T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R

Filmin ikinci yarısı

Maalesef Fenerbahçe ve Galatasaray'lı taraftarlar filmin ikinci yarısını seyredemediler. Çünkü elektrikler kesildi.

Galatasaray Fener'e 6-0 yenildikten sonra bu acıyı ancak Barcelona'yı evinde yenerek yokedebilirdi. Ve ancak böylece Avrupa'daki serüveni sürecekti. Lakin bırakın Şampiyonlar Kupası'nı UEFA'dan bile mahrum kaldı. Birileri şalteri indiriverdi. Bu şartlar altında Trabzon maçı bambaşka bir önem kazanmıştı. Üst üste gelen felaketlerden sonra imparator takımı nasıl motive edecekti. Maçta gördük ki (Ve maçtan sonra Samet Aybaba açıkça söyledi ki) Galatasaray toparlanmış ve fevkalade motive olmuş.

Trabzon geçen yılın karanlığından çıkmış, alt yapı ile kendi bünyesinden yetişen futbolcuları toplamış, çok koşan, dinamik bir kadro kurmuş. Doğrusu taraftarlarının metazori dışarı çıkarılması tam bir skandal idi.

Ama maç öyle olmadı, son haftaların en zevkli karşılaşmalarından birini seyrettik. Her iki takım da kazanabilirdi. Ancak Fatih Tekke penaltıyı kaçırınca ibre Galatasaray'dan yana döndü. İşin tuhafı şans da onlara güldü. Son saniyelerde iki top direkten döndü. Galatasaray bu zor maçı aldı, ama önünde daha da zor maçlar var. İlk yarıyı az-çok puan kaybı ile kapatacak ve herhalde takviye transferleri yapacak. Hadi Galatasaray üst üste şampiyonluklar yaşamış, Avrupa'da büyük başarılara imza atmış bir takım, bu yıl bahtı yaver gitmedi; ya Fenerbahçe'ye ne diyeceğiz.

Aziz Yıldırım'ın onca emek-para dökerek sağladığı imkânlar, kadro böyle heba mı olacaktı.

Efendim Yunanistan'da bütün umutları terkedip yurda döndükten sonra tutmuş Bursa'ya yedi gol birden atmış. Bâde harâbul Basra.

İş işten geçtikten sonra ne yapayım yedi golü demektir bu. Futbol otoriteleri Lorant ile yola devam etmenin Fener'e bir faidesi olmayacağında hemfikirler. Galatasaray'ı açık farkla yenmiş olmanın da taraftarı pek memnun ettiği söylenemez. Tıpkı Washington'un Bursa maçında attığı goller gibi. Evet bunlar gol, kimse inkar etmiyor; lakin atamadıkları daha çok akılda kalıyor. Çünkü bu futbolcu ağır çekim görüntüsü ile o kadar saç-baş yolduruyor ki, seyirci ister-istemez hakkında bir not düşüyor. Onun dışında Tuncay'ın, Ceyhun'un, Hakan'ın, Serhat'ın, hatta Cem Karaca'nın doğru yerlerde ve ilk onbirde oynaması Fener'in nasıl bir dinamizm taşıdığına işaret ediyor. Ama Lorant bu, belli olmaz bakarsınız önümüzdeki hafta sahaya bambaşka bir kadro ile çıkıvermiş.

Fener ve G.Saray'ın Avrupa macerası sona ererken, sürekli olarak dikkat çektiğimiz Beşiktaş Alaves'i eledi. Elbette Denizli'nin Sparta Prag'ı devirmesi de olağanüstü bir başarı idi.

Beşiktaş Lucescu ile gösterişsiz, lakin netice alan bir yola girmiştir.

Altay galibiyeti dahi bu yolun son şahididir. Ahmet Dursun'un sakatlığı, Pascal'ın bir türlü forma girememesi (Ki bu durum kabak tadı verdi artık, aradan neredeyse dört ay geçti, Pascal galiba hiç form tutamayacak ve sadece show yapacak), Sergen'in yüzde kırk verim ile oynaması, İlhan'ın agresif ve şahsî tutumu, Tümer'in henüz toparlanmaması Lucescu'yu engellemedi. Ve spor basınında düne kadar Lucescu aleyhtarı olan kalemler birdenbire kendisine medhiyeler düzmeye başladılar. Filmin ikinci yarısı heyecanlı olacak bu kesin.


19 Kasım 2002
Salı
 
MUSTAFA KUTLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED