|
|
İnsan kuş misali.. Nereden nereye?. Yıllarımızı amma da kolay harcadık.. 1990'a dayanan yıllarda, hem televizyon kanalı, hem de büyük bir gemi filosu olan bir Yunan zenginini, İstanbul'da gezdiriyordum.. İstanbul bir şantiye gibiydi.. Dalan'ın Belediye Başkanlığı'nda, kent yenileniyordu.. Yunanlı, İstanbul'da geçirdiği iki günün sonunda, bana dert yandı.. - Keşke Türkiyeli olsaydım.. İsviçre'deki paralarımı olduğu gibi getirip, burada yatırıma aktarırdım.. Türkiye, insana heyecan ve istikbal veriyor, dedi.. ............... 1990'ların başında, Tokyo'dan İstanbul'a dönüyordum.. Uçağın arka tarafında, 30-35 kişilik bir Türk grubu vardı.. Yanlarına gidip, sordum.. Nereden geldiklerini, ne yaptıklarını sordum.. Avustralya'da iş bağlantısı yapmışlar.. Oradan Japonya'ya geçmişler.. Dünyaya açılan, alan ve satan bir Türk işadamları grubuydu bu.. Özal'ın turizm hamlesi ertesinde, Antalya'da ilk açılan tatil sitelerinden birinin kurdele kesme töreninde, yabancı turizmcilerin hayranlıkla, "istikbal Türkiye'nin" dediklerini hatırlıyorum.. Kendimi bildim bileli, yurtdışı seyahat yaptığımda, Batı'ya gidip Türkiye'ye dönünce moralim bozulurdu.. Yapılar küçük, insanlar kötümser, kentler bakımsız, yollar dar, araçlar eski ve tek düze gelirdi.. 1990'lara geldiğimizde ise, Batı'dan dönmek, farklı olmaya başlamıştı.. Biliyor ve inanıyordum ki, Türkiye değişiyor.. İnanıyordum ki, İstanbul, Ankara, İzmir, birgün Londra, Paris, New York gibi olabilecek.. Organize Sanayi Bölgeleri kurulduktan sonra, Antep'in, Malatya'nın, Konya'nın, Denizli'nin, Kayseri'nin ve pekçok kentin esnaf ve zanaatkarlarının, büyük tüccarlar ve sanayiciler olduğunu gördüm.. Bütün hayatlarında, "harcama"yı ancak yurt-dışına çıktıkları zaman yapabilen eski Türk zenginleri, malikaneler, gökdelenler yaptırmaya, yatlar uçaklar almaya başladılar.. Ülkelerine olan güvenleri artmaya başlamıştı.. Zengin olmanın, ayıp sayılmayacağı bir Batı ülkesine doğru vizyonu açılmıştı Türkiye'nin. Dünyanın her ülkesinde çok para kazananlar, büyük "zenginler" vardır.. Ama "zengin ülkeler", paranın sade kazanıldığı değil, rahatça harcanabildiği ülkelerdir.. Bu yüzden pekçok geri kalmış ülkenin zenginleri, servetlerini Batı Avrupa ve Kuzey Amerika'ya aktarır. Türkiye de, bu şekilde, servetin kaçtığı değil, serveti çeken bir ülke olmak yolundaydı.. Bütün bu çizgiyi 10 yılda kırdık.. Nasıl başardık, nasıl yaptık, kimler sorumlu?. Bunlar uzun tartışma konusu.. Ama yazık ettik "Özallı Yıllar"la girdiğimiz ümit dolu sürece.. Yazık oldu ülkeye ve hepimize.. ŞAKA
Gerçekten susamış..
Çocuk, yatağından seslendi..
YETER ARTIK
Daha kötüye gitmeye razı mısınız?
Türkiye'de 7 milyon 255 bin taşıt aracı varmış.. Bunun 4.4 milyonu otomobilmiş.. İstanbul'daki otomobil sayısı 991 binmiş.. Razı mısınız eski günlere dönmeye?. Bir otomobil sahibi olmanın, ancak bir avuçluk imtiyazlıya ait bir hak şeklinde görülmesine.. İnsanların, "nasıl olsa benim otomobilim" olamaz diye düşündüğü o günlere dönmeye razı mısınız? 1960'ların İstanbul'unu, Ankara'sını hatırlıyorum.. Trafik polisleri, bütün özel araç sahiplerini, isimleriyle tanırdı.. Anadolu kentlerinde ise, trafik polisi falan yoktu.. Sahip olduklarımızı artırmak daha ileri, daha yeni olanlara sahip olmaya çalışmak yerine, "elimdeki ne zaman gidecek" diye sürekli endişe duymaya razı mısınız? Türk insanı silkinmeli artık.. İnsan dünyaya bir kez geliyor..
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |