|
|
Yıllarca dilden dile dolaşıp günümüze kadar gelebilen birçok efsane büyük bir merak uyandırıyor. Her birinin öyküsü de "anlatılanlara göre" başlıyor ve "ister inan ister inanma" diye bitiyor. Bir efsane de Haliç'in sularında tahminlerin üstünde altın olduğuyla ilgili. Tonlarca altını sularında saklayan Haliç'in efsanesi ise Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethi sırasında gerçekleşti. Anlatılana göre İstanbul'un fethi sırasında "Altınlarımızı Türklere yedireceğimize denize atarız daha iyi" diyen Bizanslılar, tüm altınlarını Haliç'in sularına bırakmışlar. Korkutan efsaneler de var Efsanelerden biri Adana'nın Misis ilçesinde herkesin dilinde. Efsane şöyle anlatılır: "Misis Beyi, çaresiz bir hastalığa tutulur. Bir gün, bir doktor çıkagelir. Der ki: Boşuna yorulmayın. çare, yılanlar padişahı Şahmaran'ın gözlerindedir. Bu da Yılan Kalesi'nde yaşar. Onun gözlerini oymak ve Bey'e içirmek gerek". Beylerini çok seven Misisliler Yılan Kalesi'ne saldırır, Şahmaran'ı yakalayarak gözlerini oyarlar. Bey bunları içer, hastalığı geçer. Başsız kalan yılanlar ise bir gün birlik olup Misis'i basacaklar ve intikam alacaklardır. Misis'te hâlâ Yılan Kalesi olarak adlandırılan bir kale var. Son dönemlerin efsanesi ise Van Gölü Canavarı. Onunla ilgili iddialar ise hâlâ aydınlatılabilmiş değil. Çemberlitaş'ta gömülü emanetler Çemberlitaş'a adını veren Çemberlitaş'ın öyküsü de günümüze kadar efsane olup gelmiş. Rivayete göre Miladın 309. yılında Konstantin'in annesi Helena, Kudüs'ü ziyareti sırasında, Yahudiler'in Hz.İsa'yı üzerine gerdikleri haçı, eline ve ayağına vurdukları çivileri ve bazı mucizelere ait eserleri Yahudiler'den alıp oğlu Konstantin'e hediye getirdi. Zamanla kendisinden sonra gelecek olanların bu kutsal emanetlerin değerini bilmeyeceklerinden endişelenen Konstantin ise yerin altında taştan sağlam bir hücre inşa edip emanetlerin korunmasını emretti. Kimse bulamasın diye de üzerine o zamanlar kırmızı olan, ama yılların darbesinden nasibini alan Dikilitaş'ı (Çemberlitaş) işaret olarak koydu.
|
|