|
|
Erbakan Saadet'e,
Derviş CHP'ye ne katar?
Uzun yıllar sonra, "sandıktan ne çıkar?" sorusuna cevap vermek, herhalde ilk kez bu kadar kolay olacak. Bugün itibariyle, oy parselasyonunda Ak Parti'nin görünür garantili konumu ve üstelik merkez sağdaki diğer partilerle arasındaki açık fark seçimin ilk ve erken galibinin bu parti olacağını ortaya koyuyor. AK Parti kapısındaki milletvekili adaylığı eğilimimin yoğunluğu bunun bir göstergesi zaten. 3 Kasım seçimlerine yönelik ilk ciddi kamuoyu araştırması da aday adaylarının kümelenmesinden anlaşılmaktadır. Ak Parti, daha ortaya seçim beyannamesini ve dolayısıyla seçimlerden sonra yapacaklarını; iktidar olduğunda yapmayı düşündüklerini açıklamadan sadece varlığıyla ve rüzgarıyla birinci parti konumuna yükselmeyi başarmıştır. Dolayısıyla bu parti, iyi bir program üretebildiği takdirde bugünkü konumundan da daha yukarılara sıçrama imkanına da sahip bulunmaktadır. Ancak, bundan asıl anlaşılması gereken şudur ki seçmen, bu seçim döneminde hangi partinin ne vaadettiğine ya da hangi programla ortaya çıkacağına pek aldırmayacaktır. Bu da 3 Kasım seçimlerini, diğerlerinden ayırt eden bir özelliktir. Seçmen bu tercih yöntemiyle, uzun laflarla vakit kaybetmeye tahammülü olmadığını, ne yapılacaksa bunun bir an önce yapılmasını istediğini göstermektedir. İşte böylesine acil ve kritik bir seçime gidiyoruz... Tabloda, seçime ilişkin görünen netliğin yanısıra henüz flu olan ve önümüzdeki 70 günde belirginleşmeye başlayacak başka malzemeler de bulunuyor. Ve bu malzemeler, henüz parsellenmeyen oyların istikameti açısından belirleyici de olabilir. Bunlardan birisi CHP'yi tercih eden Kemal Derviş'in siyasette bu parti lehine yaratacağı etki, diğeri de Necmettin Erbakan'ın Saadet Partisi'ne sağlayacağı katkının miktarıdır. Önce Erbakan'ın "geri dönüş"üne bakalım... Esasen Erbakan, yasaklılığının başından beri siyasetin tam göbeğinde bulunan ve gerek Fazilet, gerekse de Saadet Partisi üzerinden gelişmelere müdahale edebilen bir isimdi. Buna ilişkin öyküler, zihinlerde hâlâ tazedir. Dolayısıyla onu bugüne kadar siyasetin dışında varsayıp siyasete henüz avdet etmiş bir profil olarak kabul etmek doğru değildir. Erbakan için yeni olan, tıpkı siyasi kariyerinin başında olduğu gibi bu seçimlerde de bağımsız milletvekili adaylığı konumunda bulunmasıdır. Ve tabii, Saadet Partisi mitinglerine katılarak bu partiye açık destek verecek olması. Elbette, bu destek SP için mevcut durumdan daha avantajlı ve umut vericidir. Açıkçası, "Erbakan-SP ittifakı" Saadet'in seçimlerde sağlayabileceği en rasyonel ortaklıktır. Başarabilirse, buna ilave edeceği kurumsal ittifaklar da siyasi yelpazenin radikal bir şekilde değişimine yol açacaktır. Erbakan'ın gücünü bütünüyle ciro etmesi halinde SP'nin bir siyasi güç olarak daha kolay tanımlanma imkanı ortaya çıkacak ve bu partinin propaganda gücü artacaktır. Ayrıca, bugün yaşanmakta olan ekonomik krizle kıyaslandığında SP'ye ve Erbakan'a büyük bir politik söylem gücü kazandıran 54. Hükümet'in ekonomi yönetimi de bu sayede oya tahvil edilebilir hale gelecektir. Bununla birlikte Erbakan'ın ve SP'nin üzerinde düşünmesi gereken bir konu, son basın toplantısında ortaya çıkmıştır. Erbakan, bu toplantıda sık sık son dönemin moda akımı olan "millilik" etrafında gezinmiş ve yeni bir milli kuşak esprisinden söz etmiştir. Bu, geleneksel Milli Görüş'ün yeni bir versiyonunun habercisi ise anlamlıdır; ama sonuçta, ülkeyi emperyalist ekonomik ve siyasal saldırıdan kurtarmak için gidip Kemalist Kuva-yı Milliye argümanlarına takılıp kalınacaksa, böyle bir "millilik"in ne bu partiye, ne de ülkeye yarar sağlaması mümkün değildir. Özellikle, AB konusunda hiçbir komplekse kapılmadan Türkiye'nin önünü açan bir tavır sergileyen SP'nin seçim sath-ı mailinde, anti-IMF tavır geliştirmek adına ucu tek parti dönemi zihniyetine kadar varan klasik milliyetçiliğe sığınması Türkiye adına da kayıp olur. Erbakan'ın siyasi tecrübesinin böyle bir hatalı yönelişi engellemeye yeteceğini ve bu partinin IMF karşıtlığında da, dış politika söyleminde de kendi özgün sloganlarını üreteceğini umuyoruz. Siyasette henüz parsellenmemiş alanın sahipliğine dair ikinci önemli belirleyicisi güç de Kemal Derviş'tir. Derviş'in etkisi Erbakan'ınkinden farklı olarak, solda CHP dışında kalan DSP ve YTP'nin de kaderiyle yakından ilgilidir. İvmenin başlangıç hızı henüz kestirilemiyor ama Derviş'li CHP'nin estireceği rüzgar, bu iki partiyi baraj altına mahkum edebilir. Zaten, daha şimdiden CHP'yi seçimlerden sonra ortaya çıkacak iktidar seçeneklerinin en avantajlı "sol" partisi konumuna oturtma yönündeki hazırlıklarda bunun habercisidir. CHP yükseldikçe yüzde 30 civarındaki pastayı paylaşmak zorunda kalan DSP ve YTP'nin payı düşecektir. Sağda ve solda sirkülasyon arttıkça diğer partilerin DYP, ANAP ve MHP'nin pozisyonları da ciddi bir şekilde etkilenecektir. Birçok şey şimdiden belli ama yine de son nokta için son güne kadar beklemek gerekecektir.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |