T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Hakikati 'kim' ise söyleyebilir; hiç 'kim' ise söyleyemez!

"Belki biri diyebilir ki:
- "Mutluluk için hikmete ihtiyacın var!"
İyi ama hikmet nedir?
- "Mutluluk için seni hür kılacak hakikate ihtiyacın var!"

Peki, bizi hür kılacak hakikat nedir?"

Hani bizim şu Tophane bitirimlerinin, "Kafayı bulman için bir çift-kağıtlı içmeye ihtiyacın var" dedikleri gibi, biri çıkıp "Mutluluk için hikmete ihtiyacın var!" dese, acaba bu durumda ilk önce öğrenilmesi gereken, 'mutluluk' denen hâli (her ne ise) bize kazandıracak olan "şey" midir?!?

Ben mutlu olmak istiyorum ama mutluluğun ne olduğunu bilmiyorum. Biri de çıkıp bana aradığım, elde etmek isteğim mutluluğa ulaşabilmem için "hikmet"e ihtiyacım olduğunu söylüyor. Hikmeti elde edersem, edebilirsem ancak, o takdirde mutluluğu da elde edebileceğimi salık veriyor. Oysa başta ben birtek 'şey' istiyordum: mutlu olmak! Şimdi ise elde etmem gereken iki şey var; yani önce hikmeti elde edeceğim, sonra mutlu olacağım! Daha doğrusu mutluluğu ararken, benden şimdi, önce hikmeti aramam isteniyor.

İkisinin de aynı 'şey' olduğu söylenebilir; yani esas itibariyle 'hikmet' ve 'saadet' bir tek şeyi gösteren iki sözcükten ibaret olabilir.

Olabilir tabii ama sorun şu:

Bilmediğim ve elde etmek istediğim bir şeyi bilmem ve elde edebilmem için, onu yine bilmediğim ve elde etmem gereken birşeyden hareketle bilmek ve elde etmek durumuna düştüm. 'Bilinen'den 'bilinmeyen'e gitseydim, belki bu yorucu ve fakat zevkli bir yolculuk dahî olabilirdi. Ne var ki bana 'bilinmeyen'e yine bir 'bilinmeyen' aracılığıyla ulaşabileceğim söyleniyor.

Tam da burada gayretli bir talib ortaya çıkıp Schumacher'in aksine hikmet'in ne olduğunu sormak yerine şöyle dese: "Tamam, mutluluğu elde edebilmek için önce hikmeti elde etmem gerektiğini kabul ediyorum. İyi ama 'hikmet' dediğiniz şeyi nasıl elde edebilirim, ona nasıl ulaşabilirim?"

Bu suâl bir kez sorulmaya görsün, gayretli tâlib daha ilk teşebbüsünde, hikmet'e giden yolun/yolların bir taneden ibaret olmadığını öğrenecek ve tabiatıyla hikmet'i elde edebilmek için bu sefer başka şeyleri elde etmesi gerektiğini anlayacaktır.

İşin tuhaf yanı, hikmeti elde etmek için elde etmesi gereken ne varsa, onları da zaten bilmiyor ve tanımıyor olmasıdır. Bu böyle sürüp gidecek, içiçe girmiş matruşkalar misâli her açtığı kutunun içinde bir başka kutu bulacaktır.

Peki hiç mi kestirme bir yol yok!? Bu kadar uğraştırmadan biri bütün açıklığı-seçikliği içinde şu mutluluk denen şeyi -her ne ise o- bize bir tanımlasa ya da bundan vazgeçtik, hiç değilse hikmet'in ne idüğünü, onu nasıl elde edebileceğimizi bize basitçe anlatsa da bu labirentin içinde dolaşmaktan ayaklarımıza kara sular inmese?!? (Duyduğuma göre bu vâdide tâlibâna özel bir "kral yolu" yokmuş... Herkes hangi yollardan geçtiyse oralardan geçilmeliymiş.)

Bu sırada bazıları da şöyle bir nasihatta bulunabilirler:

- "Mutluluk için seni hür kılacak hakikate ihtiyacın var!"

Peki, bizi hür kılacak hakikat nedir?

Bakınız, şimdi de 'hürriyet' ve 'hakikat' diye iki sözcük, iki kavram, iki şey daha çıktı karşımıza!

Hakikat... Sormak gerekmez mi neyin hakikati? Eşyanın hakikati mi? Benim hakikatim mi? Tanrı'nın hakikati mi? Mutluluğun hakikati mi? Neyin hakikati? Hepsinden ve herşeyden bağımsız kendi başına duran, orada öylece benim kendisine ulaşmamı bekleyen bir hakikat mi?

Oysa saadetti sadece benim aradığım... Basitçe söylendikde, mutlu olmak... hepsi bu kadar(dı)... Oysa saadet'i bilmek için hürriyet'i, hikmet'i ve hakikat'i de bilmem gerekiyormuş...

- Onu nerede bulabileceğimi bana kim söyleyecek? Ona gitmek için kim bana rehberlik edecek veya en azından ilerlemek zorunda olduğum yönü kim gösterecek?

Evet, kim!

Benim açıklamam şu: Hakikati bize sadece bir kimse -o da 'kim' ise şayet- söyleyebilir; yani bir 'kim' ise söyleyebilir, hiç 'kim' ise ve/veya bir 'kim' değil ise söyleyemez! Binaenaleyh "kimse söyleyemez!" değil, bilakis "kimse söyleyebilir!" O halde bunu bize sadece bir 'kim' ise (=kimse) söyleyebilir ve fakat hiç 'kim' ise (=hiç kimse) söyleyemez!

Şimdi söyle bakalım, sen bir 'kim' misin?!?


16 Haziran 2002
Pazar
 
DÜCANE CÜNDİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED