T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Masonlar da nereden çıktı Allah aşkına?

Şu günlerde ne yaptığını bilmeyen bir gazete Milliyet, bu da onu izlemeyi bir ayrıcalık haline getiriyor. Televizyon 'haber' programcılığında kral 'televole' ise, 'ciddi' gazetecilikte de sınır Milliyet...

Üzeyir Garih cinayetinin işlendiği günden beri bir 'standart' çizdi Milliyet. Önce, kâtilin neden küçük F. N. olması gerektiğini onun haberlerinden öğrendik. Sonra sıra 'firari er' ile ilgili olağanüstü bilgilere ve erin gönül maceralarına geldi. Suna ve Pınar gibi isimleri gündeme taşıdı... Cinayetle ilgileri olmayabileceği anlaşılınca, o küçük kadınların özel hayatları haber değeri taşımaya başladı Milliyet için... Bu arada, Garih'in 'siyasî' bir cinayete kurban gitmiş olabileceği, bazı örgüt adları da verilerek, ileri sürüldü Milliyet tarafından. Sonunda, İshak Alaton'un ağzından çıkan cümleler üzerine, Milliyet, olaya, 'masonluk boyutu' kazandırdı...

Cinayet sonrası sadece Sinagog'ta yaptığı konuşmayla gündeme gelmişti İshak Bey; ilk kapsamlı mülâkatı Milliyet'ten Eylem Türk'e verdi. O mülâkattan iki şey öğrendik: İlki, İshak Alaton'un can yoldaşı Üzeyir Garih'in çok ileri derecede bir mason olduğu ve hatta yakında vefat etmiş bir biraderinin dul eşinin çocuklarına yardım etmek üzere kendisinden onbin dolar istediği... Diğeri de, cinayetten sonra, biraz da etrafındakilerin zorlamasıyla, İshak Bey'in zırhlı araca binmeye ve korumayla dolaşmaya başladığı...

Esas bombayı mülâkatın ertesi günü patlattı Milliyet: 'Dul kadın' masonlukta önemli bir semboldü... Masonlar, kendi aralarında "Dul kadının çocuğuna yardım" diye para toplar, bu amaçla dolaştırılan nesneye de 'dul kadının kesesi' adını verirlerdi... Bir mason, "Dul kadının çocuğuna yardım edin" dediğinde, bu, diğer masonlar tarafından, "Biraderimiz tehlikede" mesajı olarak algılanırdı...

İlginç. Mensupları arasında çok sayıda 'birader' bulunan bir medya grubunda, Üzeyir Garih cinayetine böyle bir boyut kazandırılmasını, doğrusu, muazzam ilginç buluyorum ben.

Milliyet'i hazırlayanların masonluk ve sembolleriyle ilgili olarak verdikleri bilgiler doğru. 'Dul karı kesesi' de, localarda yardım için o kesenin dolaştırılması da, zora düşen bir masonun, etrafta bir birader bulunur umuduyla, "Dul kadının çocuğuna yardım" dediği de... Bunlar bilinmeyen şeyler değil. İlk kez olan, bu bilgilerin, bu kadar açık ifadelerle, Milliyet gazetesinde yer alması...

Bütün bu gelişmeleri, Milliyet'e verdiği mülâkatta sarf ettiği, "Üzeyir Garih masondu; hatta ölen bir biraderinin dul eşinin çocuklarına yardım için benden onbin dolar istemişti" cümlesiyle başlatan İshak Alaton'un sonradan sergilediği şaşkınlığı anlamakta zorlanıyorum. Çok okuyan biri olduğu için, kendisinin bu sembolleri bilmediğini, sarf ettiği cümlenin Milliyet'in manşete taşıdığı biçimde anlaşılacağını düşünmediğini hiç sanmam. Şaşkınlığı, olsa olsa, bir mülâkatın içine öylesine serpiştirilmiş bir cümlenin, oradan manşete taşınmasından ve uluorta tartışılmasından kaynaklanıyordur...

Size de garip gelmiştir. Hayatının tehlikede olduğunu, can yoldaşı, hayat arkadaşı ve ortağı olan kişiye, "İmdat, başım belâda" diye duyuracak yerde, "Dul kadının çocukları zor durumda" diye anlatması gerekiyor bir masonun... Komik. İshak Alaton, Milliyet'in yayınının bu biçimde anlaşılmasından da rahatsızlık duymuştur. Üzeyir Garih hayatî bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu düşünseydi, sembolik ifadeler kullanmak yerine, durumu, İshak Alaton'a bütün çıplaklığıyla anlatırdı.

Böyle düşünmemin sebebi, masonlarda sembolik ifadelerin veya işaretlerin kullanılmasının özel ortamlar için olduğunu bilmem. Başı derde girip savcılığa düşen veya mahkemelik olan bir mason, karşısındaki savcı veya yargıcın her halükârda kendisine yardımla mükellef olan bir 'birader' olup olmadığını anlamak için, 'dul kadın' ve 'çocuğuna yardımdan' söz edebilir veya sadece kendilerinin bildiği masonik işaretleri birbiri ardına verebilir. Bu, başkalarının durumu fark etmemesi gereken kalabalık ortamlar için söz konusudur. Yoksa, iki yakın dost veya yıllarca aynı ortamlarda bulunmuş kişiler karşı karşıya geldiklerinde, neden rümuzla, sembollerle, birbirlerine işaret vererek konuşsunlar ki?

Zaten, Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Locası büyük üstadı Demir Savaşçın, Sabah gazetesinden Hayrullah Mahmud'a, "Üzeyir Bey çok iyi bir masondu. İyi bir mason olarak yaşadı ve öldü. Ve kendisi gerçekten de bir 'dul kadın'a yardım ediyordu" demiş… (9 Eylül 2001).

Masonların, kendilerini ilgilendiren konularda konuşmada ve bilinenler dışında sembollerini açıklamada ne kadar çekingen davrandıkları mâlum. İshak Alaton'un muhtemelen nereye çekileceğini düşünmeden kullandığı bir cümlenin Milliyet'te tartışma konusu haline getirilmesi locayı rahatsız etmiş olmalı ki, masonlar, iki koldan açıklama faaliyeti başlattılar... Özgür Masonlar'dan Yusuf Estrati Milliyet'te, Hür ve Kabul Edilmiş olanlar da Sabah'ta kamuoyunu aydınlatmayı yeğlediler... Bu iyi.

İyi. Çünkü, kendisi neyi kast etmiş olursa olsun, İshak Alaton'un cümleleriyle başlayan tartışmanın, özellikle cinayetin işleniş biçimi bakımından, mutlaka ele alınması gereken acayip bir yönü de bulunuyor.

"Hayda" demeyin ve yarını bekleyin...


10 Eylül 2001
Pazartesi
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED