T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
'Vesayet' altında Anayasa değişikliği

Anayasa değişikliği, Türkiye ile ilgili "İlerleme Raporu"nun AB'de değerlendirileceği Kasım ayına çeyrek kala Türkiye'nin "demokratikleşme"yi mi, yoksa "totalitarizmi" mi seçeceğini göstermesi açısından hayati bir önem taşıyor. Bu değişiklik, sadece Avrupa Birliği üyeliğinin rotasını değil, aynı zamanda Türkiye'nin nasıl bir dünyada yer alacağının da göstergesi olacak.

Ancak, tam bu stratejik "yol ayrımı"nda Genelkurmay Başkanlığı, Başbakanlığa Anayasa değişikliği konusunda 5 maddelik bir "çekince paketi" göndermiş bulunuyor.

İşte askerin öncelikli itirazları:

1- 13'üncü maddede "Sınırlama, demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamaz" cümlesi bulunuyor. Asker "demokratik ve laik toplum düzeni" ifadesini istiyor.

2- Yeni değişiklik paketinde, hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmasına verilecek cezalarla ilgili 14'üncü maddenin 2'nci fıkrası kaldırılıyor. Asker ise fıkranın korunmasını öneriyor.

3- Asker, din, vicdan ve fikir özgürlüğüyle ilgili 24 ve 26'ncı maddelere "Laik ve demokratik cumhuriyetin korunması" fıkrasının eklenmesini tavsiye ediyor.

4- 69'uncu maddede, odak olma hali üyelerin eylemlerinin parti yönetimince benimsenmesi şartına bağlanıyor. Asker, üyelerin eyleminin yeterli olmasını öneriyor.

5- Yine 69'uncu maddede parti kapatma yerine devlet yardımının kesilmesi cezası öngörülüyor. Genelkurmay ek olarak geçici kapatma istiyor.

Gördüğünüz gibi, yıllardır bitmeyen "askeri vesayet" gerçeği, AB hayalleri kuran Türkiye'nin önüne bir kez daha yeni bir umutsuzluk fotoğrafı olarak çıkıyor. Acaba askerin gerçek görevi ülkenin iç ve dış güvenliğini sağlamak mıdır, yoksa siyasi iradenin alanına müdahale ederek bizzat yürütmenin ve yasamanın esas aktörü haline gelmek midir?

Eğer bir ülkede, temel hak ve özgürlüklerin, sivil örgütlenmelerin sınırı, demokratikleşme adımlarının kontrolü, hatta ekonomik gidişatın seyri askeri otoritenin vesayetine bırakılmışsa, artık o ülkede siyasi iradeye de gerek kalmamış demektir. Zaten şu anda Türkiye'de yaygın olan kanaat odur ki, ülkenin temel sorunlarına ilişkin kararlar siyasal iktidardan çok, askeri otoritenin inisiyatifinde alınmaktadır.

Türkiye, böylesine "çarpık" bir iktidar mantığı ile bir yere gidemez. Ayrıca, bu iktidar modelinin de adı konulmalıdır. Eğer "vesayet" sistemi böyle devam edecekse, her şey doğrudan askeri otoritenin kontrolüne verilerek, sistem gerçek kimliği ile ortaya çıkmalıdır.

Açıkçası, iktidarın "gerçek sahibi" sorumluluğu devralarak, Türkiye'nin içinde yer alacağı yeni "rejim kategorisi"ni belirlemelidir. Zaten bu "vesayet" mantığı ile Türkiye'nin özgür dünya ile bütünleşmesi diye bir olgudan da sözedilemez.

Böylesine dramatik bir Türkiye tablosu karşısında, yeni Anayasa değişikliği paketine umutla bakabilmenin ne denli zor olduğu bir kez daha ortaya çıkmış bulunuyor. Muhtemelen, değişikliklerde askerlerin çizdiği çerçevenin dışına çıkılamayacaktır. Yani sizin anlayacağınız, yeni Anayasa değişikliği de askerlere emanet.

Bilinmeli ki, bu "vesayet" sistemi ile Türkiye hiçbir sorununu çözemez. Siyasi alanın tahrip edildiği bir ülkede, hiçbir siyasal iradenin milletle buluşması ve toplumsal talepleri karşılaması da mümkün değildir. İktidarlar gelir gider, Derviş'ler gelir gider, kimileri gelir hiç gitmez ama ülkenin sefaleti hep devam eder...


10 Eylül 2001
Pazartesi
 
MEHMET OCAKTAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED