|
|
'Aşk terkedince başlar'
Yazdığı şiir ve hikayelerle edebiyat çevresinden hep olumlu eleştiriler alan genç yazarlarımızdan Fatma Şengil Süzer bugüne kadar yazdığı hikayeleri bir kitapta topladı: "Avlunun Uğultusu"."Aşk orada başlarmış, terk ettiğinde. Sonunda kendine sorarmışsın, nereye kadar terk edebiliyorum, en son ne kaldı? Saklanamazsın zaten, hayatın onca karmaşası içinden aşk seslenip durur" diyen Fatma Şengül Süzer'le hikayelerinden yola çıkarak, aşk, hayat ve hakikatin manası üzerine konuştuk.
"Avlunun Uğultusu" iç içe girmiş, aynı gönül yarasıyla konuşan, gündelik hayatın karmaşasından saklanan, hakikati bulmaya çalışan kahramanları anlatıyor... Yazarından okuyucusuna bu kahramanlar nasıl izler taşıyor? "Avlunun Uğultusu", üç bölümden oluşan bir kitap, her bölüm kendi içinde bütün. İlk bölüm bir rüyadan sonra, rüyanın peşine düşerek yazıldı; ikinci bölüm, ki bunlar ilk hikayelerim, fakülte yıllarımda... Ve tabii ki yazıldıkları dönemin ve haletin mührünü taşıyorlar. Şimdi baktığımda, bunca yıldan sonra; rüyasında gördüğü ceylanın peşine düşmüş Hikmet Bey'in, yazdığım ilk hikayeden beri orada durduğunu görüyorum. Orada durmuş ve zamanını beklemiş, sorularını gümbür gümbür sormak ve kitaplarını suya atmak için. Hikmet Bey saklanan biri mi? Buna evet diyemem, demem de. Cevabını bulmak için mesleğini, kariyerini, öğrencilerinin hayranlıkla karışık sevgilerini, kardeşlerini, evini, gazellerini, yaşadığı şehri, alışageldiği elektriği, musluktan akan sıcak suyu... terk edebilmiş yürekli biri Hikmet Bey. Kimi öykü diğerinin içinde halen daha sürüp gidiyor. Bu bağ söylenecek sözlerin bir türlü bitmemesinden mi kaynaklanıyor? "Hayat" sürüp gidiyor. Bu kafi aslında ama biraz açalım: 'An'ın resmi, öyküdür. Derler ki, zamanın kapısı 'an'la açılmış; ve sürer gider. Kişinin tek bir 'an' hissettiğine sayfalar yetmezken nasıl bitirirsin? Kaleme sarıl, yakala, yaz, hızlı değilsin, yeterince hızlı değilsin, hatta hiç hızlı değilsin. Sonra ne olur? Yazdığımı birine okurum ve sorduğum şu olur: "Ne hissettin?" Çünkü nesir apaçık önünüzde durur, anlaşılır, berraktır, gözünüzde canlanır hikaye. O zaman ahiret sorumu sorarım. Bir türlü tamamlanamamış hikayeler çıkıyor karşımıza.. Dönüp bu hikayelere baktığınızda bu 'son'lar sizi rahatsız ediyor mu? Tamamlanmamış demek daha uygun, 'ebed' yüzünden. Bize öğretildi ki insan biten, sona erdirilen bir varlık değil; bir âleme ölür, bu görünür âleme doğar. Kısacık durur burda, farkında olsun ya da olmasın 'isimler' öğretilir, buraya ölür berzaha doğar... Son noktası yoktur insanın, yaratışın gayesi o, gözbebeği... Çemberin hangi noktası son, hangi noktası ilk? Ne güzel öğretildi. Peki buraya ölmek nasıldır? Hikmet Bey yürümüş sadece, sonrası nasıl bilemem. Ölürsem mecaz biter, söz de mecazdan ibarettir, söz biter. Söz 'buraya' biter. "Hikayeler bir türlü tamamlanamıyor", güzel, dürtükleyip dursunlar okuyanı. Bitmeyecek olan 'sen'sin, hikaye işarettir, işareti zarafetle kabul edip, kişi kendine dönmeli. Hikayeye çoğu zaman romanın ön bahçesi gözüyle bakılır. Aslında bu bakış pekçok hikayeciyi de rahatsız eder. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Romanın ön bahçesi gözüyle hikayeye bakanlar, bakmaya devam etsinler. Niye öyle bakıyorsun demem, bakışını değiştirmeye de çaba sarf etmem, gönlü bilir. Rahatsızlık duyar mıyım? Hayır. Niye? Yoluma hikayeci olayım diye başlamadım, hayattan kısmetime düşen soruları, hüznü, 'an'ın içindeki vurgunları anlamaya çalıştım. Kitaptaki hikayeler daha önceki yıllarda yayımlanan hikayeler... Hikaye yazmaya devam ediyor musunuz? 'Avlunun Uğultusu', daha önce yayımlanmış hikayelerin, 'Gelincik Şarkısı' eklenerek bir araya gelmesiyle oluştu. Son yazdığım 'Gelincik Şarkısı'ydı. O günden beri yazmadım, ille yazayım diye bir kaygım da olmadı. Yazılacaksa yazılır nasılsa. Vakti gelince ve nasip ise tabii... AYŞE OLGUN
|
|
|