|
|
Kadınların kendilerini ifade etme çabası olan moda, yüzyıllardır hiçbir engel tanımıyor. Öyle ki, geleneklerine bağlı Osmanlı kadınını bile baştan çıkaran moda, çıkan tüm fermanlara rağmen sürüklemiş rüzgarının peşinden dönemin kadınlarını. Özellikle de İstanbul hanımları, 1800'lü yıllarda Beyoğlu'ndaki azınlıkların da etkisiyle, Avrupa'daki kadın modasını yakından takip eder bir hale gelmişler. Ünlü kadın terzileri, Avrupa modası ile geleneksel kıyafetleri birleştiren modeller dikip biçmişler. 19. yüzyılda ferâceler, yavaş yavaş yerini Avrupalı olan mantoya ve Suriyeli çarşafa bırakmaya başlamış. Manto modasını takip etmekte zorlanan Osmanlı kadınları, mantoları ferâce haline getirip giymişler. Rengarenk şemsiyeler, ince bileklerden sarkıtılan çantalar ve eldivenler de bu yıllarda kullanılmaya başlanmış. Bu dönem Osmanlı kadınlarının giyim-kuşamı, İstanbul Ansiklopedisi'nde ve dönemin Batılı ressamlarının yaptığı tablolarda ayrıntısıyla yer alıyor. Bedeni ve kolları bol (yazın kısa), önden açık, etekleri uzun bir giysi olan ferâce, 18. yüzyılın başına kadar yakasız, bu tarihten sonra omuzlara düşen geniş bir yaka ile kullanılmış. Yakaları mavi, kırmızı ve yeşil satenden yapılan bu ferâceler, 19. yüzyılın ikinci yarısında, ön etekleri yuvarlak kesimli ve tek düğmeli bir biçim almış, yakaları kırmalarla süslenmiş. Bütün göğsü örterek bele kadar inen ve başı tamamen kaplayan yaşmaklar ise giderek incelerek içi gösterir hale gelmiş. Dönem kadınlarını anlatan 19. yüzyılın en sevilen şarkılarından biri de, "Gençliğim var, isterim elbet bir al ferâce, ince yaşmak, eldiven" olmuş. Moda kadına 'fes' de giydirdi Bir ara, 2. Mahmut ve Abdülmecid zamanında erkekler arasında moda olan fes, kadınlar arasında da kullanılmaya başlanmış. Fes giyen kadınlar, bununla birlikte önden düğmeli, belden oturmalı, geniş yırtmaçlı elbiseler de giymişler. Bu entarilerin altına da bürümcük denilen bir iç gömlek giyilirmiş. Savaş yıllarında ise, israftan kaçma politikası, giyim tarzını, Avrupa etkisinden kurtarmış, savaş bitene kadar tabiî ki. Savaştan sonra kostüm tayyör modası esmeye başlamış sokaklarda. İnce entari diken asıla Kadınların giydiği kıyafetlerle ilgili ilk ferman ise 18. yüzyılın ilk çeyreğinde çıkıyor ve Lale Devri sadrazamı Damat İbrahim Paşa halkın günlük giyim-kuşamında Avrupa'dan esinlenerek açık saçık giyindiğini belirterek yasaklamalar getiriyor. 1725 tarihli "kimi yaramaz avratların" davranışlarının eleştirildiği kılık ve kıyafet fermanında ise, yasağa uymayan kadınların ferâcelerinin yakalarının kesileceği ve taşraya sürüleceği belirtiliyor. Terziler için 1791'de çıkarılan fermanda da terzilerin içi gösterecek kadar ince olan İngiliz ve Engürü şalisi denilen çuhalardan ferâce kesip dikmeleri halinde, dükkanının kapısına asılacağı bildiriliyordu. 1872'de Suriye'den gelen çarşaf ise, 2. Abdülhamid tarafından saraylı kadınlara yasaklanmıştı. "Torba çarşaf" denilen biçim ise, ekonomik gücü düşük kesim arasında yaygınlaşmış ve bugüne dek varlığını sürdürmüş bulunuyor.
GAYRİMÜSLİMLERE YEŞİL YASAĞI Osmanlı sokaklarında Müslüman ve gayrimüslim kadınların ayırt edilebilmesi için ferâce ve ayakkabılarını statülerini belirleyici renklerde giymeleri öngörülmüştü. Müslümanlar sarı, Ermeniler kırmızı, Rumlar siyah, Museviler mavi ayakkabı giyerlerdi. Müslüman kadınlar kırmızı, yeşil, mavi gibi renklerde ferâce giyerlerken, gaynimüslimlerin ferâceleri daha açık renklerde olurdu; yeşil renk giymeleri ise, kesinlikle yasaklanmıştı. Kadınların en çok kullandıkları makyaj malzemeleri sürme ile kınaydı. Kaşlarına ve kirpiklerine sürme çeker, kınayla da tırnaklarını boyarlardı. Saçlarını ise, doğal bir biçimde korur, ya örgüler halinde omuzlarına döker, ya da başlarına taktıkları tülbentin etrafına dolarlardı. 50-60, hatta 80 örgüsü olanlar vardı. Örgüler çiçekler ve her çeşit mücevher ile süslenirdi. ÜRÜN DİRİER İSTANBUL
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv Bilişim| Dizi | Röportaj | Karikatür |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © ALL RIGHTS RESERVED |