|
|
Tren kaçıyor, zapta böyle geçsin
Bundan üç ay önce Avrupa Birliği'ni (AB) Kıbrıs üzerinden tartışıyorduk. Kimileri, 'Mütareke basını' benzetmesini, üç ay önce, "Kıbrıs'ı satıyorlar" teranesi ardına gizlenerek dile getiriyordu. Mesleğimizin eskileri, ustalar, ara sıra tozlu dosyalarından eski yazılarını çıkartıp hava aldırırlar. Yaşlandıkça, onları harekete geçiren dürtünün ne olduğunu ben de anlar gibi oluyorum. Türkiye'nin ikliminde, insanı fena halde nostaljik yapan bir 'deja vue' (bu sahneyi daha önce yaşamıştım) havası var çünkü... Şu satırları beraberce okuyalım: "Herkes tartışmanın Kıbrıs üzerine olduğunu sanıyor; oysa kıyametin ardında Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) üyeliği korkusu yatıyor. Açıkça 'Türkiye'nin AB üyesi olmasını istemiyoruz' diyemeyenler, 'Kıbrıs'ı satmak isteyenler var' gürültüsünü koparıyorlar... Biz 'Kıbrıs da Kıbrıs' diye tepinirken, bir bakacaksınız, Kıbrıslı Rumlar AB üyesi oluvermişler, Türkiye yine kapıda kalakalmış... // Bu öngörünün, benim koca ayaklı oluşumla, müneccim şeyi yememle bir ilişkisi yok; ayağım küçük, müneccim de değilim zaten... Ancak, Bülent Ecevit'in Türkiye'yi AB üyesi yapmak istemediğini pekâlâ biliyorum; tarihin de bizim ülkemizde sürekli tekerrür ettirildiğine inanıyorum..." (Kulis, 2 Aralık 2001) Dün, sütununda, Bülent Ecevit'in AB ile ilgili eski gönülsüzlüğüne değinen iki yazar vardı. Biri, daha önce de bu konuyu dile getiren Metin Toker, diğeri ise Hürriyet başyazarı Oktay Ekşi… Ecevit'ten şu satırlarla söz etmiş Toker: "Başbakan İnönü'nün kabinesinde çalışma bakanıyken kararı imzalayan; dün, bunun en büyük fırsatı çıkmışken 'onlar ortak, biz pazar' diye yan çizen; bugün, bir dönemeç daha alıp onun en hararetli taraftarı kesilen…" Oktay Ekşi, trenin Ecevit'in 1980 öncesi iktidarı döneminde kaçtığının elbette farkında; ancak faturayı başkalarına çıkarıyor: "Avrupa Birliği trenini önce 1976 yılında, yani Süleyman Demirel Birinci MC hükümetinin başbakanıyken kaçırmıştık. Çünkü Demirel, o tarihte -eminiz hálá öyle düşünüyordur- 'Batı bâtıldır' diyen ortağı Necmettin Erbakan koalisyonu bozar diye üyelik başvurusu yapmamıştı. // Aynı fırsat iki sene sonra da Bülent Ecevit'in başbakanlığı sırasında kaçtı. // Kaçtı... Çünkü Dışişleri Bakanlığı için belki de dünyanın en yanlış seçimi olan rahmetli dostumuz Gündüz Ökçün'ün Üçüncü Dünyacı politikaları, zaten Batı'yla ilişkileri geliştirmeyi değil bozmayı amaçlıyordu." Hürriyet başyazarının tespiti doğruları tam yansıtmıyor: Treni Türkiye'ye kaçırtan Demirel, Erbakan veya Gökçün değildi. Konunun birinci el tanıkları, "Treni kaçırtan Ecevit'tir" demekte tereddüt etmiyorlar… Tanşuğ Bleda'nın tanıklığına daha önce de başvurmuştum… Büyükelçi Bleda, o dönemde (1978-80), dışişleri bakanlığında, Türkiye'nin o zamanki adıyla 'AET' ile ilişkilerinin koordinasyonunu da sağlayan 'uluslararası ekonomik ve sosyal ilişkiler genel müdürlüğü' koltuğunda oturmaktaydı. Emekliliği sonrasında 'Maskeli Balo' adıyla kaleme aldığı anılarında (Doğan Yayıncılık) yaşadıklarını ayrıntılarıyla anlatıyor… Bleda'nın anlatımından, Batı'nın, Türkiye ile Yunanistan'ı benzer muameleye tâbi tuttuklarını hatırlıyoruz. NATO'ya beraberce dâvet edilmişlerdi, Avrupa'da oluşturulan her yeni kuruma da öyle. Türkiye Ortak Pazar ile Ankara anlaşmasını imzalarken, Yunanlılar da kendi ortaklık anlaşmalarını sonuca bağlamışlardı. Kıbrıs konusunda sürtüşme yaşanıyor olmasına rağmen, Yunanistan, AET'ye tam üyelik için başvururken, kabul edilmeyi kolaylaştıracağı inancıyla, Ankara'ya, el altından, "Sen de başvur" mesajlarını gönderiyordu… Dışişleri Türkiye'nin Yunanistan'la eşzamanlı başvurması gerektiği görüşündeymiş. "Lozan'dan başlayıp savaş sonrası aramızda oluşmuş denge bozulmamış olur" düşüncesiyle… Peki sonra ne olmuş? Herkesin "Tamam, biz de başvuralım" kararı çıkacağını tahmin ettiği bir toplantı yapılmış AET ile ilgili birimlerin yetkilileriyle. Toplantıda, üyeliğe tek kişi itiraz etmiş; diğerleri katılmaktan yana görüş bildirmişler... İş, başbakan Bülent Ecevit'in kararına kalmış... Büyükelçi Bleda sonrasını şöyle anlatıyor: "Salonda çıt çıkmıyor ve hepimiz Ecevit'in ağzına bakıyorduk. Ancak başbakan konu hakkında değişik görüşler bulunduğunu, dolayısıyla küçük bir komisyon kurularak konunun daha derinlemesine incelenmesini isteyince şok olduk. Zamana karşı yarışıldığı bir ortamda işin bir komisyona havalesinin ne anlama geldiğini hepimiz biliyorduk. Kaldı ki, bu komisyon, bildiğim kadarıyla, hiç toplanmadı veya toplandıysa da konuyu izleyen genel müdür olmama rağmen benim haberim olmadı. 12 Eylül askeri müdahalesi ise AET'yle tüm ilişkilerimizi dondurarak kaçırılan bu tarihi fırsatı perçinledi. Yunanistan ise, ekonomik durumu bizden çok daha zayıf olmasına rağmen, 1 Ocak 1981'de topluluk üyesi oldu." (s. 92) Sizler de, benim gibi, üstadların o dönemde kalemleriyle hangi safta olduklarını mutlaka merak ediyorsunuzdur. Oktay Ekşi, Metin Toker, Hasan Pulur, İlhan Selçuk, Hasan Cemal, Yalçın Doğan, Güneri Civaoğlu… Yunanistan AET üyeliği yolunda ilerlerken, Türkiye'nin Ecevit tarafından önünün kesilmesine ne demişlerdi acaba? Metin Toker'den farklı düşünüyorum ben; bırakın 'en hararetli taraftarı' olmasını, Başbakan Ecevit bugün de Türkiye'nin AB üyesi olmasını gönülden istemiyor.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |