|
|
Kupaların en büyüğü cennetteymiş... (I)
Köşeyazılarının bir kenarında zarureten yazarların e-mail adresleri de açıkça yer aldığından yayımlanan o e-mail adresimde ilgili ilgisiz yüzlerce ileti birikiyor. Açmamak çare değil... Silmekle de biter gibi görünmüyor... Üstelik süzgeç türü önlemler de pek kâr etmiyor. Hele bir de şu tartışma meydanlarından gelen mailler yok mu? Aman yarabbi! Tam bir dert! İzninizi almadan kendi kendilerine sizi platformlarına üye kabul ediyorlar, yüzlerce ileti posta kutunuza akıp duruyor, sonra da pişkin pişkin "İstemiyorsanız çıkabilirsiniz" diyorlar. Hangisinden çıkacaksınız, nasıl çıkacaksınız, vaktiniz varsa alın size bir sürü iş! Bu yüzden bu adrese biriken iletilere şöyle göz ucuyla bakar, sonra hepsini çöp kutusuna atarım. Arasıra içlerinden çıkan okur mektuplarını seçip, cevap verilebilecek gibi olanlarını cevaplamaya çalışırım. Benim yazılarımın her okurun ilgisini çekecek türden olmadığını bildiğim için gelenleri ihmal etmemek ahlâkî bir göreve dönüşüyor. Lâkin o e-mail yığını içinden bu nitelikte olanları ayıklamak da ayrı bir dert olduğundan zaman zaman kurunun yanında yaş da yanmıyor değil. Bazen bazıları, "Dücane Bey! Size bir mektup yazmıştım. Cevap vermediniz. O halde ben de sizi bundan sonra okumayacağım!" diye kibarca tehdit de ediyorlar. "İsabet edersiniz" demek de var ama denmiyor işte. Bu arada "Sen ne biçim yazarsın, hiçbir mektubuma cevap vermiyorsun. Ben de seni adam sanmıştım!" diyenleri mi ararsınız, "Ne demek istiyorsun anlamıyorum. O halde sen birşey demek istemiyorsun" deyû kendince epistemolojik/ontolojik ve dahî bilumum zırta-pozik nitelikli derin analizlere girişenleri mi?.. Ne yalan söyleyeyim bazen tersi de oluyor; söylediklerimi tamamen yanlış anladıkları, hatta hiç anlamadıkları halde beni tebrike yeltenenler de çıkıyor. (Yazı yazarının elinden çıktıktan sonra okura kim karışabilir? Hakkıdır, ister tebrik eder, ister tenkid ve/veya tehdid...) Görüyorsunuz ya, yazı, sonunda geldi geldi yazar-okur ilişkisine dayandı. Oysa benim amacım bu konuya dair mülahazalarda bulunmak değil... Bilakis geçen gün posta kutusunda biriken e-mailleri silerken gözüme takılan bir iletiden söz açmak... Bu iletiyi okuyunca benim bu bid'at-i ecnebiyye ile ilgili ma'lûm takıntılarımın tamamiyle beceriksizlikten neşet etmekte olduğunu anladım. Oysa memleket münevverânı klavye başına geçince ne derin tahliller yapıyorlarmış da haberimiz olmuyormuş... Sen misin tartışma meydanlarından gelen iletileri okumayan, al sana ibret-i âlemlik bir nümûne! Kendimizi nelerden mahrum ediyormuşuz yarabbî! İletinin yazarının adını hatırlayamıyorum. Hatırlayabildiğim, herhangibiri değildi... Dünya kupasında Türk Milli Takımı'nda namaz kıldıkları için kınanan topçularla ilgili tartışmalara bigâne kalamayanlardan biriydi. Bizim İslâmcılar yedikleri öğle yemeğini bile I. Dünya Harbi'ni anlatır gibi anlatmayı sevdiklerinden, bu arkadaşımız da bari konu önüme gelmişken şöyle bir döktüreyim demiş... VE gerçekten de döktürmüş... Siz bu arada aşağıya dökülenleri okuyunuz, ben de bu vesileyle biraz asabımı yatıştırmaya çalışayım: - "Bugünün dünyasına bir vahiy gelse, acaba çağın oyunu haline gelen futbol hakkında nasıl bir uslup ve bakışaçısı kullanırdı diye düşündüm hep. Eğer ilahî hitabın tabiatını doğru kavramışsam, olayı doğrudan reddetmek yerine onun üzerinden insanlığa mesajlar verirdi diye düşünüyorum: "Kupaların en büyüğü cennettedir. "Allah'ın çiğnemesini istemediği hadler, futbol oynarken riayet ettiğiniz kurallardan daha çok uyulmaya layık değil midir? "Ahiret de işte böyledir; iyi ve yararlı işler yapanlara mükafat vardır, Allah'tan başkasına tapanlar, futbolda kaybedince ağlayanlar gibi kıyamet gününde işte böyle ağlayacaklardır. "Allah yolunda, dürüstlük ve erdem için mücadele edenleri seyirci desteği gibi binlerce melekle destekleriz. "Sonunda vakit tamam olduğu zaman bir düdük sesiyle hepiniz Allah'a dönecekseniz. "İbret almaz mısınız ey akıl sahipleri!..." vb. Benim futbol olayına bakışım böyledir. Futbola cepheden karşı çıkmayı doğru bulmamaktayım. Olayın ahlak ve adalet kriterleri açısından eleştirel akla tabi tutulması ve gereken mesajların onun üzerinden verilmesi gerektiği kanaatindeyim..." İnanınız, bu zât şaka filan yapmıyor, gayet ciddi.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |