|
|
İktidar yarışında Şam
Geçen hafta sonunda Türkiye Yazarlar Birliği'nin öncülüğünde düzenlenen dört günlük Suriye gezisine katıldım. Suriye 1417'den 1917'ye kadar Anadolu insanının çatışmadan birlikte yaşadığı kardeşlerinin ülkesi. Şanlıurfa ile Şam, Hatay ile Halep arasında dün olduğu gibi, bugün de çok önemli bir fark yok. İslam tarihi içinde Medine Dört Halife'nin, Şam Emeviler'in, Bağdat Abbasiler'in, Buhara ve Konya Selçuklular'ın Kurtuba İspanya Emevileri'nin ve İstanbul da Osmanlılar'ın başkenti oldu. İslam'ın Medine'de başlayan med ve cezirlerle dolu "iktidar"ı geçen yüzyılın ilk yarısında İstanbul'da noktalandı. Müslüman iktidarların güç yarışında ana ve değişmez model, son Peygamber ve onu izleyen yakın yardımcıları ilk dört halife dönemi oldu. Onların döneminde, iktidar hiçbir zaman babadan oğula geçen bir miras gibi algılanmadı. Babadan oğula mal mülk kalır, ancak iktidar kalmaz. Çünkü yönetimlerin başarısında adalet herşeyin başında gelir. İslam geleneğinde iktidar, iktidar olmak için çırpınanlara verilmez. Çünkü iktidar kazanç kapısı değil, hizmet kapısıdır. Dünyanın neresinde olursa olsun, iktidar peşinde koşanların yönetimleri uzun ömürlü olmaz. Çünkü iktidar tutkusu yöneticiyi hukuktan uzaklaştırır. Adaletsiz yönetim de ayakta kalamaz. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer iktidarın ardından değil, iktidar onların ardından koştu. Bu yüzden onlar dönemlerinde "iktidar"ın şah örneklerini verdiler. Hz. Ömer döneminde toplum yeni doğan çocuklara maaş bağlayacak kadar büyük bir bolluğa kavuştu. Yeni fetihlerle toplumun üretim gücü katlanarak arttı. Hz. Osman dönemindeki olaylar, Sezai Karakoç'un "İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü"nde anlattığı gibi, biraz da zenginlikten kaynaklandı. İslam tarihinde iktidar yarışı, Hz. Ali ile Şam Valisi Muavi'yle doruk noktasına ulaştı. Cemel Olayı ve Sıffın Savaşı, iktidar yolunun en trajik olaylarının başında gelir. Ardından Hz. Hüseyin'in öldürülmesi, iktidar hırsının yol açtığı cinayetlerin en dehşet vericisi olur. Şam Valisi Muaviye ile Hz. Ali arasındaki iktidar mücadelesi, İslam'da "isyan" hukukunun kaynağını oluşturur. Muaviye'nin Hz. Ali'ye isyanla başlayan iktidarı, İslam tarihinde saltanat yönetiminin başlangıcı olur. Artık Osmanlı'nın yıkılışına kadar iktidar babadan oğula geçecektir. Osmanlılar'da yönetim, soyuyla değil de yetenek ve başarısıyla öne çıkan "sadrazam"larla dengelenir. İslam'da yönetimin ilk iki halifeyle Hz. Peygamber'le aile bağı olanlara geçmemesi, saltanat yönetimini bir süre önlemiş. Ancak Muaviye'nin kılıç zoruyla yönetime gelmesi ve oğlunu yerine tayin etmesi, iktidarın şûrâ ya da biat yoluyla el değiştirmesinin yolunu kapattı. Şam saltanat yönetiminin başkenti oldu. İslam'da dünya ile ahiret'in "uyum ve düzen" içinde bir bütün olarak ele alınması her iktidar için vazgeçilmez bir önem taşır. Çünkü dünya ve ahiret madeni paranın iki yüzü gibi birbirinden ayrılmaz. Ancak dünya geçici, ahiret kalıcı, dünya sınırlı, ahiret sınırsızdır. Ahiretsiz dünya olur, dünyasız ahiret olmaz. Muhammed Hamidullah Hoca, İslam tarihinde büyük bir bölünmeye yol açan Hz. Ali ve Muaviye arasındaki iktidar çatışmasına Hz. Peygamber'in "iç" ve "dış" ya da "batın" ve "zahir" halifeleri aynı olabileceği gibi, ayrı da olur diyerek, uzlaştırıcı bir çözüm yolu bulur. Hz. Ebubekir ve Hz. Ali iç ve dış dünyanın iktidarını kendilerinde birleştirdiler. Her ikisi iki dünyanın iktidarına giden yolun değişmez öncüsü oldular. Dış iktidarda tek yöneticinin olması zorunludur. Birden fazla yöneticinin olması, dış dünyada çatışmaya yol açar. İç dünyanın iktidarında ise, yönetici sayısında bir sınır yoktur. Bu dünyanın iktidarında Hz. Peygamber'in sayısız halifesi vardır.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |