T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Yataktaki hükümet AB'ye adım atamaz

Avrupa Birliği liderleri İspanya'nın Sevilla kentinde bir araya geliyor. Parlamenter sistemle yönetilen Türkiye'yi Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer temsil ediyor. Çünkü Başbakan Ecevit günlerdir yatağından kalkamıyor. Ana Muhalefet Partisi lideri Çiller'e Meclis'teki odasında verdiği randevuya gidemeyeceği ortaya çıkınca, randevuyu iptal ettiriyor. Gücü kuvveti yerinde olmadığı için "bu kadar önemli bir konuyu" yani AB konusunu, halsizliğinden evinde bile görüşemiyor.

Biz Avrupa Birliği'ne yataktaki bir hükümetle mi gireceğiz? Aklınız alıyor mu? Buna rağmen Başbakan Ecevit, AB konusunu sadece "idam" meselesine bağlıyor ve burada da haksız bir şekilde Çiller'i eleştiriyor. Oysa hükümetin kendi içinde "uyumlu" olmadığı, sadece "sürekli uyumsuzluk çıkarmak ve AB'ye girmemek" konusunda "uyumlu" olduğu apaçık ortada. Yoksa hükümet kurulduğu günden bu yana geçen 3 yıl içersinde bu konuda mutlaka bir uyum sağlanır ya da uyumsuzluk olunca bu da "seçime giderek" çözümlenirdi. Oysa hükümet öyle yapmıyor "kaçak güreşerek" AB'nin önünü tıkıyor.

Bu konuda İktisat Fakültesi eski dekanı Prof. Dr. Esfender Korkmaz'ın görüşlerini aktarmak istiyorum. Prof. Dr. Korkmaz, "Avrupa Birliği yolunu devletin kapattığını" vurgulayarak şunları söylüyor:

Avrupa Birliği'ne aday ülkelerin tamamlamaları gereken iki yol var. Birisi siyasi yol, diğeri ekonomik yol. Bu iki yolu gösteren iki kriterler topluluğu var... Birisi Kopenhag kriterleri... Diğeri Maastrich kriterleri.

Kopenhag kriterleri siyasal ağırlıklıdır. Ancak içersinde ekonomik kriter de vardır. Bu kriter "İşleyen bir Pazar ekonomisinin varlığı ve birlik içindeki rekabetçi baskılarla ve piyasa güçleriyle başa çıkma yeteneğinin varlığı" şeklindedir.

Bizde bu kriterin önündeki engel, devletin yanlış yapılanmasıdır. Zira devlet kaynakları siyasi tercihlere göre kullanma platformuna dönüşmüş bulunmaktadır. Devlet, verdiği imtiyazlarla, yarattığı rantlarla piyasada oligopol firmaların oluşmasına ve haksız rekabetin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

KİT'ler ve BİT'ler (belediye iktisadi teşebbüsleri) ile özel sektörün önünü kesmiştir. Kimse devletle rekabet edemez. Kaldı ki, kamunun finansman açığı, milli gelirin yüzde 10'unu geçmektedir. Bu durum özel işletmelerin dışlanmasına yol açmıştır.

Yapılması gereken, önce devleti yeniden tarif etmek ve kamuda reform yapmaktır. Hükümet ise hala detayla meşgul olmaktadır. Maastricht kriterleri ise, tamamıyla ekonomik kriterlerdir. 1 Ocak 1993'te yürürlüğe giren bu kriterler şunlardır:

  • Toplulukta en düşük enflasyona sahip (en iyi performans gösteren) üç ülkenin yıllık enflasyon oranları ortalaması ile, ilgili enflasyon oranı arasındaki fark 1.5 puanı geçmemelidir.

  • Üye ülke devlet borçlarının GSYİH'sına (Gayri Safi Yurt İçi Hasıla) oranı yüzde 60'ı geçmemelidir.

  • Üye ülke bütçe açığının GSYİH'sına oranı yüzde 3'ü geçmemelidir.

  • Herhangi bir üye ülkede uygulanan uzun vadeli faiz oranları 12 aylık dönem itibariyle fiyat istikrarı alanında en iyi performans gösteren 3 ülkenin faiz oranını 2 puandan fazla aşmayacaktır.

    Maastricht kriterlerinde, AB yolundaki engelin de yine devlet olduğu hemen anlaşılıyor. Çünkü, enflasyon sürecini başlatan, kamu açıklarıdır. Devlet borçları da bu kamu açıklarından doğmuştur. Kamu açıkları da siyasilerin kamu kaynaklarını yanlış kullanmasından, Çar- çur etmesinden ileri gelmiştir. Özetle, Maastricht kriterleri için de, yine kilit noktası devlettir.

    Görüldüğü gibi, AB yolunu devlet kapatıyor. Bu nedenle tüm tartışmaları bırakıp, devleti yeniden yapılandırmaya başlamak gerekir.

    Bu reforma kim mani oluyor?... Devlet malını kendi malı gibi kullananlar... Devleti yiyenler...

    Avrupa Birliği'ne girersek, kamu harcamalarına şeffaflık gelecek, siyasi amaçlı teşvikler ve devletin şirket ve banka kurtarması önlenecektir. Devlet yatırımlarına ve kamu alımlarına saydamlık , şeffaflık getirilecektir. Ülkede ve siyasette demokrasi egemen olacaktır. Parti içi demokrasi sağlanacak, "lider sultası" kırılacaktır. O zaman kazanan toplum, kaybeden statükocular olacaktır. Halen AB yolunu kesen işte bu yönetimdeki statükoculardır.


  • 22 Haziran 2002
    Cumartesi
     
    CAN AKSIN


    Künye
    Temsilcilikler
    ReklamTarifesi
    AboneFormu
    MesajFormu

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED