T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

R Ö P O R T A J
Futbol yorumcularının işi gevezelik etmek

Tatbikatta işler, demokrasi teorisindeki gibi yürümüyor. Bizim demokrasimiz şeker hastası, herşeyi yiyemiyor... Hakimiyet milletin elinde değil. Üç anahtar var ve biri seçilmişlerde, biri atanmışlarda ve biri de yarı seçilmiş yarı atanmışların elinde. Bunu görmeden atılacak her adımın sonunda tokat yemek var.

Spor basını ile kahvehane sakinleri arasındaki birbirinin kopyası analiz düzeyi ne zaman farklılaşacak?

Türkiye'de insanlar kendilerini aptal yerine koydurmaktan fevkalade memnun oluyorlar. Kanaat önderi pozisyonundaki bazı kişilere adeta, "Devam et, sen beni aldat böylesi daha hoş" mesajını veriyorlar. Bir kanaat olsun da peşinde koşayım anlayışı... Oradan aldıkları bilgileri de götürüp kahvede satıyorlar. O yazarı izlememiş olan varsa onlara gol atıp öne geçmiş oluyor. Zaten böyle bir mekanizma olmasa basındaki bu zırvalara bu kadar geçit verilmez. Bir süre sonra adam bakıyor ki, "yahu bu da benim gibi konuşuyor." Futbol yorumcusu dediğiniz adamların sözleri ortalama gevezelikler. 4-4-2, 3-5-2, şu oynasın bu oynasın vs. Bunların bir önemi yok ki, iki yazıda öğrenirsin hepsini. Vatandaş da bunları ezberleyerek futboldan anladığını sanıyor.

Futboldan anlamak çok mu zor?

Niye herkes futboldan anlayacak?.. Siz sadece düğmenizi dikmeyi biliyorsunuz diye uluslar arası çapta bir terzi sayılabilir misiniz? Bu bir sevgi, ilgi ve enformasyon işidir. 7 yaşından beri futbol oynuyorum. Ayrıca futbol hakkında Türkçede yazılmış her şeyi okumaya çalışıyorum. Yerli yabancı teknik direktörlerle yüzlerce defa görüştüm. Buna rağmen benim de futboldan anladığım sadece bir varsayımdır. Vatandaş, Eduardo Galeano'nun, Simon Cupor'ın kitabını merak etmiyor...

Vatandaşı geçelim de meslektaşlarımıza bakalım isterseniz...

Onlar da aynı. Aramızda futbol sahasının nizami ölçüsünün ne olduğunu dahi bilmeyen yazarlar var. Bir ağabeyimiz çıkıp, "Yahu, dünyadaki bütün sahalar 90'a 110 değil mi" dedi. Neredeyse kare gibi bir şey. İnsaf, hiç olmazsa futbol sahasının dikdörtgene benzediğini bil. Bu cehaleti ne yadırgayan ne de sorgulayan var.

Medyanın Dünya Kupasından ders çıkarabileceği konusunda da pek umutlu değilsiniz, sanırım...

Hiçbir ders alınmaz. Herkes, sadece öbür gazetecilerin saçmaladığını söyleyecektir. Kimse yanlışları üzerine alınmadan yoluna devam edecektir. Hatta, bizim eski kuşağın saçmalıkları olarak gördüğümüz şeyler ne yazık ki bugün bazı genç yöneticiler tarafından da yapılmaya devam edilecek. Onlar da "gazete okurunun tamirci çırağı" olduğu varsayımıyla sayfa hazırlamaya devam edeceklerdir.

Uluslar arası maçlarda bir casus kirizidir gidiyor. Türk futbolu dünyada eşi benzeri olmayan özelliklere sahip mi de ancak aramıza casuslar sokularak çözebiliyorlar bizi?

Haklısın bu tam rezalet. Yok, Brezilyalı casuslar, yok Çinli ajanlar... Hiçbir bilgi gizli değil. Bütün futbolcularımızın ne oynadığı, ne kadar ve nasıl oynadığı bütün dünya tarafından bilinir. Bu laflar ayıptır. Burada budalaca bir saplantının yanında medyada kavram bulamama sıkıntısı var. Haber üretilmesi lazım ve "geldi, seyretti" dediğiniz zaman haber olmuyor. O zaman da normal bir idman izleme faaliyeti oluyor casusluk. Bakın, casusluktan önemli bir şey var. Türk spor basının en tipik ve en kahredici yanı şu: Yüzde 49'la hainsin, yüzde 51'le kahramansın. Çünkü, Türk spor basını ancak hainlerden ve kahramanlardan söz edilerek gazetece satılabileceği inancında.

Milli Takım hocalığı neden bu kadar önemli? Neden Şenol Güneş futbol kariyerinde görmediği hakareti burada gördü?

Doğrusu, bu konuda herkes sınıfta kaldı. Oraya gidiş, teknik direktörün durumunun tartışılması utanç verici şeylerdi. İyi niyetli insanlar da bunların tuzağına düştüler. Şenol Güneş daha atandığı dakikada, "ben bunu çıtır çıtır yerim" diye düşünenler oldu. Yetersiz olduğu kanaatini yaydılar. Sonra da karizması yok, konuşamıyor, giyinemiyor vs. dediler. Ne yazık ki bütün bu zırvaları toplum mutlak doğrular olarak kabul etti. Oysa toplum şunu bilmeliydi. Dünyanın hiçbir yerinde milli takımın başına o ülkenin en iyi hocaları gelmez hatta vasat hocalar gelir. Fatih Terim geldi ama bir daha yatırıp kıtır kıtır kesseniz gelmez. Çünkü, milli takım teknik direktörlüğü sıkıcı ve heyecansız bir iştir. Güneş'e yapılanlar kasıtlı şeyler. Bilgileri çarpıtarak Fatih Terim'in belli bir görevle milli takımın başında Dünya Kupası'na gitmesi bile önerildi. Terim, bu konuda açıklama yaptı ama kimin umurunda! Bunu önerenler yalanlar da söylediler. Brezilya'da Falcao'nun teknik direktör Scolari'nin başında olduğunu söylediler böyle bir şey yok. Bir zamanlar Osieck'in de yetersiz bulunduğu için başına Beckenbauer'in getirildiği söylendi, bu da koskoca bir yalan. Osieck hiçbir zaman Almanya'nın hocası olmadı. Bu iğrenç yalanları insanlarımız mutlak gerçek olarak kabul ediyorlar.

Böyle davranmanın meslekte statü olarak bir getirisi mi var?

Mesleki olarak tabii ki yok ama dikkat edin, Güneş'e ilk günden bu yana her türlü kabul edilebilir ölçülerin dışında düpedüz iğrenç saldırı boyutunda hücum edenlerin hepsi reklamlara çıktı. Reklam oyuncusu oldular!!!

Peki, milli takımı başarılı buluyor musunuz?

Buradaki yarışma esaslarına göre başarılıyız, bu kesin. Ama, hiçbir şey değişmeden çoktan evimize dönmüş de olabilirdik. Kosta Rika maçında 87'de gol yedik 90'da adam kalecimizi geçip dışarı vurdu. İçeri atsa işimiz bitmişti. Ya da Brezilya maçında hakem penaltıyı uydurmasa belki grup lideri olarak çıkacaktık. Neye göre ölçeceğiz başarıyı? Şimdi, "Vay, siz Şenol'u eleştiriyordunuz. Bakın tarihe geçecek başarı elde etti" demek de anlamlı değil. Dünya bu kadar düz ve sığ değil.

Güneş acımasızca eleştirildi ama, bir yandan da tarihin en iyi istatistiklerine sahip, değil mi?

Evet öyle. Aradan 10 yıl geçip bu tartışmaları biri incelediğinde şaşkınlığa uğrayacak. Bakacak ki, futbol tarihimin en parlak bilançosunu elde etmiş adam, en adi en aşağılık saldırılarla muhatap olmuş. Ama, bu memlekette böyle şeyler oluyor.

Siz yine de , "Güneş kupayı alsa da görevi bırakmalı" diyorsunuz...

Bırakmalı değil de, dayanamayıp bırakacak diyorum. Zaten bu görevin bütün sorumluluklarını taşıyamayacağını gösteren hatalar da yaptı. Sağlam duramadı. Federasyon da bırakmaz Güneş'i ama o kariyerinin zirvesinde -ki gerçekten yüksek bir başarı elde etti- bırakacaktır, diye düşünüyorum. Şu andaki haline tavrına bakınca, yüzündeki ifadeyi okuyunca "lanet olsun" deyip bırakacağını sanıyorum.

Sonraki maçlarda görüldü ki, Yıldıray 90 dakikayı çıkartabilecek bir oyuncu değil. Ama, Brezilya maçında onu oyundan aldığı için Güneş hakarete uğradı. Bu işler bu kadar basit mi?

Futboldan anlayan ve vicdan sahipleri için o maçta Yıldıray'ın oyundan alınması gerçekten müthiş bir teknik direktörlük gösterisiydi. Çünkü, o tür zor maçlarda teknik direktörler oyunu seyre dalarlar. Bir de korkarlar. Brezilya gibi bir maçta oyun 1-1 giderken oyunca değiştirip fatura ödemekten çekinirler. Güneş korkmadı. Yapmak istediği de son derece doğru ve akıllıcaydı. Bunu bilenler de konuşmuyorlar. Yıldıray o maçta, Emre Belözoğlu'nun görevini çalıyordu ve yorulmuştu. Güneş, Emre'ye "Sen rahat rahat oyna" dedi. "Hakan Şükür'ün yerine İlhan Mansız'ı alayım. Son dakikalarda ikinci gölü bulurum" diye düşündü. Bu plan hakemin penaltısına kadar akamete uğramadı. Oyuna bu şekilde müdahale edebilmesi çok önemliydi. Sahiden futboldan anlayanlar, sonuç kötü olduğu zaman da o adamın yaptığı işin akıllıca ve doğru olduğunu söyleyebilenlerdir. Eleştirilere gelince... Siz geçen kupada Türkiye'yi şampiyon yaptınız da şimdi "Güneş'in hataları yüzünden Brezilya'ya yenildik" mi diyorsunuz? Bazıları sanki defalarca dünya kupasını almış bir takımın başında bulunmuş gibi yazıyorlar. İnsanlarla alay ediyorlar...

Şenol Güneş'in kariyeri ve futbol bilgisi bu yükü taşımaya yeterli mi?

Futbol bilmediğini söylemek çok saçma olur. Kariyeri parlak. Ama zaten, milli takımın teknik direktörünün çok fazla belirleyiciliği yoktur. O ülkenin futbol düzeyi, milli takımı yüzde 90 belirler. Zaten bizim tartışmayı doğru dürüst yapmadığımız buradan da belli. Biri çıkıp milli takımın kondüsyonunun eksik olduğunu ve bunun suçlusunun da Güneş olduğunu söyledi. Kampta kondüsyon mu verecekti hoca!

Oldu olacak, şunu da sorayım. Takımın başında Güneş değil de Terim ya da Denizli olsaydı aynı başarıyı elde ederdik diye bir garanti var mı?

Yok canım, hiç yok. Sıfır çeker gelir, maskara da olurduk. Olduk da. Bakın bir hocanın değerini ve kalitesini ölçmek o kadar kolay değil. Piontek çok iyi bir hoca ama onun zamanında takımımız en dipteydi.

Keşke hepsi namaza gitse

Futbolcu, gerçekten, "yürü aslanım, rakibini parçala" deyince motive oluyor mu?

Tek başına, böyle laflara gülerler. Hatta, futbolcular kendi aralarında bu tür şeylerle "hadi aslanım sen yürü ben arkadan geliyorum" diye dalga geçerler. Motivasyon, futbolcuya vereceğiniz birçok şeyin bir parçasıdır ancak. Ayrıca, motivasyonunu bir işe yaraması için yapabileceği başka şeyler olması lazım. Hep motivasyon da değil. Mesela, Şenol Güneş'in oyuncularla eşit ilişki kurması da büyük avantaj.

Hakan Şükür'ü yakından tanıyorsunuz. Hakan, bir futbol çetesinin lideri olabilir mi!

Bu laf bugüne kadar duyduğum en aptalca, en iğrenç ve en adi yalanlardan biridir. Ne zaman takım iki maç kaybetse ilk akla gelen yalanlardan biridir. Dahası var. Hakan için tarikatçılık yapıyor falan da dediler. Varsa kanıtınız koyun ortaya... Futbolcular Cuma namazına gitmişler; basın bunu karılı-kızlı alem yaptılar tarzında veriyor. Keşke hepsi birden namaza gitse. Bunda ne kötülük var...



 
Ahmet Çakır
Türkçe'yi en iyi kullanan spor yazarı
Futbol ve futbol tarihi üzerine araştırmalarıyla tanınan Ahmet Çakır, spor medyasının saygın isimlerinden birisi. Analiz, bilgi ve gazetecilik çabasına dayalı futbol yorumlarıyla tanınan Çakır, 1974 yılında TRT'de başladığı meslek hayatı süresince birçok gazete ve dergide çalıştı. Halen Radikal gazetesinde yazıyor ve yayınlanmış 5 kitabı bulunuyor. Kalem ustalığını spor dışını da taşıyan Çakır çok sayıda radyo oyunu yazdı ve Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanını tiyatroya uyarladı. Onu en iyi anlatacak şey ise yine çok ayıra kurum tarafından kendisine verilmiş olan "spor basınında Türkçeyi en iyi kullanan yazar" ödülleri olmalı. Çakır, basındaki yozlaşma karşılık umudunu da koruyor. Genç kuşaktan favorileri için şunları söylüyor: "CNN Türk'te Barış, Yasin ve (ayrılan) Ogan Tarhan var. NTV'de Murat Kosova. Gazetelerin de hemen hepsinde bir-iki kişi var. Sabah'ta Mert Aydın, Murat Demiryas, Galip Tekin, Hürriyet'te Bülent var. Milliyet-Radikal'da Mehmet Demirkol başta olmak üzere Mehmet Demircan gibi arkadaşlar. Yorumlarına bazı küçük itirazlarım olmasına rağmen Altan Tanrıkulu var. Gelecek hiç tartışmasız biçimde onların."
Kitabı ikinci baskı yaptı
Amhet Çakır'ın son kitabı Milli Takım ve Dünya Kupası kısa sürede ikinci baskıyı yaptı. Altın Kitaplar'dan yayınlanan bu çalışma sadece dünya kupası değil, Türk futbol tarihi ve milli takımın bütün gelişiminin de ayrıntılı bir şekilde kronolojik olarak kaleme alındığı kaynak bir çalışma özelliği taşıyor. Kitapta, bütün milli maçlarımızın kadrolarına kadar ayrıntılı bilgiler yer alıyor.
Hıncal Uluç, futbolu korku ve cesaretten ibaret sanıyor
Futbolda, bir "Beyaz Türkler kastı"nın varlığından söz edilebilir mi? Bazıları, Hıncal Uluç'un başını çektiği kanaat önderliğini buna benzetiyor...
Hayır, bence o kadarı abartılı olur. Ama, ismini andığın için söylüyorum, Hıncal Uluç uzun yıllardan beri her teknik direktöre saldırıyor. Hep de aynı şeyi söylüyor: Korkmamak lazım. Japonya maçından sonra da yazdı: Şenol Hoca korkmazsa bu iş sonuna kadar gider. Sen futbol hakkında başka ne biliyorsun. Hep korku, hep korku. Piontek korkak, Derwall korkak, Terim korkak, Lucescu korkak, Güneş korkak. Tahmin ediyorum Uluç'un korku ve cesaretle ilgili bir takıntısı var. Oysa, korku ve cesaret futbol stratejisinin içinde bir birim. Belki zaman zaman yüzde 1'lik, belki yüzde zaman zaman yüzde 50'lik bir birim. Akıl lazım ve o aklın içinde, korku, cesaret, bilgi, çalışma ve analiz de vardır. Herkes hücum oynasın bol gol seyredelim. Harika olur ama bunun akılla ve futbol bilgisiyle hiçbir ilgisi yok.
Uluç'un futbol bilgisini yetersiz mi buluyorsunuz?
Futbolu bildiğiyle ilgili kanıtlar nelerdir? Ayrıca, ilgilenmediğini de kendisi itiraf ediyor. Milli takımla ilgilendiğine dair son bilgi 1987 yılına ait. 15 yıldır milli takımla ilgilendiği belli değil. 2 yıldır, defalarca yazdığı Şenol Güneş'le 10 saniye bile bir araya gelmemiş, futbolcularla konuşmamış. Hıncal Uluç'un diğer spor dallarında ayrıntılı ve şaşılacak derinlikte bilgisi vardır. Ama, Türk futbolu ve milli takımla ilgili aktüel somut bir bilgisi yok. Ama zeka ve genel bilgeleri en gaddar şekilde kullanarak insanları yıpratıyor. Ne yazık ki milyonlarca insan, Uluç'un gerçekten bir şeyler bildiğini sanıyor. Tabii, biz böyle konuştukça da "o zaman niye hala beni konuşuyorsunuz" diyecektir. Uluç kadar çaplı bir insanın sadece gündemde kalabilmek ve şöhret için böylesine tüyler ürpertici çirkinliklere girmesi beni dehşete düşürüyor. O kadar.
Takımın önüne yüksek hedefler konması kötü bir şey mi?
Sen, hiçbir bilgi ve analize dayanmadan "önümüze geleni yeneriz, yeter ki korkmayalım" gibi bir laf edersen futbolla ilgili bütün gerçekleri aşağılamış olursun. Tabii, bir 90 dakikada herşey olur ama bu demek değildir ki herkesi, her şartta yeneriz. Hiçbir makul gerekçe söylemeden "dünya kupasını alırız" dersen ondan sonra tabi ki kupayı alsak da almasak da hak çıkarsın. Bütün gelişmeler sonucunda bakın hep onun söyledikleri doğru çıkıyor!
23 Haziran 2002
Pazar
 
 
Künye
Temsilcilikler
Reklam Tarifesi
Abone Formu
Mesaj Formu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED