T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bu kriz malum sürecin hediyesi

"Türkiye siyasî krize gidiyor" tespitleri, iki gündür gazete manşetlerinden inmiyor.

Doğrudur...

Yaşanan, zannedildiği ve ileri sürüldüğü gibi yalnızca ekonomik kriz değil...

Siyasî kriz.

Halkı, parlamentoyu ve temsil mekanizmasını devreden çıkarmayı itiyat haline getirmiş çevrelerin yol açtığı Türkiye Cumhuriyeti tarihinin belki de en büyük krizi.

Sorumlusu ise, hiç kuşkusuz, malum süreçtir...

Şu günlerde Ankara'da, hükümetin yokluğu üzerine yeni senaryolar üretiliyor: Hükümet gidebilir, yerine Kemal Derviş başkanlığında sorun çözücü bir "teknokratlar hükümeti" gelebilirmiş.

Olabilir.

Ufukta bir "ara rejim" bile görünüyormuş.

Belki de seçime gidilirmiş...

Olabilir de, hangi partiyle, hangi siyasetle, hangi moralle?

Eylül'de yapılacak seçimler, Türk siyasetinde özlenen kan değişikliğinin, dolayısıyla özlenen siyasî ve ekonomik istikrarın habercisi olabilirmiş.

Ne farkeder yahu, seçimler göstermelik, TBMM dekoratif, icra heyeti işlevsiz olduktan sonra!

Değil mi ki, seçimden seçime de olsa, halk, kurulu düzene karşı tavrını ortaya koyuyor; değil mi ki, "1940'lardan bu yana, 'asıl mücadele', halkın yönetime ağırlığını koymak arzu ve teşebbüsüyle, 'devlet baba'nın yönetimi ve denetimi kaybetmemek çabası arasında geçiyor..."

Türkiye'de seçimler, halkı yönetime katmak, dolayısıyla sorunları çözmek ihtiyacına binaen değil, "aydınlar ve bürokratlar kastı"nın "cahil", "eğitimsiz", "geri" bulduğu yığınları "devlete yaklaştırmamak" âli maksadıyla yapılır.

Yazarın da dediği gibi, "Halk, serbest iradesini açıklayabildiği her seçimde 'devlet kastı' aleyhine oy vermiş, onun, kendi adına iktidar olmasından yana olmadığını belirtmiştir. 'Devletin yüksek çıkarları, kayıt ve şartı' bu 'serbest irade'yi her defasında kısıtlamıştır."

Millî Güvenlik Siyaset Belgesi, 28 Şubat sürecinde, görece de olsa "özerk" kalabilmiş TBMM'nin var olan yetkilerini elinden aldı.

Aynı tehdit, ufuktaki parlamento için de geçerli...

Yasalar, (MGK, siyaset kurumu üzerindeki ağırlığını ve etkinliğini sürdürmeye devam ettiği sürece) mezkûr belgede öngörülen esaslar çerçevesinde ele alınabilecek, hiçbir yasa tasarısı "Millî Güvenlik Siyaset Belgesi"nin dikte ettiği görüşlere aykırı olamayacak.

"Oysa", diyordu yazar, "Mustafa Kemal, 1922'de Cumhuriyet iktidarını, bakın nasıl görüyordu: Teşkilat baştanbaşa halk teşkilatı olacaktır. Umumi idareyi halkın eline vereceğiz. Bu camiada hak sahibi olmak, herkesin bir iş görmesi esasına dayanacaktır. Millet hak sahibi olmak için çalışacaktır."

Ve ekliyordu:

"Uygulamada ise, hep biliyoruz, milletvekili seçimleri bile doğrudan yapılmamış, araya 'müntehib-i sâniler' sokulmuştur. Asker ve sivil bürokratlar, aydınları da aralarına alıp nüfuzlu bir kast oluşturmuş, halkın adı sadece iktidardaki 'tek parti'nin adında bir kelime olarak kalmıştır."

Çare, demek ki, artık seçim de değil.

Çare nedir?

Çare, milyonlarca kez yazıldığı, milyonlarca kez yazılacağı gibi "devleti demokratikleştirmek" ama... Bu kafayla, bu malzemeyle mi?


30 Mart 2001
Cuma
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED