T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Göçler

Göçler dünyanın gündeminde. Sievilla Zirvesi'nin ana konularından biri göçler... "Yasadışı göçler" adını veriyor buna göç alan ülkeler. Yaptırım üstüne yaptırım uygulamaya gidiyor. Göçe transit imkan veren ülkeler bile topun ağzında.

Biz göçü öncelikle "iç göç"ten tanırız. Bunun ürünü, büyük şehirler etrafında oluşan ve dramatik görüntülerin odaklaştığı varoşlar oldu. İşsizliğin, suçluluğun, sefaletin kol gezdiği, çarpık şehirleşmenin vitrinlendiği alanlar... Hâlâ sistemin problem odağıdır varoşlar.

Şimdi bizim küçük bünyemizde yaşadıklarımız, küresel çapta sorun hüviyeti kazanma yolunda.

En dramatik görüntülerle...

Kıyılarımızda yaşanan tekne facialarını hatırlıyoruz. Doğu sınırında Türkiye'ye geçerken donarak ölen ve cesetleri karlar eridikten sonra bulunan insanlar... TIR'ların kapalı mekanlarında çoluk - çocuk havasızlıktan can verenler... Bir ölüm yamacına tırmanıyorsunuz sanki ve artık kim tepeye varabilirse... Yamaçta gücü tükenmiş insan cesetleri...

Ya Tunus'ta yaşanana ne dersiniz?

Kaptan sesleniyor: "Tekneye kadar yetişen 70 kişiyi İtalya'ya götüreceğim." Ve ölümüne yarış başlıyor. Evet birkaç kişi ulaşıyor tekneye ama, geride, suların içinde, birbirinin önünü kesmek için boğuşurken ölen onlarca insanın cesedi kalıyor...

1929 bunalımını anlatan filmlerde "işsizler"in iş bulma yarışında yaşanıyordu böyle facialar... Bir işe karşılık binlerce işsiz olunca, insanlar birbirini çiğneyecekti "gücü gücü yetene" kuralınca... Yüzlerce "göçer" için sadece, o da nereye gideceği bilinmeyen bir tekne varsa, orada da insanların payına denizde boğulmak düşecekti...

Göçe hedef olan ülkeler, yolda kalanları değil, hedefe ulaşanları problem ediniyor. Hatta daha gözü dönmüş olanlar, göçe niyetlenenlerin yollarda tükenmesi için tedbirler araştırıyor. Mesela İngilizler, göçer taşıyan gemileri Akdeniz'de batırmayı göze alacak bir gözü dönmüşlüğü bile gündeme aldılar.

Oysa problem küçülmüyor büyüyor. Belli ki, Afrika'da, Asya'da ülke ülke, millet millet göç hazırlığı söz konusu.

Çünkü orada, bir dünyada, sıfırı tüketmiş insanlar yaşıyor. Nasıl devam ettiğini kendisinin bile bilmediği, artık taşımaktan bıkıp usandığı hayatından başka kaybedecek bir şeyi kalmamış insanlar... Bir umut üretmek.. Hepsi bu...

Günde 1 Dolardan az gelirle geçinen, açlık sınırının altında yaşayan 1 milyarlık dünya nüfusu içinde olsaydınız, ya da 2 Dolardan aşağıda gelire sahip 3 milyarlık nüfus diliminde bulunsaydınız siz de canınız pahasına bir göçü göze almaz mıydınız?"Umudu tükenmiş" insanların Türkiye'den gidecek ülke aradığı bir zamanda Bangladeş'ten ya da bir Afrika ülkesinden göç etmeyi istemek... Bu zor anlaşılır bir şey değil.

Küreselleşmeyi onlar icad etmemişlerdi. Düşünce ve sermaye serbest dolaşsındı. Bu gelişmiş ülkelere hem iktisadi hem fikri pazar açmaktaydı. Ama bir şey daha olmalı değil miydi? İnsanın serbest dolaşımı... O da küreselleşmenin bir boyutu değil miydi... Bunu gelişmiş ülkeler istemiyordu. Ama o da zayıfların "küreselleşme" yorumuydu. Öyleyse ver elini gelişmiş ülke toprağı...

Bu noktaya nasıl gelindi?

Kapitalizmin kaçınılmaz sonucu olarak. Kapitalizm, yerel ekonomilerde de zenginliği belli ellerde topluyor, küresel çapta da... Hatta yerel ekonomilerin güçlüleri, zaman içinde küresel güçlülerin acentası durumuna düşüyor. Dünyanın güncel gerçeği bu.

Buna "zafer" diyor kapitalizmi kutsayanlar.

Wallerstein ise "yaşadığımız yüzyılın sonunu haber veren gelişmelerin kaynağı..."

Zenginlik toplandı küçük grupların elinde ve geride milyarlar halinde aç, susuz, hastalıklı, perişan bir dünya kaldı.

İşte çarkta kırılmalar başladı bile...

Göçler bunun ilk sinyalleri.

Diyalektik işliyorsa eğer, kapitalizmin anti tezi kendi içinde doğmaya başladı.

Buna karşılık, kapitalist patronların yüzü asılıyor. Düne kadar sözcülüğünü yaptıkları "demokratik değerler - insan hakları" gibi kavramların içini yeniden doldurmaya ve kendi kurulu düzenlerini pekiştirici kısıtlamalara gitmeye başladılar bile...

Düşünün bir, İngiltere, Akdeniz'de göçmen taşıyan gemileri batırmaktan söz ediyor...

Avrupa'da her seçimde yabancı düşmanlığı kükrüyor.

Amerika, ülkesindeki tüm yabancılara gözaltı hayatı yaşatıyor.

Sevilla'da "Ne yaparız?"ı konuşuyorlar başbaşa verip...

Ve korkunç bir silahlanma... Birbirlerine karşı, ya da ezilen ülkelerde ortaya çıkacak başkaldırılara karşı... "Terör" de, bir anlamda kapitalizmin anti tez sürecinde ezilen halkların isyanı tarzında ortaya çıkmış bir olgu değil mi?

Peki bir yılda silahlanmaya harcanan para ne kadar?

Korkunç bir rakam: 772 milyar dolar... Bunun sadece 281.4 milyar doları ABD'ye ait. Süper güç olunca, başka türlü güvenliğinizi koruyamıyorsunuz! Beş ülkenin, ABD, Rusya (43.9), İngiltere (37), Fransa (40) ve Japonya (38.5)'nın silâhlanmaya ayırdığı para 440.8 milyar dolar...

Silâhlanmaya ayırdıkları paranın zekatını verseler, diyeceğim, on tane Afrika ülkesi ayağa kalkar... Milyonlarca Afrikalı çocuk kurtulur...

Zekatı vermek... Bu sembol bir ifade.

İslâm'ın "insan merkezli" medeniyetinin simgesi bu...

"İnsan merkezli" bir medeniyet olsaydı, zaten, zenginlik, sınırlı insanların ellerinde toplanan bir "devlet" haline gelmezdi. Sömürü globalizmin öz dokusu olmazdı. "İnsan insanın kurdudur" ilkesi genelg ezççer bir kural olarak görülmezdi.

Göç, belki de en insani tepki küresel kapitalist sisteme karşı...

Kapitalizm göçlerden mesaj almazsa, çok daha çetin tepkilerle karşılaşacağını unutmamalı. İnsanları, bencilliğinizle tükenişin kıyısına ittiğinizde karşınızda da size benzer duyguları hareketlenmiş insanlar oluşturursunuz. Üstelik onlar, bir anlamda savunma konumunda olmanın meşruiyyetine sahip çıkabilirler.

Göçler küresel kapitalizmin sınav alanını oluşturuyor vesselam...


22 Haziran 2002
Cumartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED