|
|
Terörle oynayanlar
"Atıyorsun" demeyeceğinizi bildiğim için yazabiliyorum: Bir süreden beri siyasi cinayetlerin hortlaması endişesi taşıyordum. Umarım diğer beklentim gerçekleşmez. Bali'de yaşandığı türden bir felâketten Allah ülkemizi korusun. Endişemin sebebi basit: 3 Kasım seçim sonuçlarına son zamanlarda nâdiren karşılaşılan 'komploları tersine döndürebilecek güçte bir olay' gözüyle bakıyorum ben. Türkiye üzerine hesap kuranların hesaplarını yeniden gözden geçirmelerini gerektirecek şiddette bir olay... Türkiye'ye önem veren dünya egemenlerinin 3 Kasım'a dönük hesapları "Ak Parti olmaksızın bir hükümet" idi. Sandıktan iki değil üç ya da dört parti çıkacak, AKP en çok oyu alsa bile diğer partiler hükümeti kuracak sayıda sandalyeye sahip olacakları için, Türkiye, bir beş yıl daha ikili-üçlü koalisyonlarla yönetilecekti... Her yılın belli bir tarihinde bir araya gelen dünya egemenlerinin en güçlü örgütü, ABD başkenti Washington yakınlarında yaptığı son toplantıda, Türkiye'den katılanların kulaklarına bu formulü üflemişti. Türkiye'de siyasi hayat, o üfürük istikametinde karıştı, kartlar yeniden karıldı. Ancak, sandık, o hesapları boşa çıkarttı. 'Dünya egemenleri' deyimi bir ülkeyi veya tek bir örgütü akla getirmesin. Ancak, o sıfatın kullanıldığı her ortamda, 'ABD'nin akla gelmesi doğaldır. ABD'nin seçim sonuçlanana kadar Ak Parti'ye bakışını herhalde 'işaret' olarak kabul edebiliriz. Sandıktan tek başına hükümet olarak çıktığı anlaşılana kadar, Ak Parti'ye hemen hiç itibar etmedi ABD. On ay kadar önce, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül ikilisi Washington'a gittiklerinde az ilgi gördüler. CSIS adlı düşünce üreten kuruluşta verilen konferansa, Dışişleri Bakanlığı, Pentagon ve CIA'den katılanlar oldu, ama hepsi alt-düzey memurlardı. Abdullah Gül, Ankara'da büyükelçilik yaptığı sırada tanıdığı ABD Dışişleri'nin '3 numarası' Marc Grossman'dan heyet adına randevu talep ettiğinde, kendisine, daha alt düzeyde bir memur muhatap edilmek istendi... ABD'nin Ankara büyükelçisi Robert Pearson da, defalarca dâvet edildiği halde, Ak Parti genel merkezine seçimler bitene kadar ayak basmadı. Her defasında bir mâzeret bulmakta zorlanmadı Pearson... Sebep açık: ABD, Ak Parti'nin iktidara geleceğini hesap etmiyordu; iktidara gelmesini istemiyordu da... Benim, 3 Kasım seçimlerine, "Komploları tersine döndürecek en önemli olaylardan biri" gözüyle bakmam bu tahlil yüzünden... Bazıları, istediği kadar, "Bu da bir komplo" diye bağırsın, sandığa attığı oylarla, milletin dünya egemenlerinin beklemediği bir sonuç çıkardığına yüzde 100 inanıyorum. Bu şaşkınlığı, hiç değilse 12 Aralık Kopenhag Zirvesi'ne kadar, Ak Parti iktidarı kendi lehine kullanmayı bildi... Gücü elinde bulunduranların önemli olaylarda hazırlıksız yakalanmaları pek nâdirdir; genellikle meydana gelecekleri öngörebilirler. Bazen, öngörüleri gerçekleşebilsin diye ufak tefek katkıda da bulunurlar. Borsadaki hafif bir kıpırdanma, bir siyasetçiye gösterilen ekstra bir itibar, bir partinin kampanyasına katkı zamanında hayli işe yarar... Buna karşılık, sürprizle karşılaştıklarında da, gücü elinde tutanlar, kısa sürede kendilerini toplama esnekliğine sahiptirler. Bir kere tek bir planları yoktur; gerektiğinde devreye sokmak üzere, elleri altında, her zaman bir 'B Planı', o da sökmezse 'C Planı' bulundururlar. Ayrıca, istemedikleri gelişmeyi durdurmak için, her zaman sonuç alabildikleri yöntemleri de vardır... Türkiye kendisinden çok şey beklenen bir ülke bugün. AB'ye girmesi isteniyor, bu amaçla Kıbrıs'ta bir çözüme ulaşması... Gündemde Irak var ve ülke topraklarını ABD ve müttefiklerinin kullanımına açması yolunda telkinlere mâruz; buna karşılık Kuzey Irak'a heves etmemesi bekleniyor... Irak'ta ABD'ye 'yeşil ışık' yakılırken, "Acaba Irak'ın teröre destek çıktığı ve kitle imha silâhları geliştirdiği iddiaları doğru mu?" sorusunun sorulması da istenmiyor. Böyle bir ülkede, hele siyasiler mütereddit görünüyorlarsa, 'terör' eylemleriyle karşılaşılmaması neredeyse imkânsızdır... Irak da önemli, ama bence Kıbrıs bütün olayların tam göbeğinde yer alıyor. Her kafadan farklı bir sesin çıktığı günümüz ortamında, Kıbrıs'ın çözüm için müzakere masasına gelmesi, dünya egemenlerinin yerel güçler oluşturduğu 1950'lerden buyana onlara eklemlenmiş adadaki kurulu düzeni sarstı. 3 Kasım ne derece güçlü bir sarsıntı teşkil ettiyse Kıbrıs'ta müzakere kapısının açılacağı hissi de en az o kadar sarsıntı meydana getirdi. Kıbrıs'ın tarihini, Denktaş-Klerides ilişkilerini, iki kesimdeki dıştan farklı -hatta 'düşman'- görünen aşırıların aslında aynı çıkarlara hizmet ettiklerini bilmeyenler için, "Terör Kıbrıs yüzünden hortladı" cümlesi bir anlam taşımayabilir. Ancak, Kıbrıs'ta taşların yerinden oynaması ihtimali, bazıları için, göze alınması mümkün olmayan bir tehlike teşkil ediyor. Buna inanın... Necip Hablemitoğlu'nun kişiliği de önemli elbette; ancak bu siyasi cinayetin sebebini daha iyi anlayabilmemiz için, konuya daha geniş bir açıdan bakmak şart... Sorun Irak olsaydı Bali usulü bir bombalama eylemiyle karşılaşabilirdik; Hablemitoğlu cinayeti Kıbrıs'taki dengelerle daha fazla irtibatlı gibi geliyor bana... Allah Bali tipi eylemleri bizden ırak tutsun...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |