|
|
'Ulvî hedef'
Tayyip Erdoğan'ın çocukları üzerinden yürütülen son tartışmalar, seçime doğru gidilen ülkemizde, 'ayıpsız' bir politika düzeni arayışına yol açabilir mi? Türkiye'de insanlar politikacılara hep 'kuşku' ile bakarlar. 'Değerler' üzerine yapılan kamuoyu yoklamalarında en az güvenilen iki meslekten biridir politikacılık (diğeri gazetecilik). Her dört yılda bir sandık başına gider ve kendilerine saygı duymadığımız veya bir süre sonra duymamaya başlayacağımız insanları milletvekili olarak Ankara'ya uğurlarız. Kendilerine güvenmediğimiz gazeteciler güvenmediğimiz politikacılarla ilgili olumsuzlukları manşetlere taşıdıklarında kuşkularımızın teyit edildiğini görüp kızgınlığımız biraz daha artar... Fransa'da bir işadamından düşük faizle borç aldığı ortaya çıkan eski bir başbakan hayatına kendi eliyle son vermişti. Almanya'da, bir ay kadar önce, savunma bakanı aynı sebeple görevini terk etti, Türk asıllı bir milletvekili adaylıktan vazgeçti. Bizde bu tür olayların asla yaşanmayacağını biliriz. Sadece 'dayanışmacı' bir toplum olduğumuz, maddi açıdan sıkıştıkça birbirimizin eline baktığımız için değildir bu; bizde politikayı müteahhitler ile işadamlarının beslemesi çok doğal karşılanır da ondan... Devlet seçime girecek partilere iştah kabartan mâlî yardım yapar; ama yine de, her seçim öncesi, iktidara geleceği öngörülen sağdan-soldan partiler, ülkemizin öndegelen işadamlarından çanta içinde gelecek teberruları bekler... Bizdekine benzemeyen olaylar, maalesef, dünyada da giderek azalıyor. 'Politikada şeffaflık' konusunu sıkı kurallara bağlamış bir ülke olan ABD'de sözgelimi, son altı ay içerisinde birbiri ardına iflâs eden şirketlerin her iki partiyle 'ayıplı' ilişkileri bulunduğu ortaya çıktı. Başkan George W. Bush ile yardımcısı Dick Cheney'in vaktiyle kurdukları veya çalıştıkları şirketlerle ilişki keserken 'yasadışı' işlemlere giriştikleri anlaşıldı. Geçmişte çok daha mâsum yanlışlıklar yüzünden ayağa kalkan Amerikan kamuoyu, kendilerini yönetenlerde keşfedilen bu ayıplar karşısında sessiz... Başkalarındaki olumlu taraflara kulak asmayan politik hayatımız, giderek bize benzemeye başlayan başka ülkelerde yaşanan olumsuzluklardan ders almalı. 'Ayıplı' politikacıların işbaşında bulunduğu ABD, büyük ihtimalle daha büyük ayıpların örtbas edilmesi şantajı karşılığı başvurulan politikalar yüzünden, dünyadaki eski saygınlığını yitiriyor. Buna karşılık, politik ayıplara karşı duyarlığını koruyan Avrupa ülkeleri daha sağlıklı kararlar alabiliyorlar. Bizdeki yanlışlık 'ayıpsız politik düzen' arayışı yerine 'ayıpsız politikacı' aranmasından kaynaklanıyor. Türkiye'de kurulu sistem, her halükârda varlığını sürdürebilmek için, herkesi 'ayıplı' tutacak yanlışları içinde barındırıyor. Vatandaşını vergisini tam vermeye, taşınmaz mallarını gerçek değerinden kaydetmeye, imarsız arsalara göz koymamaya, işyerlerini de sigorta primlerini eksiksiz ödemeye teşvik etmesi gereken sistem tam tersini yapıyor. Bu yüzden hemen herkes boynu bükük dolaşıyor ülkemizde. Politikacı da bizden olduğuna göre, o da, Ankara'ya boynu bükük gidiyor... Sistem 'ayıplı' olmayı teşvik ederken politikacıdan 'ayıpsız' olmasını beklemek abestir. Bunun anlamı, "Partiler temiz aday aramasınlar, beytülmâle göz dikecek insanlar politikaya girsin" demek değil elbette. Bugünün ekonomik şartlarında yetimin kör kuruşunu başkalarına yedirmeyecek temiz politikacılara her zamankinden daha fazla muhtacız. Politikayı temizlemeye ahdedenlerin, işe, her şeyi kirleten ve temizlikten hoşlanmayan 'öz'den başlamaları gereğinden söz ediyoruz. Yaptığı ayıplarla övünen bir toplum haline geldiğimizi görmek için gazetelere şöyle bir göz atmak bile yeterli. Toplumu 'ayıp' kavramıyla yeniden tanıştırabilirsek, belki politikayı da 'ayıpsız' hale getirebiliriz... Partiler, seçim öncesinde, böyle bir 'ulvî hedef' için kamuoyuna söz veremezler mi?
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |