|
|
İslâm Düşüncesi'nin Özgünlüğü Sorunu (I)
İslâm Düşüncesi'nin özgünlüğü sorununu ele almak ve dolayısıyla sağlıklı bir hükme varabilmek için, hiç kuşkusuz bu düşünce geleneğinin bütün dönemlerini ve mahsûllerini eksiksiz bir biçimde ele almak gerekir. Oysa hem Batı dünyasında, hem de İslâm dünyasında yapılan akademik çalışmalar daha şimdiden -henüz ikna edici bir tablo ortaya konulmadan- birtakım önyargılı karalamalarla dolup taşmakta, neredeyse eline kalem alan herkes İslâm düşünce tarihini İmam Gazâlî'den öncesi ve sonrası diye kabaca ikiye ayırıp ilkini göklere çıkarmakta, ikincisini ise âdeta yere/yerin dibine (!) batırmaktan çekinmemektedir. İlk dört asrın altın asırlar olduğu, ictihad kapısının açık bulunduğu, düşüncenin özgürce yeşerebildiği, Kindi-Farabî-İbn Sina gibi büyük düşünürlerin yetiştiği ve fakat İmam Gazâlî'nin felsefe eleştirisinden sonra aklın donduğu, özgür düşüncenin karardığı, zihinlere skolastizmin hâkim olduğu, İslâm dünyasını ataletin bürüdüğü, orijinal ilim ve felsefe adamlarının yetişmediği, vb. şikayetler öne sürülmekte; böylelikle Gazâlî öncesi için aydınlık, sonrası içinse karanlık tasvirler imal edilip -yalana kuvvet!- bu medeniyetin mensuplarına eşik teşkil edecek o koca zemin ayaklarının altından usûlce çekilivermektedir. Sözü uzatmadan açıkça söyleyelim: Gazâlî öncesi dönem, İslâm Düşüncesi'nin çocukluk dönemidir, emekleme asırlarıdır; İslâm Düşüncesi'nin zirveye çıktığı, sadece düşünce alanında değil, bilim alanında da en özgün, en yüksek mahsûllerini verdiği asıl dönem ise, Gazâlî sonrası asırlardır. Hâsılı bu asırlar, İslâm Düşüncesi'nin -iddia edildiği gibi- zevâl değil, kemâl asırlarıdır! Bu hakikatin ısrarla görmezlikten gelinmesi siyasî maksatlıdır ve oryantalist proje, bidayetinden bu yana Selçuklu ve bilhassa Osmanlı dönemlerinin karanlıkta kalması için kasd-ı mahsûsla Gazâlî sonrasını küçümsemekte, yazılan milyonlarca (evet, milyonlarca) eserin üzerine küçücük bir ışık huzmesi bile düşmesini engellemek için vargücüyle çalışmaktadır. Ne yazık ki bu insanlar kendilerine İslâm dünyasından taşeronlar bulmakta da hiç zorlanmamışlar, bu kasıtlı cehaletin (tecahülün) sözcülüğünü üstlenmekten ar etmeyen birtakım nev-heveskâr yerliler de çıkmıştır! Osmanlı deyince akıllarına "kardeş katli"nden veya "harem hikâyeleri"nden başka birşey gelmeyen bu zavallıların kendi tarihleri hakkındaki olumsuz yargılarının ardında oryantalist projenin hiçbir ilmî mesnede dayanmayan indî iddiaları vardır. Askerî ve siyasî mağlubiyetlerinin tazminatını ilmî miraslarından vazgeçmekle ödeyebileceklerini sanan; kendi tarihine, kendi kültürüne, kendi ilmî-dinî geleneğine düşmanlık yaptıkça, kendi benliğini inkâr ettikçe adam olacağı yalanına inanan bu ben-idrakinden mahrum gürûh, Gazâlî sonrasını inkâr etmekle, tanımadığı, anlayamadığı, takdir etmekten aciz olduğu bu ilim mirasını küçümsemekle ne denli büyük bir hata yaptığını farkedememektedir bile. Lütfen şimdi, Fatih Üniversitesi öğretim üyelerinden Kiki Kennedy-Day'in İslâmî Araştırmalar Dergisi'nin -"Gazâlî Özel Sayısı" münasebetiyle- kendisine tevcih ettiği suâllere ne cevap verdiğini dikkatle okuyunuz: 1. Gazâlî'nin filozofları tenkidi İslâm Düşüncesi'nde ne gibi müsbet veya menfi sonuçlar doğurmuştur? - Bence Gazâlî'nin kendisinden sonra gelen İslâmî Düşünce yapısına duraklatıcı/dondurucu bir etkisi olmuştur. Bence onun cevapları ve görüşleri, gerçeğin peşine düşmek yerine, bir tartışmayı kazanmak için gösterdiği legalistic tavırlardır. Örnek olarak Tehafüt'te -yorumdaki bir farklılık yüzünden- İbn Sina'nın yaşamdan sonrasına inanmadığını ve şeriatı reddettiğini söyler. Bir yazılı metni ele alırken ve buradan çıkarımda bulunurken, önyargılı bir şekilde hukukçuların metodlarını kullanmıştır. Bu İbn Sina'nın söylediği şey değildir. 2. Gazâlî'nin İslâm Düşüncesi'nin gelişimine orijinal bir katkısından söz edilebilir mi? - Hayır! Bence İslâm Felsefesi'nin yeraltına çekilmeye zorlanmasında ağır bir sorumluluğa sahiptir. Gazâlî'nin "büyük bir düşünür" olduğuna inanmıyorum. Bence o büyük bir conformist ve düşünceyi normalize etmek için bir güçtür. 3. Gazâlî'nin düşüncesi, günümüz İslâm Düşüncesi meselelerine ışık tutabilir mi? - Hayır! Onun felsefesinin bugünün dünyasına bir yardımı olacağını sanmıyorum. Bana göre o, kanaatlerinde çok fazla sınırlı kalmıştır. (İslâmî Araştırmalar, XIII/3-4, 2000) Cevaplarda yer alan "bence" ön-eklerinin acaba bir kıymeti var mı? Kim, hangi vasfına binaen "bence" diyor? Burası önemli değil; önemli olan bu ABD yurttaşı hanımefendinin Fatih Üniversitesi'nde çocuklarımıza bu "bence" ön-ekli iftiraları öğretmekte oluşu... Gücüme giden, İmam Gazâlî'nin medeniyetimizin geleceği açısından önemini kavrayamayan sözümona yerli kalemleri iknâ etmeye çalışmak değil, asıl onların arkalarındaki cahil yabancılara cevap vermek durumunda kalmak... Söz tam yerini buluyor: yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal!
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |