|
|
Siyaset dışarı; futbol içeri
Bazan yazı yazmanın anlamsızlaştığı ve yazı yazmanın 'mecburiyet'ten ötürü bir 'işkence hali'ni aldığı dönemler vardır. Ben, öyle bir dönemde olduğumuzu hissediyorum. 'Gündem'de heyecan verici bir değişiklik yok; bir 'yeni durum' yok. İki aya yakın süredir, Başbakan Bülent Ecevit'in düzelemeyeceğini, düzelse bile hastalığının nüksetmeyeceğinin garantisi olmadığını, Türkiye'nin böyle bir yılda, böylesine yüklü bir 'iç ve dış gündem'le bu hükümet yapısıyla yönetilemeyeceğini yazmaktan usandık. Çok doğru da olsa, aynı şeyi tekrar edip durmanın hiç zevkli bir yanı olmadığı gibi, 'zihin melekeleri'ni açan ve geliştiren bir yanı da yok. Türkiye'nin 'AB adaylığı' kadar, bir 'ikinci Arjantin adayı' olduğunu vurgulayarak 'felaket tellalı' rolüne bürünmekten daha zevksiz bir şey de yok. Ankara'da siyasilerin biteviye birbirleriyle yaptıkları ya da yapamadıkları görüşmelere endekslenerek, 'hiçbir anlamlı sonucun çıkmayacağını' gözlemlediğiniz ve bildiğiniz gerekçeler üzerine kalem oynatmak, insanı, ister istemez, eblehleştirmeye başlama tehlikesi içeriyor. Neyse ki, Dünya Kupası var. Neyse ki, futbol ile olan 'sıhriyetimiz', bir profeyonel futbol yazarı olmasak bile, siyasetten daha fazla. Olmasaydı, şu günlerde halimiz nice olurdu? Türkiye, Dünya Kupası'nda çeyrek final oynayacak olmasaydı da, yine Dünya Kupası yazmaktan özel bir haz duyardık. Oysa, şimdi, 'Türkiye gündemi'ni de yakalamış oluyoruz. Çünkü, milyonlarca insanımız, Türkiye'nin Dünya Kupası performansıyla yatıp kalkıyor. Eğer, bugün Senegal'i aşarsak, yarı finalde oynayacağımız rakibimiz belli oldu: Brezilya. Bugün öğleden sonra 'encamımız' da belli olacak. Ya, Senegal'i evine göndereceğiz ve finalde Brezilya ile bir 'unutulmaz rövanş' oynayacağız veya bizim takım evine dönecek. Eğer, ikincisi olursa dahi, -daha önce de yazdığımız gibi- Türkiye, futbol tarihinin en büyük başarısını elde etmiş olacağı için, Milli takımı bağrımıza basmamız gerekecek. Senegal'e yenilsek dahi, çok üzülmemeliyiz. Nereden baksanız, rakibimiz, 2002 Dünya Kupası'nın 'flaş' takımı. Dünya Şampiyonu Fransa'yı safdışı bıraktı. Bizim eleme grubumuzun lideri İsveç'i aşıp, bizim rakibimiz haline geldi ve tüm Afrika kıtasını temsil ediyor. Senegal'a saygı duymalıyız ve yenilgi halinde elini efendice sıkmalıyız. Yok, Senegal'i aşıp -normalde daha iyi bir takımımız var ve aşmamız gerekiyor- Dünya Kupası'nda yarı finale çıkarak, 'muhteşem bir başarı'yı elde etmiş olacağız. Sonra ver elini Brezilya... Senegal'i aşarsak, Brezilya'yı da aşabilir miyiz? Normalde, Brezilya ile Türkiye'yi karşılaştırdığımız vakit, 'hakettiğimiz' bir durum olmaz; zira tek tek futbolcu kalitesi ve toplu takım değeri ve futbol estetiği açısından bakıldığında, Brezilya bizden iyi. Ama, olabilir. Bu öyle bir Dünya Kupası ve futbol öyle 'asimetrik sonuçlar' ve 'sürprizler'e açık bir olay ki, pekala olabilir. İkinci turda Brezilya karşısında oynayan Belçika gibi oynadığımız ve ondan daha şanslı olduğumuz takdirde olabilir ve Türk milli takımı bunu becerebilecek güç ve yetenekte bir takım. Ya da, Brezilya'ya hakem hatası sonucu bir penaltı golüyle son birkaç dakika içinde yenik düştüğümüz ilk maçımızdaki gibi oynasak? Hayır. O maç, bizim hakkımız değildi. Rüştü'nün altı-yedi gol kurtardığı; attığımız o harika gol dışında, doğru dürüst tek bir gol pozisyonumuzun olmadığı, Brezilya'nın penaltısı gibi attığı 'nizami gol'de de hakem hatası bulunduğu; yani hakem maçın son dakikalarında o hatayı yapmasa da yenileceğimiz maçtaki gibi oynarsak, Brezilya'ya yeniliriz. Bakın, neler konuşuyoruz; oysa, sırada Senegal var. Dereyi görmeden paçayı sıvamamalıyız. Ama nereden baksanız, Türkiye politikası konusunda yazıp çizmekten ve konuşmaktan daha zevkli bir iş. Hiç değilse, 'büyük hedefler'den ve 'iddia'dan; yapabileceklerimizden söz ediyoruz...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |