T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Masumuz, ama uzaklar o kadar da uzak değil

Ayın bir yüzünün lekelerle gölgelendiği, diğer yüzününse mağrur bir gülümsemeyle pencerenizi tıklattığı Haziran gecelerinde, çok uzaklarda bir hayatın özlemiyle içinizin yandığı olmuyor mu?

Aşkların korkularla yasaklandığı, yüreklere ve sevdalara giden yolların mayınlarla döşendiği bu topraklarda, dolunayın kollarına dolanıp göç yollarına uçmak gelmez mi içinizden?

Zihinlerin yasaklarla kelepçelendiği bir ülkenin kederlerine dayanamayıp, bir gün isyan şiirleriyle çığlık çığlığa uzak düşlere yelken açmak aşkıyla tutuşmaz mı yüreğiniz?

Küresel masallar adına, acının ıssızlığında tıpkı kardelenler gibi yalnızlığa terkedilen gencecik kızların çığlığına yaslanıp ağlamayı bir kez olsun denemez misiniz?

Hayallerinizin önündeki sınırları kaldırıp, kalbinizin güvertesinde "uzak ateşleri" yeniden alevlendirdiğinizde, bu topraklarda hayat biraz daha zor gelmiyor mu size de?

Oysa kişisel tarihimize her gün yeni acılar ve kederler ekleyen bu topraklar, öylesine yorgun, öylesine kurumuş ki susuzluktan... Hangi kapısını aralasanız, her sayfasında ayrı ihanetler, ayrı gözyaşları barındıran bir kadının gizli tarihini okuyor gibi olursunuz. Sanki tarihin sırrı iki kelimede gizlidir; ihanet ve aşk...

Nice aşk yüzyılları yaşayan, rengarenk medeniyetlere, efsanelere sevdalanan bu yaşlı toprak, her gün biraz daha sallanıyor ve asırlardır üzerinde oturduğu zemin altından kayıp sarsılıyor.

Şimdi biraz daha masumuz, ama uzaklar o kadar da uzak değil...

Bir gün, onca yıl hayallerimizi solduran "korku duvarları"nı yıkıp, bütün eski resimleri, bildik şarkıları "Haziran limanları"na atarak yeni resimlerin, yeni şarkıların peşinden kaçamaz mıyız?

Yeni özgürlük adaları keşfetmeyi bir kez olsun deneyemez miyiz? Hem de arkamızda, binlerce "yol duaları", gözü yaşlı "kardelenler" ve dönüş vaatleri bırakarak...

Yoksa hiç mi umut yok Haziran'dan?

Hayır, hep pişmanlıklar ve çaresizlikler içinde yanmak değil kaderimiz.

Neden Haziran biraz umut olmasın, neden büyülü bir fener gibi bizi kimsesizliğimizden koparıp bir ışığın ucunda çoğaltmasın?

Yeryüzüyle gökyüzü arasında bir yerlerde yükselen bir çağrı var, duyuyorum, hissediyorum... Kalbim, bu sahipsiz sesin acısına açılıyor, kurumuş bir ağaç gibi ansızın devriliyor Haziran... Uykunun kollarında, ölümün "med" ve "cezri"nde gidip gelirken bile acılı seslerden kurtulmam mümkün değil, uzakların çağrısından da...

Biliyorum, "Haziran'da ölmek zor", ama artık olgunlaştım, yeni şiirlerim yeni bir dünyaya ve uzaklara daha yakın şimdi...

Dolunayın kanatlarında beyaz bir atla gidiyorum, uçarcasına... Sırtına hiç yağmur damlaları düşmüyor, yeleleri ihanete uğradığımız bütün Haziranlar'ın anısıyla savruluyor.

Haziran'da ateş rengindeyim...

Uzaklara yazılmış sözcükler birer birer eriyip buharlaşıyor , alevlerin ortasında sadece bir koşu kalıyor hiç unutmadığım dualardan...


10 Haziran 2001
Pazar
 
MEHMET OCAKTAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED