|
|
Siyaset ve yağdanlık
Kürşat Bumin fevkâlade "ince" bir gazete okuyucusudur. Başkalarının gözünden kaçsa da, ondan kaçmaz. Adetâ satır aralarını okur. Her cümleyi değerlendirir. Medyakronik, İnternet'te yayınlanırken, Bumin'in tiryakisi olmuştuk. Maalesef sansürün eli Medyakronik'e kadar uzandı. Bilgi Üniversitesi boğazlanmamak için, önce Medyakronik'in yönetimini Bumin'den aldı. Sonra da siteyi kapattı.
Bumin'in yazısı
Kürşat Bumin'in 22 Haziran 2002 tarihli Yeni Şafak'ta yazdıkları, onun dikkatine olan inancımızı pekiştirdi. Pamukbank'a el konulmadan kısa bir süre önce, Akşam'da Nuray Başaran imzalı ve Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan'ı "yıkayıp yağlamaya" yönelik bir makale yayınlanmıştı. O yazıyı, Bumin, Pamukbank olayı ile irtibatlandırıyor. Nuray Başaran'ın bazı cümlelerini de almış makalesine: "Ayıplanacak, kusur aranacak, bir yanı ve yönü olmamasına rağmen, isminden ve makamından bu kadar uzak birini, cumhuriyet tarihinde, Osmanlı'da merakla arayın. Bulamazsınız. O, devlet kurum ve kuruluşlarının ak çimentosu. Türkiye'nin Marko Paşası. Herkese yetecek kadar sevgisi olan devlet adamı Hüsamettin Özkan. Aranılan, beklenilen, özlenilen kişi."
Nuray Başaran
Nuray Başaran'ın kim olduğunu biraz araştırdık. Önce Star grubunda çalıştığını ve hakkında bir takım olumsuz iddialarla, Akşam grubuna geçtiğini öğrendik. Nuray Başaran'ı, Akşam'ın o tarihteki temsilcisi Emin Pazarcı'ya takdim edenler, Turkcell'ciler. Acaba Nuray Başaran, Turkcell - Telsim rekabetinin Akşam'a yansıyan bir ürünü mü? Söylendiği gibi, bazı bilgilerle mi Turkcell'in kapısını çalmış, bunu bilemeyeceğiz. Ama Emin Pazarcı, "Hakkında bunca lâf varken, Nuray Hanım Ankara Bürosu'na ayak basamaz" demiş. Dayatmış. Gel zaman git zaman... Akşam'daki görevinden ayrılmak zorunda kalan Emin Pazarcı oldu. Pazarcı'nın arkasından gelen Ergün Babahan da temsilcilikte dayanamadı. Nihayet son haftalarda, Nuray Başaran, Akşam'ı temsilcisi olmayı başardı! Hüsamettin Özkan'ı "yıkama-yağlama" yazısını yazdıktan bir iki hafta sonra, Başara temsilciliği görevine atandı. Özkan'ı göklere çıkaran yazısının yayınlandığı günlerde, Ankara'da Pamukbank pazarlığı vardı: Pamukbank - Yapı Kredi Bankası birleşsin, birleşmesin. Fon'a devredilmesin, devredilsin tartışması ekonomik ve siyasi mahfillerde sürüyordu.
Yıkama-yağlama
Ve Nuray Başaran, aşağıda yayınladığımız yazısıyla Ankara temsilciliği görevine kadar tırmandı: "Politikada dost bir karakter: Hüsamettin Özkan. Doygun, dingin ve içkin kişiliklerin en az bulunduğu saha politikadır desek yanılmış olmayız. Beğenilmek, gıpta edilmek ve alkışlanılmak gerekliliğinin en yoğun olduğu saha. Böylesine vahşi ve dejenere, ayak oyunlarının bol, dostlukların hançerlenmesinin kanıksandığı bir ortamda farkında değiliz ama, yüzlerce yıllık tarihimizde bile eşine rastlanmayacak bir muhteşem politik yüz ile karşı karşıyayız: Hüsamettin Özkan. Anadolu menşeli, dost vasıflı, diğergam, yüzünden tebessüm eksik olmayan, duruşu, yönelişi, duyuşu ve sezişiyle bir farklı kişilik... Yunus vari bir kızmaz adam... Öfke, gazap ve kin onun yanına hiç girmemiş gibi. Problemleri çözerken zorluk ve usanç değil, zevk ve şevk alan bir zat. Siyasetin, problem çözücülüğünün adeta sanatını inşa ediyor. Siyasal reklamdan fersah fersah uzak, imaja karşı doygun, makam, koltuk ve cilâlanmaya küskün, şöhretten tiksinen böyle birisi şu kriz dönemlerinde Allah'ın millete lûtfu gibi... En yakın arkadaşlarınca milletvekili ve parti teşkilatına yalan, iftira ve hakaret dolu mektup furyasında bile cevap vermeyecek kadar emin ve ikna edici. Hürrem Sultanlara taş çıkaracak kadar etkin, kırıcı ve otoriter Rahşan Hanım'a tek bir söz veya mimikle cevap vermekten uzak. 'Her kim bana düşman ise, Hak Tanrı yar olsun ona' dercesine hatalara ve kusurlara merhametli. İyilere, güzellere ve doğrulara yar ve yardımcı... Hiç kızmaz mısın be adam! Sinir sistemin pozitiviteye mi kodlandı?... Herkesin sır verip, sır alamadığı bir yüksek davranış sahibi... Çatışmalardan, zıtlaşmalardan, kaynaşmalar oluşturan bir ahlâk adamı. Herkese yetecek kadar sevgisi olan devlet adamı Hüsamettin Özkan. Aranılan, beklenilen, özlenilen kişi..."
Etibank gibi
Pamukbank'ın Fon'a alınıp alınmaması hususunda, Hüsamettin Özkan katındaki temaslar sürüyordu. Bu ilişkileri, tereyağından kıl çeker gibi yürütmek için herhalde yağdanlık seferberliği başlatılmıştı. Özkan'ın, Ecevit'in rahatsızlığı dolayısıyla devre dışı kalması, teşebbüsleri sonuçsuz bıraktı. Kemal Derviş daha etkili oldu ve Pamukbank'ın Fon'a devri kararı alındı. Medya-ticaret-siyaset ilişkilerinin basını da, siyasetçiyi de, ticareti de batırdığı ortada. Yalnız Karamehmet için şunu söyleyebiliriz: Bu işin yolunu o açmadı; herkesin medyayı kullandığı ve haksız zenginleştiği bir ortamda geri kalmak istemedi, o kadar. Basın ticarete bu kadar bulaşınca, görev yapamıyor. Basın hürriyetinin sınırlarını, patronun menfaati tayin ediyor. Aynı olayı Etibank ile de yaşamıştık. Etibank 27 Ekim 2000'de Fon'a devredildi. Devrinden önce siyasetçilerle müzakereler yürütülüyordu. Bu yüzden batmakta olan bir ekonomiye övgüler döşeniyorlardı: 12 Ekim 2000 Sabah: Cesur kararlar; devlet oh diyecek. Rüya gibi bir tablo. 24 Ekim 2000 Sabah: Nereden nereye... Feryadın yerini güven aldı. 10 yıl sonrasını görebiliyoruz. İşler iyi gidiyor. Sabah gazetesine 3 gün sonra el konuldu. Ekonomi de, kasım ayında büyük bir krize girdi. Holding bankacılığı zaten zararlıdır. Bir de bunun üstüne medya patronuysanız iyice dokunulmazlık kazanıyorsunuz. Bankanın içini boşaltsanız da, kimse zamanında üzerinize gelemiyor. Esasında, hem Etibank'ın, hem de Pamukbank'ın Fon'a devri, kendilerine "dokunulmazlık" payesi verenlere güzel bir ders oldu. Konuya Ege Cansen, 22 Haziran 2002 tarihli makalesinde temas ediyor: "Türk ekonomik hayatına hâkim olan paradigmalar inşallah çöküyor. Meselâ bir banka yeteri kadar büyükse, ona kimse dokunamaz. Elinde gazete ve tv'si olan gruplar ne yaparlarsa yapsın sıyırır. Kâra, zarara bakma, alabildiğin kadar borç al, işleri sürekli büyüt, o zaman istediğin kadar para batırabilirsin, yeter ki işletmeler kur, adam çalıştır..."
Ege Cansen, bundan üç ay evvel, hapisten çıkanların anlı şanlı karşılanışları üzerine de güzel bir makale yazmıştı. Bizim hislerimize tercüman olduğu için kesip bir köşede saklamıştık: "Halkın yüz milyonlarca dolar parasını batıran işadamı sıfatlı hokkabazlar, şimdi kendilerini birer birer kahraman ilân etmeye başladılar. Şirketlerini batırırken, önce zulayı doldurmayı ihmal etmeyen, aralarında gazeteci, tekstilci, reklamcı, toprakçı ve bol miktarda bankacı olan, işten çakmaz işadamları, son günlerde attıkları palavrayla mangalda kül bırakmıyorlar. Yok efendim devletten bir milyar dolar alacakları varmış; yok gül gibi bankaları ellerinden alınmış; yok efendim ülkeyi kalkındıracaklarmış gibi bir sürü 'gayriiktisadi' ifadelerle ortalığı bulandırıyorlar. Suç işleyenlere eskiden kader kurbanı derlerdi, şimdi moda, müflis işadamlarını kriz kurbanı ilân edip, affetme. Tosunların hiç günahı yok. İnsaf yahu! Nasıl çıktı bu kriz, kim boşalttı bu bankaların içini? Nerede buharlaşan milyonlarca dolar mevduat? Bir de geri ödeyeceğiz diye utanmadan yalan söylüyorlar. Bırakınız ana parasını; borçlarının yıllık faizinin onda birini bile ödeyemez bu şarlatanlar..." (27 Mart 2002- Hürriyet)
Kötü örnek
Ege Cansen, davaları DGM'den Ağır Ceza'ya nakledilip, ilk celsede serbest kalınca, haksızlığa uğradıkları havasını basanlara hitap ediyordu. Dikkat ederseniz, bugün de aynı hava! BDDK haksızlık yapmış... Yapı Kredi Bankası ile Pamukbank'ın birleşmesine izin vermemiş. Peki Karamehmet bu birleşme için, niçin en son günü (15 Haziran tarihi, sermaye yeterlilik rasyolarının 8'e ulaşması gereken en son gündü) bekledi? Nuray Başaran'ın Hüsamettin Özkan nezdindeki girişimlerinden mi medet umuyordu? Yazık oldu Karamehmet'e! Onu bu hatalı yola başkaları sevketti. Baktı ki medya patronuna dokunulamıyor; adam yedek parçacılıktan zirveye tırmandı. Boynuzken kulağı geçti. Bir kalkan ve gerektiğinde silâh olsun diye medyayı seçti. Ama silâh geri tepti. Zira, medya sahasında büyümesi, özellikle Digitürk'ün etkili hale gelmesi, imparatoru kıskandırdı. Nuray Başaran fazla etkili olamadı ama, rakiplerin politikada elleri hayli uzundu. Gerçi Karamehmet gidip imparatora teslim olmuştu fakat, gene de yaranamadı. Türkiye'de medya, basın patronları devletle iş ilişkisine girmediği takdirde ancak düzelir. Ülkemizdeki yozlaşmanın ve yolsuzluğun temelinde medya-siyaset-ticaret ilişkileri yatıyor.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |