardı. Taifliler, kıymetini bilmedikleri misafirlerini bu bağa kadar taşlamışlardı.

Taif seyahatinde uğradığı bu fecî muamele, Rasül-i Ekrem'i çok müteessir etmişti. Fakat, kimseye "beddua" etmiyordu. Bir çardağın gölgesi altında ellerini kaldırarak, büyük 'Allah'ına şöyle yalvarmıştı.

"- İlahi! Kuvvetlinin za'fa uğradığını, çaresiz kaldığımı, halk nazarında hor görüldüğümü, ancak sana arzederim, (ancak sana şekva ederim.) Ey merhametlilerin merhametlisi! Herkesin zayıf görüp de dalına bindiği, biçarelerin Rabbi sensin. İlahî! Huysuz, yüzsüz bir düşman eline beni düşürmeyecek, hatta hayatımın dizginlerini eline verdiğin akrabadan bir dosta bile bırakmayacak kadar bana merhametlisin.

İlahî! Eğer bana karşi gazaplı değilsen çektigim mihnetlere, belalara hiç aldırmam. Fakat, senin sıyanetin (esirgeyiciliğin) bunları göstermeyecek kadar geniştir. Ilahî! Gazabına uğramaktan, rızasızlığına duçar olmaktan senin nuruna sığınırım. O nûra ki, bütün karanlıkları parıl parıl parlatır. O nûra ki, dünya ve ahiret işlerinin ıslahı yalnız ona vabestedir. İlahî! Sen razı olasıya kadar, işte affını diliyorum. Bütün kuvvet, her kudret ancak sendendir, Ya Rabbi" (s. 112-113)

Bundan sonrası da var. Hazreti Peygamber (s.a) sonrasını "Uhud'dan daha çok daraldığın bir zaman oldu mu?" diye soran Hazreti Aişe'ye şöyle anlatıyor. Bunu da Prof. Dr. İsmail L. Çakan'ın "Peygamberler ve Tevhid Mücadelesi" isimli eserindeki Buhari hadisinden okuyalım:

"-Ben Kureyş'ten gördüğüm baskı üzerine Taif'e gitmiş, korunmamı İbnu Abdi Yalil'e teklif etmiştim, yanaşmadı. Ben de kederli ve elemli bir halde Mekke'ye dönmüştüm. İşte bu dönüş esnasında Cebrail bana: "- Ya Muhammed, Allah sana şu dağlar meleğini gönderdi, emrindedir. Kavmin hakkında ne yapılmasını dilersen, emredebilirsin," dedi.

Bunun üzerine dağlar meleği, seslenip bana selam verdi ve sonra :

"- Ya Muhammed, Cebrail doğru söyledi. Ne emredersen, yerine getirmeye hazırım ben. Eğer (Ebü Kubeys ve Kayakan denilen) şu iki yalçın dağın Mekkeliler üzerine (çökerek) birbirine kavuşmasini (ve müşrikleri topluca ezmesini) istersen (onu da emret)!" dedi.

Ben şöyle cevap verdim :

"-(Hayır ben bunu istemem) Ben, Allah'ın, bu müşriklerin soyundan yalnızca Allah'a ibadet eden ve ona hiçbir şeyi eş-ortak koşmayan, tevhide gönül vermiş (muvahhid) bir nesil getirmesini dilerim." (s. 315-316)

Zor günler zor günleri takip etti. Ve bir gün şartlar değişti. Mekke fetholundu.

Mekke'de İslam'a en şiddetli muhalefeti yapan Ebu Cehil'in oğlu İkrime Müslüman oldu. Böyle nice dramatik "Babalar ve Oğullar" hikayesi yaşandı İslam'ın o günlerinde... Ve sonra bütün çocuklar Müslüman yetişti....

O zamandan beri Müslümanlar, Taif daralması yaşadıkları her defasında beddua değil, geleceği kurtaracak dua ederler:

-Rabbim onlar bilmiyorlar. Onların neslinden seni bilen, seni tanıyan, sana yürekten bağlı, ancak sana kulluk eden çocuklar getir.

Kalblere hükmeden Allah'tır.

Siz hiç anne-babalarına Allah'ın yolunu öğreten çocuklar görmediniz mi?

Bir dergide, İslam ülkelerinden birinden Amerika'ya giden son derece modern ailenin son derece modern çocuğunun orada İslam'la tanıştığını ve çarşaflı ve peçeli, galiba Amerikalı bir hanımla evlenerek döndüğünü ve ailesinin "Oğlum hiç olmazsa bizim memleketimizdekiler gibi başörtülü olanını tercih etseydin" dediğini okumuş ve bir hayli gülmüştüm.

Ben Peygamberimiz'in bir hadisini okudum

-Beni yaşlılar yalanladı, gençler tasdik etti, şeklinde bir not düşmüş Peygamberimiz tarihe...

O sebeple yarınlar için dua... Genç yürekler için dua. Kalblerin dönüşümü için dua. Yarının sahibi Allah'tır.


18 Mart 2002
Pazartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED