|
|
Bu da
Rusya'ya
bağımlılık (2)
Bir daha tekrarlayalım: Türkiye, enerji ihtiyacının yüzde 98'ini dışarıdan karşılıyor. Türkiye, şu ara enerji alanında yüzde 66 oranında Rusya'ya "bağımlı". Enerji ihtiyacını dışarıdan karşılayan bir ülkenin, bir "stratejik sıkıntı"ya düşmemesi için, tek bir ülkeden aldığı enerjinin oranının yüzde 30'u aşmaması, adeta bir "uluslararası kural" kabul ediliyor. Oysa, Mesut Yılmaz'ın "çocuğu" addedilen "Mavi Akım", Türkiye'de bulunan Rusya Dışişleri Bakanı İgor İvanov'un verdiği "söze" göre 2002'de gerçekleşirse; bu "bağımlılık" yüzde 80'e çıkacak! Bu arada, İgor İvanov'un Türkiye ziyareti bazı başka gerçeklerin ortaya çıkmasını sağladı. Türkiye ile Rusya arasındaki ticaret hacmi 4 milyar dolar dolayındaymış. Ama, Rusya'nın Türkiye'ye ihracatı 3.6 milyar dolar iken, Türkiye'nin Rusya'ya ihracatı 400 milyon dolar kadar. Arada korkunç bir açık var. Bu, "fiyat kazığı" olduğunu sağır sultanın duyduğu "Mavi Akım"la daha da artacak. Gerek Bülent Ecevit, gerekse DEİK ileri gelenleri, İvanov'a, "gaz karşılığı mal" önerisi getirdiler. Yani, Rusya sattığı doğalgaz karşılık Türk malları alacak. Türk iş çevrelerinin, şu "kriz" döneminde iştahını kabartabilecek bir formül. Ancak, bunun hiçbir garantisi yok. Yok, çünkü "gaz karşılığı mal" hükmü anlaşmaya bağlanmış değil. Mesut Yılmaz, 15 Aralık 1997'de (yani 28 Şubat hükümetini kurduktan birkaç ay sonra) Viktor Çernomirdin ile Mavi Akım için "Çerçeve Anlaşması"nı imzaladığı vakit, anlaşmaya böyle bir hüküm konmamış. Buna karşılık, aynı anlaşmaya Cumhuriyet tarihinde "egemenlik hakları" açısından görülmemiş bir hüküm konmuş. Bu hüküm -daha önce de belirttik- Rus doğalgazını Türkiye topraklarında taşıyacak boru hattı inşaının hangi Türk şirketine verileceğinin Rus şirketi Gazprom tarafından belirlenmesi! Yani, Türkiye kendi toprakları üzerinde bu işi kendi şirketleri arasında bir "ihale" ile belirlemek yerine, bu kararı Rus şirketi Gazprom'a devretmiş… Gazprom, o dönemde Çernomirdin'in kontrolü altında. Gazprom'un boru hattı inşaatından sorumlu yan kuruluşu Stroitransgaz şirketi. Stroitransgaz şirketi, Samsun-Ankara arasındaki boru hattı inşaatı için Öztaş-Hazinedaroğlu ortaklığını uygun görüyor. Bu şirketin bu işe "ehil" olup olmadığını tartışmıyoruz. Olabilir. İşin "yöntemi" bir hayli garip. Bu arada, belki bir raslantı, Öztaş'ın sahibi ANAP Ankara İl İkinci Başkanı. O dönemdeki Botaş Genel Müdürü ise, yine o dönemdeki ANAP Ankara İl Başkanı'nın kardeşi… Bir de basında yer alan bilgilere göre, bu ortaklığa Botaş'tan 52 milyon dolarlık bir avans ödenivermiş. ANAP'ın koalisyonun üçüncü ve en küçük ortağı olduğuna bakmayın. ANAP, artık pek "siyasi profil" çizmiyor. ANAP demek, özellikle Rusya ile güçlü iş bağlantıları demek. ANAP (yani Mesut Yılmaz), devlet kurumları içindeki bağlantılarıyla da, istihbarat kuruluşlarından emniyete kadar, hele son "operasyon" ile önemli "mevziler" kazanmış bir "çıkar organizması"nı andırıyor. ANAP'ı küçümsemeyin… Üstelik, "akrabalık" ilişkileri Rus tarafında da söz konusu. Önceki günkü New York Times makalesinden öğreniyoruz ki, Stroitransgaz şirketinin yüzde 12'si Çernomirdin'in oğullarına ait imiş. Yani, "Mavi Akım" projesi, Türkiye'yi Rusya'ya tehlikeli bir "enerji bağımlılığı"na sürükleyecek olmanın ötesinde, kuvvetli "yolsuzluk kokuları" saçan bir proje. Bunun, sadece Türk kamuoyu değil, Ruslar da farkında. 7 Haziran tarihli ve liberal eğilimli Rus gazetesi Noviye İzvestia'da "Türkler Mavi Akım'ı akladı" diye gayet ilginç başlıklı yazı, "Mavi Akım'ın aklanması" olarak Sadettin Tantan'ın İçişleri Bakanlığı'ndan uzaklaştırılmasını haber yapmıştı. Yazıda, Tantan'dan "Ruslar'ın 100 milyon dolarının Türk memurlarının cebine gitmesini su yüzüne çıkartmaya çalışan" kişi olarak söz ediliyor ve görevden alınması girişimlerinin, Enerji Bakanlığı'ndaki yolsuzluklara el attığı bir yıl öncesinden başladığının altı çiziliyordu. "Mavi Akım"ın bir başka boyutu daha sözkonusu. Uluslararası enerji stratejisinin koordinatlarını değiştiriyor. "Doğu-Batı koridoru" kavramıyla, Orta Asya-Hazar-Türkiye arasındaki enerji bağlantısını savunan Amerikan stratejisi açısından bir gerileme. "Enerji koridoru", böylece "Kuzey-Güney koridoru" halini alarak, Avrasya'da Türkiye'yi Rusya'nın kontrolüne sokuyor ve Türk cumhuriyetlerinin ibresinin Rusya'ya dönmesini zorlayarak; Türkiye ile Türk cumhuriyetleri arasındaki bağları zayıflatıyor. Şimdi basit bir soru: Siz, Washington'da olsanız ve Türkiye ile Rusya arasındaki bu "yakınlığı" seyretseniz, bunun yol açacağı "stratejik sonuçları" farketseniz ve bunun mimarının Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz olduğunu görseniz; Siz, Irak'a ilişkin "en değerli müttefikiniz" olarak Türkiye'nin işbirliğine ihtiyaç duysanız ve Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'i -ki, 'akıllı yaptırımlar'a bile inanmayan, Saddam'ın bir yolu bulunup devrilmesinden yana bir "şahin"- Ankara'ya yollasanız ve Rumsfeld, Ankara'da Başbakan Bülent Ecevit'ten "Amerika'nın Saddam'la diyalog kurması gerektiği" vaazını dinlese; Ve, bilseniz ki, Türkiye "ekonomik kriz"de ve Amerikan Hazinesi'nin "yeşil ışığı" ile IMF desteğine muhtaç, iki büklüm durumda… Ne yapardınız? Dünyanın en stratejik bölgelerinden birinde Rusya'nın nüfuzunun artması ve Saddam'ın güçlenmesine yardım etmesi için, bu hükümeti dolara mı boğardınız?
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |