T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Mezar'da Katliam" kaseti ABD, İngiltere ve Dostum'u korkuttu...

Jamie Doran adlı İrlandalı belgesel film yapımcısının Avrupa Parlamentosu'nda gösterilen "Mezar'da katliam" adlı kaseti, Afganistan'da esir alınan binlerce kişinin uğradığı katliamlar hakkında dünyadaki sessizliği biraz olsun bozdu ve Avrupa ile Amerika arasında insan hakları temelinde şiddetli bir tartışma başlattı. Amerikan ve İngiliz askerlerle Raşit Dostum ve güçlerinin "Kunduz, Mezar-ı Şerif, Cenk Kalesi ve Şibirgan Cezaevi ekseni"nde işledikleri savaş suçlarını gündeme taşıyan kaset nedense Türkiye'de yankı bulmadı. Sadece Mazlumder konuya ilişkin bir basın açıklaması yayınladı.

Oysa 1 Temmuz'da Lahey'de göreve başlayacak olan Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne karşı Amerika ve İsrail'in başlattığı yıpratma kampanyası ve Afganistan'daki savaş suçları kanıtlarının ortaya çıkarılması, ABD'nin küresel savaşına karşı insan hakları ekseninde yepyeni bir direnişin başladığını gösteriyor.

Mezar-ı Şerif'te binlerce genç Müslüman'ın nasıl kurşuna dizildiğini, nasıl işkence gördüğünü, gruplar halinde çöle götürülerek nasıl katledildiğini, ardından da toplu mezarlara gömüldüğünü, konteynırlara doldurulan insanların bazılarının havasızlıktan öldüğünü, bazıların ise araçların içinde kurşuna dizildikten sonra çölde rastgele gömüldüğünü ortaya koyan kasette konuşan görgü tanıklarının anlattıkları tüyler ürpertici vahşet karşısında sessiz kalmak mümkün mü?

Tanıklar, ABD askerlerin esirlerin boyunlarını kırarak öldürdüğünü, üzerlerine asit döktüğünü, yüzlerce esirin çöle götürülüp ıssız bir yerde kurşuna dizildiğini, infaz emrini ABD'li komutanların verdiğini ve Şibirgan Cezaevi'ndeki birçok esirin ağır şekilde dövüldükten sonra kaybolduklarını" anlatıyorlar.

8 bin esirin yarısı şimdi toplu mezarlarda

22 yıldır film çalışmaları yapan, yedi yıl BBC için çalışan ve sekiz ay Afganistan'da kalıp "Mezar'da Katliam" belgeselini çeken Jamie Doran, kendisiyle yapılan söyleşide daha korkunç şeyler anlatıyor (www.wsws.org). Doran'ın, bölgedeki savaş suçlarıyla ilgili çalışmasının sadece ilk yirmi dakikalık bölümü Avrupa'da gösterildi. Doran bu bölümü kanıtların korunması amacıyla önceden yayınladığını, savaş suçlarıyla ilgili asıl kasetin beş hafta sonra yayınlanacağını söylüyor. Kunduz'da 8 bin kişinin esir alındığını belirten Doran, bunların tek tek sayıldığını, yaklaşık 500 kişinin Cenk Kalesi'ne götürüldüğünü, 7 bin 500 kişinin Şibirgan Cezaevi'ne nakledildiğini, ancak cezaevine konulanların sayısının 3 bin 15 olduğunu belirterek, "geri kalanlara ne oldu?" diye soruyor.

Görgü tanıkları Kuzey İttifakı'ndan iki asker, bir general ve bir de taksi şoförü ve hayatlarını tehlikeye atarak bu bilgileri vermişler. Kana bulanmış üç konteynırın içindeki cesetleri çöle boşaltılırken gördüğünü anlatan taksi şoförü, saçlarının diken diken olduğunu söylüyor. Doran'a göre bunlar olurken Şibirgan Cezaevi çevresinde 150 Amerikan askeri ve çok sayıda CIA ajanı vardı ve her şey onlardan soruluyordu. Mezar'ı Şerif'in çevresindeki çölde çok sayıda toplu mezarlar olduğunu söyleyen Doran, "sadece bir toplu mezarda bin cesedin bulunduğu"nu söylüyor. Bir görgü tanığı, katledilen esirlerin cesetleriyle dolu konteynırların çöle götürülüp içindekilerin boşaltılması emrini bizzat Amerikan askerlerinden aldığını açıklıyor. Bir başka tanık ise, cesetlerin gömülmesine 40 Amerikan askerinin nezaret ettiğini belirtiyor.

Kunduz'da kuşatılan Taliban askerleri o zaman Birleşmiş Milletler nezaretinde teslim olmayı teklif ettiler. BM'nin Afganistan Özel Temsilcisi Lakhdar Brahimi bu teklifi reddetti. O günlerde, yaşanacak bir katliamdan, bu cevap nedeniyle, BM'nin ve Brahimi'nin de sorumlu olcağını yazmıştım. ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld ise o zaman, "bu kişiler hayatta kalmamalı" demişti. Dolayısıyla katliamlardan bizzat Rumsfeld ve bölgedeki ABD'li komutanlar sorumlu. Daha sonra can güvenliği garantisi verilerek Pakistanlı, Özbek, Çeçen, Uygur, Peştun ve değişik Müslüman toplumlardan 8 bin kişi esir alındı. Bunların bir kısmı Cenk Kalesi'nde ABD ve İngiliz özel timleriyle birlikte Raşit Dostum'un güçleri tarafından katledildi. ABD uçakları da havadan bombaladı. Sadece bu kalede 800 esir öldürüldü.

Kalanlar tırlara yüklenmiş konteynırlarla Şibirgan Cezaevi'ne gönderildiler. Ancak bu nakil sırasında binlerce esir kayboldu. Bunların birçoğu nakil sırasında konteynırların içinde kurşuna dizildi, bazıları havasızlıktan, açlıktan ve susuzluktan öldü. Birçoğu da Şibirgan Cezaevi'nde işkence altında veya kurşuna dizilerek katledildi. Cesetler şimdi Mezar-ı Şerif'in çevresindeki çöllerde kazılan toplu mezarlarda.

ABD, İngiltere ve Dostum neden panikledi?

Katliam kaseti Avrupa Parlamentosu'nda gösterilince Amerika, İngiltere ve Raşit Dostum panikledi. 1 Temmuz'da göreve başlayacak Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni reddeden ABD, Afganistan'daki askerlerinin Lahey'e götürülüp bu mahkemece yargılanmasının önünü kesmek için tehditler savuruyor. İngiltere savaş suçu kanıtlarını gizlemek ve askerlerin yargılanmasını engellemek için Hamid Karzai liderliğindeki yeni Afganistan yönetimiyle gizli anlaşma yaparken, ABD, Güvenlik Konseyi üyelerini, mahkemenin yargılama yetkisi dışında tutulmamaları halinde askerlerini BM Barış Gücü operasyonlarından geri çekmekle tehdit etti.

ABD ve İngiltere'nin taşeronu Dostum ise, şimdi bu durumdan nasıl kurtulacağını düşünüyor. Yeni Afganistan yönetiminde Dostum'a yer verilmemesi dikkatinizi çekmiyor mu? Zira o bir savaş suçu sanığı ve artık kimse onun üzerine yatırım yapma riskini göze alamıyor. ABD ve İngiltere, kirli işleri için Dostum'u kullanıp bir kenara attı. Muhtemelen bölgedeki bütün katliamlar Dostum'un üzerine yıkılacak ve ABD ile İngiltere böylece olaydan sıyrılmanın yolunu arayacak.

Lahey kentinde kurulacak Uluslararası Ceza Mahkemesi, soykırım, savaş suçları gibi insanlık suçlarına karışanları yargılayacak ilk kalıcı mahkeme. Bir zamanlar bütün dünyayı insan hakları ihlalleri gerekçesiyle baskı altına alan Amerika, 11 Eylül sonrası uygulamalarıyla kendisi insan hakları ihlalleriyle masaya yatırılıyor. Öldürülen savaş esirlerinin, işkence ve katliamların, öldürülen sivillerin, bombalanan düğün törenlerinin ve toplu mezarların hesabını veremeyen ABD, Ceza Mahkemesi'nden kaçmaya çalışıyor.

İnsanlık suçları Afganistan'la sınırlı değil. Guantanamo uygulaması Müslümanların ortak hafızasından silinmeyecek. ABD üslerinde ne kadar Müslüman esir bulunduğu, bu üsler ve savaş gemilerinde kaç kişinin kurşuna dizildiği bilinmiyor. ABD'nin "sınırsız sorumsuzluğu", insanlığı "terörü yeniden tanımlama" zorunda bırakacak.


22 Haziran 2002
Cumartesi
 
İBRAHİM KARAGÜL


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED