|
|
Zamanı gelmiş bir değişimin önünde
hiçbir güç duramaz
Doksanlı yıllardaki gelişmelerle bağımsızlık gibi pek çok kavram da anlamını yitirdi. Artık hiçbir ülke bağımsızlıktan sözetmiyor. Bağımsızlık adına, başta komşuları olmak üzere diğer ülkelerle ekonomik, siyasal ve kültürel ilişkilerini sınırlayan ülkeler, farkında olmadan toplumlarının da candamarlarını keserler. Sınırların öneminin azaldığı bir dünyada, bağımsızlığın yerine karşılıklı işbirliği geçti. İşbirliği olmadan bağımsız yapı güçlenemez. Sınırların iki yanındaki ekonomik, siyasal ve kültürel farkları azaltabilmek için, bütün ülkelerin birbirleriyle her alanda yoğun bir işbirliği yapmaları zorunludur. Başka ülkelerle işbirliği yapamayan devletler, Türkiye'de olduğu gibi, yoksullaşmanın önüne geçemezler. Yoksullaşmanın zenginleşmeye dönüşebilmesi, dünyadaki gelişmelerin ardından değil, önünden gitmeye bağlıdır. Anadolu insanı bugüne kadar Avrupalılar'ı İslam düşmanı olarak görüyordu. Şimdi Türk toplumu için Avrupalılar, Kitap sahibi büyük dinlerden Hıristiyanlığın Amerika'yla birlikte en büyük temsilcileri. Geçen yüzyılda büyük dinler hem kendi içlerinde, hem de kendi aralarında savaştılar. Artık din ve medeniyetler arasında savaş değil, yarış ve işbirliği var. Çünkü farklılık ve yarışma olmadan gelişme olmaz. Kültürler ve ülkeler arasında bugüne kadar geliştirilen büyük işbirliği projelerinin başında AB gelir. AB evrensel ekonomi, hukuk ve ahlak ilke ve değerlerini yakalamada önemli adımlar attı. Aynı adımların atılmasını Türkiye gibi, birliğe üye olmak isteyen diğer ülkelerden de istiyor. Sınırlarıyla birlikte milli paralarını ortadan kaldıran Avrupa ülkeleri tek tek bağımsızlıklarını korumak için, kendi aralarında kıran kırana da yarışıyorlar. Canlılığın kaynağında farklılık var. Erdem Bayazıt'la birlikte AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'la Türkiye'nin AB'ye ilişkin politikalarını konuştuk. Erdoğan, Türkiye'nin AB'ne tam üye olması için hükümete her türlü desteği vermeye hazır olduklarını söyledi. Ancak iktidar partilerinin idam ve anadilde eğitimi öne çıkararak, düşünce özgürlüğü, sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarıyla, siyasi partiler ve seçim kanununa ilişkin düzenlemeleri geciktirmeye çalıştıklarının üzerinde önemle durdu. Erdoğan'a göre, hükümeti oluşturan partiler samimi değil, AB iç politika malzemesi olarak kullanılıyor. Hiçbiri kendi eliyle kendi sonunu hazırlamak istemiyor. Gerçekten Türkiye, AB'ne tam üye olursa, siyaset, ekonomi ve kültürde negatif değil, pozitif bir seleksiyon olacak. Hiçbir alanda başarısızlar yönetici olamayacak. Seçim kaybeden parti başkanı, yarıştan çekilmek zorunda kalacaktır. Erdoğan, Türkiye'nin AB'yle ilişkilerinde geçmişe değil, geleceğe bakılması gerektiğini vurguladı. Artık Türkiye'nin her Avrupa ülkesinde "küçük Bir Anadolu"su var. Yalnızca Almanya'da üç milyona yakın Türk yaşıyor. Onlar toptan Danimarka'ya gitseler, Danimarka, Danitürke olur. Erdoğan'ın üzerinde önemle durduğu gibi: "Türkiye artık korku ve düşman üretmeyi bırakıp, Avrupa ülkeleri standartlarında ürün, hizmet ve bilgi üretmeye bakmalıdır." Dünyanın hiçbir ülkesinde kaliteli ürün, hizmet ve bilgiye pasaport sorulmaz. AB Türkiye'de her alanda "ben yaptım oldu" dönemini kesinlikle kapatacak. Kimse zamanı gelmiş bir değişimin önünde duramaz.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |