T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

R Ö P O R T A J
Eski MİT'çi Mahir Kaynak ile casusluk yazarı Osman Aysu, Garih cinayetini araştırdı
Yermez kaçmadı...
Sorgu için kaçırıldı
Yermez'i alıkoyanlar, olayı öğrenmek isteyen 'yerli' bir gruptur. Konuşturup gerçeği anladılar ve karşı tarafa bir mesaj verircesine 'paketi gönderiyoruz, alın' diyerek Kayseri'ye gönderdiler.

Garih cinayetinden ortaya çıkan deliller sizde hangi izlenimi uyandırdı? Adi mi yoksa siyasi bir cinayet mi?

OA- Bana adi bir cinayetmiş gibi gözüktü. Çünkü, katil zanlısının geçmişine baktığımız zaman sanki biraz psikopat ruhlu, toplum tarafından dışlanmış, adam öldürmüş ve başka sabıkaları da bulunan birisi. Saldırı da para temin etmek üzere yapılmış bir fiil gibi görünüyor.

MK- Ben başından beri olayın bir siyasi cinayet olduğunu ve bunun da bir adi cinayet süsü ile örtüleceğini düşündüm. Örtmek için nasıl senaryo yazılacak diye de bekliyordum. Örtbas senaryosunun çok iyi hazırlanmadığı da görünüyor.

Siyasi cinayetlerde mesajın kamuoyu tarafından anlaşılmasına gerek var mıdır? Mesela, küçük bir grup anlasa da olur mu?

MK- Hayır, siyasi cinayetler mesaj vermek için de, belirli bir hedefi ortadan kaldırmak için de olabilir. Bu cinayetin kimseye verdiği bir mesaj yoktur. İstenmeden bazı mesajlar çıkabilir ama cinayetin asıl amacı kişinin ortadan kaldırılmasıdır. O kişi, yani Üzeyir Garih ortadan kaldırılmıştır.

Garih cinayetinin adi bir cinayet olduğunun bir delili olarak istihbarat örgütlerinin cinayetlerde bıçak değil de susturuculu silah vs. kullandığı söyleniyor...

OA - Şimdi bakın, şayet siyasi cinayet ihtimali varit ise, o zaman mümkün olduğu kadar hadiseyi başka birisine yaptırmaları normaldir. Kiralanan kişi sabıkalı olabilir ve cinayette insanın zihninde soru işareti uyandıracak bir yöntem kullanabilirler. Benim zihnimdeki soru da şu: Yener Yermez gibi bir şahsa böyle bir cinayet işlettirilebilir mi?

MK- Burada er'in sadece örtme operasyonunda kullanıldığını, yani cinayette rolünün olmadığını düşünüyorum. Bunu belirli bir menfaat karşılığında üstlenmiş olabilir. Kaldı ki şu anda kontrol altında ve özgür konuşabileceği bir ortama kavuşma ihtimali senelerce gözükmüyor.

Garih, Küçük Hüseyin Efendi'nin mezarını ziyaret edermiş. Bir kişinin, başka bir dinden ve hiç tanımadığı birinin mezarını düzenli olarak ziyaret etmesi ilginç değil mi?

MK- Bir müslüman da oraya gitmiş olsaydı ben onun Küçük Hüseyin Efendi ile ilişkisini arardım. Çünkü, Küçük Hüseyin belirli bir doktrini ve kitabı olan bir insan değil. Dolayısıyla, onun öğretisine muttali olunarak müridi olunması sözkonusu değil. "Bu durumda bu bağlılık neden?" sorusunu ben de soruyorum. Kaldı ki bu kabil ilişkilerin saklanmasına da gerek yoktur. En azından çevrenizdeki birkaç insanın bilmesinde hiçbir sakınca yoktur. Oysa bunu sır gibi saklamış. Ben, bu mezar ziyaretinin nedeninin sonradan uydurulduğu kanaatindeyim. Bir tek İnan Kıraç söylüyor bunu. Orada karşılaşmışlar. Ona da "sizin orada ne işiniz vardı?" diye sormak lazım. Ve bir mezarlıkta rastlaşma ihtimalini sorgulamak lazım.

Yani mezarlık birtakım enformel işlerini gördüğü bir yer. Bunun için mezarlık uygun bir yer mi?

MK- Çok uygun bir yer. Çevrenize haber vermediğiniz ilişkiler içi burası uygun bir yerdir. Benim tahmin ettiğim sebepler, çevresi tarafından da bilinmemesi gereken sebeplerdir.

OA - Yani, olayı dini bir sebebe bağlamadan tamamen bir buluşma mahalli olarak değerlendirirsek o zaman gözden uzak, dikkat çekmeyecek bir yer olarak mezarlık uygundur.

İstediği parayı alamayan katilin bıçak alıp gelerek muhatabını öldürdüğü bir cinayet senaryosu yazar mıydınız?

OA- Şimdi, bu cinayeti işleyen adam genç ve sıhhatli birisi. Üzeyir Garih belirli bir yaşın üzerinde. Neden Garih, adamın bıçak alıp geleceği kadar uzun süre mezarın başında kalıyor, bu bir. İkincisi, adam silahı alıp karşısına geçince neden hemen cüzdanını çıkarıp parayı vermiyor? Fiziki mücadeleye girmesi çok manasız.

Garih, şantaja muhatap kalmış olabilir mi?

MK- İhtimaldir... Eğer cinayet siyasi değilse uzak bir ihtimal olmakla beraber sebep şantajdır.

Zırhlı aracı ve koruması olduğu biliniyor. O gün neden korumasızdı?

MK- Böyle durumlarda, taraflardan bir tanesi koruma sağlar. Bana göre Garih, buluşmaya karşı tarafın sağladığı korumaya güvenerek mezarlığa gitti. Aksi halde oraya korumasız gitmezdi.

Kalabalık sayılabilecek bir ortamda sesi çıkmadan öldürülmesi de garip değil mi?

MK- Bağırması engellenmiştir. Ağzı kapatılmış olmasa bile, öyle yerinden vururlar ki hiç sesi çıkmaz. Bu bilinmeyen birşey değil. Susturuculu tabanca kullanılmış olsa bunun hemen siyasi bir cinayet olduğu anlaşılırdı. Onun için bıçak kullanmak en doğrusuydu. Cinayetle birlikte örtme operasyonu da hazır olmalı.

Yener Yermez'in birliğinden kaçması ve onbirinci gün teslim olmaya giderken yakalanması da bunun bir parçası mı?

MK- Hayır o farklı işte. Burada normali Yermez tesbit edilir edilmez polisini onu kışlada teslim almasıdır. Ama olmadı ve 10 gün bir yerlere gitti. Bunu 10 gün alıkoyan aslında bu olayı öğrenmek isteyen içeriden bir gruptur.

Durun bir dakika. Bu da nereden çıktı şimdi?

MK- Ya.. yaa.. Orada, Yermez'i kullananlar tuzağa düştüler. Birşey dikkatimi çekti. Bir komutan, "Olay henüz belli değil. 13 yaşında bir çocuğu da söylediniz boş çıktı. Yermez'i de sorgulayın bakalım ne çıkacak" dedi.

Bunu demekle Yermez'in kışladan kaçmadığını, kaçırıldığını da söylemiş oluyorsunuz...

MK- Evet. Akşam saat 7,5'ta almaya gidiyorlar cevap geceyarısı geliyor, "kaçtı" diyorlar.

OA- Belirli bir örgüt, adamı yakalıyor ve onu bir yerde konuşturtuyor. Ama üzerinde şiddet kullanıldığına dair işaret yok. Şiddet kullanılmadan insanları konuşturmak mümkün müdür?

MK- Mümkün. Bir insana birşey bildiğinizi söylediğiniz zaman çözülür. Bir grup, muhtemelen Türkiye ile ilgili bir grup Yener Yermez'i sorguladı ve olayı öğrendi. Ama yapacak bir şey yok. Yapanlar yapmıştır ve zaten cinayeti işleyenler gitmiştir. Hatta, cinayetin kim tarafından işletildiğini bile tamamen öğrenememiş olabilirler. Çünkü, Yermez de kim tarafından kullanıldığını bilmiyor olabilir.

Yener'i bu sürede ellerinde tutanlar cinayeti işletenler olamaz mı?

MK- Hayır bu çok tehlikeli olurdu. Hemen teslim olması gerekirdi. Yakalanacağı da bazı yerlere söylenmiş. Bu, onu sorgulayanların karşı tarafa mesajı: "Bırakıyoruz, paketi alın!"

Eldeki malzemelere bir daha bakalım. Ortada bir de kadın var. O da bu işin sosu mu?

MK- Senaryonun yan unsuru, teferruat. Üzeyir beyin tanık olduğu bir ilişkiye laf edeceğini sanmam. Bu onun için çok aykırı birşey değil. Ayrıca, 12 gün sonra bulunduğu söylenen bıçak oraya cinayetten sonra konmuş gibi görünüyor...

OA- Garih, bir ilişkiyi görmüşse bile bunu görmezlikten gelir... Aslında şu ana kadar ortaya çıkan analizlerin en ince noktası şu: Üzeyir Garih'i hangi teşkilat, hangi sebeple öldürdü? Bunu bilemediğimiz sürece iz bulamayız.

Onu tartışalım. Garih neden öldürüldü? Cinayetin mutlaka yabancı bir güç tarafından işlendiği söylenemez, değil mi?

MK- Söylenemez ama, bir siyasi örgüt tarafından işlendiği belli. İsrail'in Ortadoğu'daki varlığı herkes tarafından Amerika'nın desteğine bağlı görülüyor. Türkiye ile ilişkiler İsrail açısından varlık-yokluk nedenidir. Bu ilişki iki biçimde olabilir. Birincisi İsrail ile Türkiye devletlerinin yakınlık içinde olması. İkincisi ise, devletlerden bağımsız olarak Yahudilerle Türklerin yakınlığı ve dostluğu. Garih, Türk-Yahudi halklarının dostluğunu ve yakınlaşmasını istiyordu. Anladığım kadarıyla İsrail'in geleceğinden de pek umutlu değildi. Somut bir delilim var. Diyor ki, İsraillilere: "Manavgat suyunu ne yapacaksınız! Siz GAP'a gelin." Garih'in modeline göre Yahudiler Türk devletinin içerisinde tıpkı Osmanlı'da olduğu gibi yaşamalıdır ve bu Yahudilerin geleceği için daha emniyetlidir. Amerikalı Yahudiler de "Biz o çöllere gidip ne yapacağız! Amerika gibi çok büyük bir gücün manivelası elimizde, bunu niye bırakalım" diyorlar. İşte bu, İsrail devleti ile ciddi bir ayrışmaya tekabül ediyor. Bu fikrin galip gelmesi İsrail devleti için iyi bir şey değil.

İsrail, Türkiye ile yakınlaşmayı da bu yüzden mi istiyor?

MK- 28 Şubat'ta birtakım üst rütbeli generallerin Türkiye'de İslamı bastırmak ve Yahudi işbirliğini geliştirmedeki amaçları da bu. Güçlü bir İsrail, güçlü bir Türkiye. Amaç, İslami akımları bastırmak. Buna karşı model de diyor ki: "Bunu bastıramazsınız.Yapmanız gereken, İslamla Yahudiliği barıştırmaktır." Garih'in de yaptığı buydu. İslamla Yahudiliği barıştırmak, yakınlaştırmak. Tabii bu siyasi bir yakınlıktır. İçteki dostlukları, ilişkileri buna yönelikti.

Siz, Rabin suikastinden sonra da "Artık asıl çatışma İsrail ile Yahudiler arasında olacaktır" demiştiniz. İsrail, Garih gibi seçkin bir Yahudi'nin herhangi bir gerekçeyle yok edilmesine göz yumabilir mi?

MK- Üzeyir Garih bey, Türkiye Yahudiliği açısından önemli, dünya Yahudiliği açısından da anlamlı bir adam. Bu pozisyonu itibariyle güçlü bir İsrail devletinin önündeki engel gibi duruyordu. Onun için bertaraf edilmesi çok anlamlıdır. Ondan sonra da güçlü İsrail tezini destekleyen politika üretirseniz, bu ciddi bir değişikliktir.


 
MİT'in imajını ben düzelttim
Kamuoyu, Mahir Kaynak'ı eski MİT elemanı olarak tanıyor ama asıl mesleği iktisatçılık. Kaynak, 37 yaşında girdiği MİT'ten 1980'de emekli oldu. 1982'de döndüğü üniversiteden 1993 yılında, iktisat profesörü olarak bir kez emekli oldu. Kaynak, "MİT, benim içinde bulunduğum 12 mart cuntası operasyonu ile geleneksel olumsuz imajını düzeltti. Böylelikle, ilk kez rejime karşı bir hareket engellendi" diyor.
Casusluk romanlarında Türk markası
Osman Aysu'nun eğitimi Hukuk Fakültesi mezuniyeti ama mesleği hukukçuluk ya da avukatlık değil. Kemal Derviş'in de bir üyesi olduğu Halil Hamit Paşa sülalesinin bir ferdi ve Paşa'nın 6. göbekten torunu. Herkes onun eski bir MİT mensubu olup olmadığını merak ediyor ama, o bu mensubiyeti reddediyor. 1994'ten beri casusluk ve polisiye romanlar yazan Aysu'nun "şimdilik" 20 romanı yayınlandı.
-Bu analizi nasıl yapıyorsunuz?
-Akılla! Bana göre herşey açık

Bundan sonra ne olabilir?
MK- Kamuoyuna adi bir cinayet olarak lanse edilir ve kapatılır. Burada devletin de bir zaafı olduğunu düşünmüyorum. Kamuoyuna anlattığınız zaman bunun gereklerini de kamuoyunu tatmin edecek şekilde yapmanız gerekir. Devlet politik bir organdır ama halk cezalandırmayı talep eder.
OA- Bana "MOSSAD bu işe karışmış olabilir mi?" diye sordular, "hayır" demiştim ama artık şüpheye düşüyorum. Şimdi, MOSSAD bu cinayetle ilgilenip Türkiye'ye adam göndermiş olabilir mi ihtimali de tartışılıyor...
MK- Hayır, buna ihtimal vermiyorum.
OA- Müthiş şeyler söylüyorsunuz. Türkiye içinde de işi böyle bir cinayete vardıracak kadar bir grubun varlığına inanıyorsunuz. Elinizde bilgi yokken bu analizi nasıl yapıyorsunuz?
MK- Akılla... Veriler, ortada gördüklerim. Rabin'in öldürülmesi ve 28 Şubat'ın oluş biçimini de buna bağlıyorum. Dışarıdan da destek alınmıştır. Adres vermekten kaçınmamı anlayışla karşılayacağınızı umuyorum.
Şimdi piramidi çökertelim. Ya Garih sadece para için öldürülmüşse? Olmaz mı?
MK- Piyangodan büyük ikramiyenin çıkması kadar uzak bir ihtimaldir. Bu düzeydeki insanlar sokak ortasında tesadüfen öldürülmezler. Daha önce, "böyle bir cinayetin romanını yazmazdım" dediniz. Şimdi de aynı şekilde mi düşünüyorsunuz?
OA- Bu konuşmada çok ilginç şeyler kulağıma çarptı. Bu değil ama buna benzer bir Musevi'yi neden öldürmeyeyim diye düşünmeye başladım. Yine bunun sofistike değil adi bir cinayet olduğunu düşünmek istiyorum.
10 Eylül 2001
Pazartesi
 
 
Künye
Temsilcilikler
Reklam Tarifesi
Abone Formu
Mesaj Formu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED