|
|
asıl savaş Türkiye'de Bugünlerde tüm gözler Irak'ın üzerine çevrilmiş olsa da genel kanaat bunun Bush yönetiminin uluslararası petrol ve gaz endüstrisi üzerinde hegemonya kurma amacının ilk adımı olduğu yönünde. Ancak ABD'nin büyük planına giden yol üzerinde iki faktör duruyor: Orta Asya ve Avrupa. Bu savaş mikro planda Türkiye'de yaşanıyor ve sonuç birçok yönden tüm bölgenin kaderini belirleyecek. Asya, Afrika ve Avrupa'nın kavşağında özgün bir stratejik coğrafi konuma sahip olan Türkiye, Bush yönetimi için daha da önemlisi Irak'la sınır komşusu. Geçenlerde Ankara'da konuşan ABD Savunma Sekreter Yardımcısı Paul Wolfowitz, "Çok açık ki eğer kuzeyde (Kuzey Irak'ta) önemli kara güçlerimiz olacaksa, burası güçlerimizin içinden geçeceği ülke. Başka bir seçenek yok." Şurası da ortada ki ABD sadece, 1991 Körfez Savaşı süresince yaptığı gibi, hava saldırıları için Türk üslerini kullanmaktan fazlasını amaçlıyor. Pentagon bu sefer kazmayı daha derine indirip Türkiye'yi Irak'a yapacağı kara saldırılarında basamak alanı olarak kullanmayı ve potansiyel olarak daha ötesini istiyor. Irak'a yönelik saldırıda Türkiye'nin oynayacağı merkezi rol, halihazırda Türkiye'nin güneyine yerleşmiş yoğun ABD askeri takviyesini açıklıyor. Bu rol aynı zamanda Bush yönetiminin AK Parti lideri Recep Tayyip Erdoğan'la yüz yüze görüşmesini de açıklıyor: Geçen yıl Washington'a ilk gezisinde törensiz bir şekilde kabul edilen Erdoğan birdenbire Beyaz Saray tarafından bir kaç hafta önce birinci sınıf bir karşılamayla ağırlanıyor; milyonlarca dolarlık askeri ve finansal yardım taahhüdü ile milyardolarlık IMF teminatına ABD desteği bir yana, başkanlık basın konferansıyla, üst rütbeli hükümet yetkilileri görüşmeleriyle tastamam bir ağırlama.
'Şirketlerin küresel rekabetleri ve savaş'
İronik bir şekilde, ABD'nin bu nakit karşılığı işbirliği telaşı Avrupa Birliği'nin Türkiye'yi kendi cemaatine davet etmesinin tarihi adımlarına denk geliyor. Yakınlarda Kopenhag'da yapılan AB zirvesinde on beş ülke, insan hakları ve ekonomik düzenlemeleri gerçekleştirmesi koşuluyla,Türkiye'yle 2005'te üyelik müzakerelerine başlanacağını kararlaştırdı. Türkiye bu noktada yaklaşık 80.000 sayfalık AB yasasını kabul etmek durumunda ki bu en azından bir on yılı alır ve sonuçta Türk toplumunu tüm yönleriyle dönüştürür. Türkiye'nin acil bir değişiklik yapması gerekiyor. AB Yüksek Komiseri Javier Solana ne diyor: "Türkiye Avrupa'da yerini alacaksa Avrupa savunma projesinde de bir rolü olmalı." Meselenin ustalık ve dikkat isteyen noktası tam da burası işte. Çünkü Avrupa askeri sanayi kompleksi iki ayrı gruba bölünmüş durumda: Fransız-Alman tahakkümündeki 'European Aeronautic Defense and Space Co' (EADS); ve ABD tahakkümündeki 'Büyük Altılı' (ki aralarında Lockheed Martin ve Raytheon gibi şirketler var). Taraflar, küresel çatışmalarda birbirleriyle rekabet halinde oldukları için bu ayrım önemli (örneğin ABD, Pakistan'a silah yardımında bulunurken Fransa da aynı yardımı Hindistan'a yapıyor). Dolayısıyla şunun sorulması gerek: Eğer ABD, diğer NATO ortaklarının arzuları hilafına Irak'a saldırmaya karar verirse, yukarda bahsedilen ayrım Türkiye'yi zor durumda bırakır mı?
'Bir avuç ABD petrol şirketinin oyunları'
Bir de, Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının çok tayin edici bir faktör olduğunu unutmamak gerekiyor. Boru hattının, bir avuç Amerikan petrol şirketinin Hazar petrolleri üzerinde büyük bir denetim kurmasını mümkün kılacağını ve Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü'nün de (OPEC) devre dışı kalacağını kestirmek güç değil. Dolayısıyla, denetimi kaybedeceklerini gören Rusya, Ermenistan ve İran'ın kılıç şakırdatmaya başlamaları hiç şaşırtıcı değil. Buna ek olarak, boru hattından büyük kârlar bekleyen petrol şirketlerinin Bush yönetimine çok yakın olduklarını da akıldan çıkarmamak gerekiyor. (ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney'nin Halliburton'ı boru hattının Türkiye'den geçen bölümünü tamamlayan şirketlerden. Ulusal Güvenlik Danışmanı Rice'ın Chevron'u ise boru hattı konsorsiyumunun merkezinde bulunuyor.) Bu zor durum Türkiye'nin iç meseleleriyle daha karmaşık hale geliyor. Erdoğan'ın AK Partisi bu Kasım'daki seçimle iktidara geldiyse de geçmişte alınan siyasi yasakları onun başbakan olmasını engelliyor. Dahası, Erdoğan'ın partisinin İslamcı imajı ile Türk ordusunun seküler duruşunun arası açık (kadınların kamusal alanda başörtüleriyle bulunabilmeleri gibi konularda tartışmalara yol açan); Türk generallerinin ayrı bir taraf olduğu ve 1960'tan beri üç kez darbe yaptıkları düşünüldüğünde önemli bir ihtilaf bu. Bunun yanısıra anketler gösteriyor ki, Bush yönetiminin finansal teşviki ve dostluk zorlamalarına rağmen Türkiye halkının çoğu ABD'nin olası Irak saldırısına yardım etmeye şiddetle karşı.
'Türkiye üzerinde oynanan Trans-Atlantik savaşı'
Türkiye üzerinde oynanan Trans-Atlantik savaşı bu ayki AB Kopenhag Zirvesi ile bir dönüm noktasına geldi. Erdoğan'ın parıltılı Washington ziyaretinden kuvvet bulan Kopenhag'daki Türk temsilcileri, eğer üyelik müzakereleri için istedikleri tarihi alamazlarsa, Avrupa mallarını boykot etme ve hatta AB'yi bırakıp NAFTA'ya katılma tehditlerinde bulundular. Bu arada ABD'nin AB üzerindeki baskısı Ankara'dan iyi puan almış olabilir, ama AB üyeleri arasında aynı karşılığı bulmadı. Neticede, Erdoğan'ın Avrupa'ya karşı Amerika'yı oynama girişimi geri tepti.
Ya savaşa evet ya ince uzun bir yol
Şimdi asıl soru, Türkiye'nin hangi yolu seçeceği. Erdoğan, ABD'nin Irak saldırısı için Türkiye topraklarına tam erişimine müsaade ederek kendisi için kişisel statü, orduyla hükümeti için de milyarlar elde edebilir; ancak tehlike şu ki, Körfez Savaşı'nda olduğu gibi mülteci akınına uğramak bir yana, hem Türkiye halkını hem de Avrupa'yı öfkelendirebilir. Erdoğan, Bush yönetiminin ABD petrol çıkarları için Hazar bölgesini güvenceye almasını destekleyebilir ve böylece petrol boru hattından gelir elde edebilir. Diğer seçenek ise, uzun süreli ve yorucu olan, Türkiye'yi AB standartlarına ulaştırma sürecidir. İlk seçenek kârlı ve kısa vadeli olsa da, ikincisi uzun vadede toplumsal bütünleşmeyi sağlayacaktır. İlk seçenek savaşı gerektirirken, ikincisi, toplumsal barışı temin eder. ABD sessizce Gürcistan, Azerbaycan ve bölgede Hazar rezervleri üzerinde arzu ettiği kontrol açısından önemli diğer ülkelere askeri desteğini arttırıyor. Bir şey çok açık: Bush yönetiminin 'petrole bağlı emelleri'ne/'terör savaşı'na bu ülkelerin destek verip vermemesi, Orta Asya ve ötesinin istikrarını belirlemede önemli olacak.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv Bilişim| Dizi | Röportaj | Karikatür |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © ALL RIGHTS RESERVED |