|
|
Siyasetin, bir
avuçluk
yüzakları!..
Perşembe gecesi Meclis'te RTÜK Tasarısı geçirilirken, milletvekillerinden, Türk siyasetinin yüzünü ağartan isimler, birer yıldız gibi parladı.. İktidar partilerine mensup olmalarına rağmen, iki bağımsız ve cesur yürekli insanı, bu RTÜK dolayısıyla hep hatırlayacağız.. Biri Uluç Gürkan (DSP), diğeri de Ertuğrul Yalçınbayır (ANAP).. Basın mensubu, televizyon programcısı, internet kullanıcısı olanlar, bu arada, onlar için günlerce mücadele verip, RTÜK'ü engellemeye canla-başla uğraşan muhalefet milletvekillerinden bazı isimlere, teşekkür borçludur.. Son gece, siyasetin erdemini, hukukun üstünlüğünü ve özgür düşünceyi savunan, ama koalisyon partilerinin sayısal üstünlüğü karşısında sonuca ulaşamayan bu isimlerin bazılarını hatırlayalım.. Nazlı Ilıcak, Bülent Arınç, İlyas Yılmazyıldız, Eyüp Sanay, Saffet Arıkan Bedük, Hüseyin Çelik, Turan Güven, Fethullah Erbaş, Dengir Mir Fırat, Ramazan Toprak, Ahmet İyimaya, Mukadder Başeğmez, Kamer Genç, Yakup Budak, Remzi Çetin, Mehmet Sadri Yıldırım, Veysel Candan.. Bu isimler, susturulmuş ve teslim olmuş siyasetin, yüzünü ağarttılar.. Sabaha kadar süren "nafile çabalar"ı izlerken, büyük çoğunluk gibi ben de kötümserliğe kapıldım. Türkiye, kaç defa bu tür kötü sahnelere tanık oldu?. Hep "galiba birşeyler değişiyor" derken, kaç defa birşeylerin kötüye gittiğini gördük.. Ekonomide de, siyasette de, toplum yaşamında da, durum böyle.. -Temizlik başladı galiba, diyorsunuz.. Derken temizliği simgeleyen isimler temizleniyor.. -Avrupa Birliği normları geliyor galiba, diyorsunuz.. Derken, basının cezalarını ağırlaştırmakla kalmayıp, internete de cezalar getiren RTÜK yasaları çıkıyor.. -Galiba sivilleşiyoruz.. DGM'lerden bile asker üyeler çıkartıldı, diyorsunuz.. Derken RTÜK üyelerinin seçiminde bile, MGK'ya kontenjan veriliyor.. Acaba boşa çaba mı bu?.. Gerçek çağdaş uygarlığa ulaşılabileceğini sananlarınki, birer "Serab-ı Ömrüm" mü? Hiç bitmeyecek "Uzun İnce Yol"da yürüye yürüye, hiçbir yere varamayacak mıyız? Son geceki Meclis görüşmelerinde, Van Milletvekili Fethullah Erbaş, beni çok etkileyen bir benzetme yaptı.. 198 iktidar milletvekilinin, liderlerinin gözetimi altında, RTÜK'ü mekanik biçimde oylayıp, geçirmelerini, kürsüden şöyle yorumladı Erbaş -Değerli arkadaşlar.. Bu arada olanlar, Anadolu'da filizlenen televizyon ve radyolara olacaktır. Bu kuruluşların, partizan saldırılar karşısında hayatta kalması mümkün değildir. Neticede medya gücü, iktidarın emri altında olan TRT ve TRT niteliğine dönüştürülecek tekelci sermayenin elinde toplanacaktır. Zengin arabasını dağdan aşıracak, fakir ise düz yolda şaşırıp, helak olacak.. Bunları söyledikten sonra, şu son cümleyi seslendirdi Fethullah Erbaş.. -Parmak sayılarımız yetmese de, biz bu onurlu mücadeleyi sürdürmekle, bu seher vaktinde tarihe not düştüğümüz inancındayız.. Tıpkı, İbrahim'in ateşini söndürmek için, ağzında su taşıyan karıncalar gibi.. Evet.. Türkiye'de 150 yıldır "değişim" için mücadele edenleri en iyi anlatacak bir benzetmeydi bu.. -Tıpkı, İbrahim'in ateşini söndürmek için, ağzında su taşıyan karıncalar gibi!.. Acaba bu ateşi söndürmek için, ille de Amerika ve Avrupa, dışarıdan, hortumla tazyikli su mu püskürtmeli?.. Ekonomide gelişmeyi ve istikrarı biz kendimiz başaramaz mıyız? "Temizlik" ille de, "FBI" ve "CİA" baskısıyla mı gerçekleşmeli? Çoğulcu, özgürlükçü, sivil demokrasiyi ve serbest rekabet ortamını, mutlaka zorla mı kabul edeceğiz sonunda?.. İçeride de, dışarıda da, "karınca olmak"tan bıkmadık mı? ŞAKAAnlamsız sorular!..Bu pazar da, cevabı verilemeyecek birkaç soruyu aktaralım.. -Zeytinyağı "zeytin" ağacından elde ediliyorsa, tereyağ da "tere" ağacından mı elde edilir? -Madem Türkiyeliler'e "Türk", Macaristanlılar'a "Macar", Japonyalılar'a "Japon" diyoruz.. Neden Amerikalılar'a "Amerik" demiyoruz? -Madem aşkın gözü kördür, o zaman çamaşırlar için neden bu kadar para harcanılıyor? -Otomobil kullananlara "sürücü" dediğimize göre, milletvekillerini kullananlara da "yürütücü" mü demeliyiz? TEBESSÜMBizde bundan çok var!..Avrupa'nın bir kentinden diğer bir kentine doğru giden trenin kompartmanında dört kişiydiler.. Yolcular kendilerini tantıp, sohbetin kapısını açtılar.. Birinci yolcu, kendisinin Kübalı olduğunu söyledi.. Sonra cebinden dört tane Havana purosu çıkartıp, diğer yolculara ikram etti.. Kübalı, kendi purosunu yaktı. Birkaç nefes çektikten sonra, kompartmanın penceresini açıp, puroyu pencereden attı.. -Bizim Küba'da puro dolu.. Bir tanesini ziyan etmişim, önemi yok, dedi.. İkinci yolcu, kendisinin Rus olduğunu söyledi.. Sonra çantasından bir şişe votka ve üç bardak çıkarttı.. Diğer yolculara dağıttığı bardaklara, votka doldurdu.. Sonra pencereyi açıp, henüz dolu olan votka şişesini dışarı attı.. -Bizim Rusya'da votka dolu.. Bir şişe votkayı ziyan etmemin önemi yok, dedi.. Üçüncü yolcu, kendisini tanıttı.. -Ben bir hırsızım, dedi.. Bunun üzerine dördüncü yolcu ayağa kalkıp, kendisinin hırsız olduğunu söyleyen üçüncü yolcuyu pencereden dışarı attı.. -Bizim Türkiye'de hırsız dolu.. Bir tanesini yok etmişim, hiç önemi yok, dedi.. KISSADAN HİSSE- İyi ki bu tren yolculuğu bir uluslararası hatta yapılıyordu.. Bu hikaye, iç hatlardan birinde geçseydi, 4 yolcudan 3 tanesi birleşip, hırsız olmayanı pencereden atarlardı.. -Bu namuslular da can sıkmaya başladı artık, derlerdi..
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |