|
|
Yeni eğitim-öğretim sezonu başlarken...
Bugün okullar açıldı. Yüz binlerce öğrenci (ile veli) ve on binlerce öğretmen ders başı yaptı.. Hayırlı olsun! Türk Millî Eğitim camiası, 2001-2002 eğitim-öğretim yılına yine çok çeşitli sorunlarla giriyor. Yıllar yılı birike birike artık kefekeleşmiş devâsa eğitim sorunları karşısında, son sözü ilk başta söyleyelim: Cumhuriyet rejimi, dünden bugüne, vatandaşlarının en temel haklarından biri olan 'eğitim' alma hak ve hürriyetini bir türlü çözüme kavuşturamadı. Evet, yıllar içinde mesafe kat'edildiği muhakkak ama; günümüzde iyice içinden çıkılmaz hâle bürünen bir sürü sorun, hem çözüm bekliyor ve hem de çözümsüz kaldığından dolayı katlanarak büyüyor. Peki, yarınlar için herhangi bir umut ışığı mevcut mudur? Bu ve benzeri zihniyetler işbaşında kaldığı sürece; hayır!. Artık ürkütücü boyutlara ulaşan bu sorunlardan hangi birini sayalım?: Eğitim-öğretim düzeyinin gün geçtikçe düşen kalitesini mi? Yap-boz tahtasına dönüşüp, âdeta el yordamıyla yürütülen müfredat proğramlarını mı? İdeolojik yönlendirmenin tasallutu altında kıvranan zihniyet fukaralığını mı? Son yıllarda, meslek liseleri öğrencilerine revâ görülen ayrımcı-haksız muameleleri mi? 50-60 kişilik sınıflarda itiş-kakış ders gören zavallı öğrencilerin çektiği eziyet ve çileleri mi? "8 yıllık eğitim"de, bazı yörelerde tam bir komedi görüntüsü veren "taşımalı sistemi" uygulamalarının, kimi zaman, çocukların hayatlarına mâlolan trajik neticelerini mi? Ancak mâlî imkânları yerinde olanların ayakta kalıp başarılı olabileceği bir eğitim-öğretim sistemi yaygınlık kazanırken; diğer tarafta, "paran yoksa okuma" anlayışıyla 'cahil' bırakılacak geniş halk kesimlerinin oluşturacağı 'kara delik'leri mi? Bu bağlamda, özel eğitim kurumlarıyla devlet okulları arasında gün geçtikçe büyüyen kalite/düzey farkını mı? Rekabet şans ve imkânını ortadan kaldıran bölgesel farklılık ve uçurumları mı? Büyük şehirlerde, artık ilköğretim düzeyine inen çeteleşme olgusu ile yabancı madde bağımlılığında görülen şaşırtıcı artışları mı? Eğitim kalitesinin en tipik göstergelerinden olan ve artık okul içlerinden sokaklara taşan ahlâkî çöküntü tablolarını mı? Her yıl değişmekle kalmayıp, okuldan okula da farklılık arzeden kitap seçimleri yüzünden, öğrenci ve velilerin o kitapçı senin bu kitapçı benim burnundan getirdiğimiz koşuşturma manzaralarını mı? Çalışkan öğrenciyi açıkça cezalandırırken, tembel öğrenciye elini kolunu sallayarak sınıf geçme imkânı tanıyan eğitim anlayışının kokuşmuşluğunu mu? Genç bir nüfusa sahip olan ülkede, devletin eğitim bütçesine ayırdığı ödeneğin oransal olarak her yıl düşen payını mı? Öğretmenlerinin özlük haklarını bir türlü istenilen düzeyde iyileştiremeyen ve maddî gelirlerini belli bir vasatın üstünde tutamayıp, onları sefalete mahkûm eden zihniyeti mi? Geçim standartlarının çok altında maaş verip, daha en başta genç öğretmen adaylarını mesleğine küstürerek, emekli öğretmenlerden ve eğitim-öğretim alanıyla alâkası olmayan meslek sahiplerinden medet uman bir Millî Eğitim politikasını mı? Daha sayalım mı?.. Eğitimde "köklü bir reform" mu? Hepsi, ham-hayâl!. Hani, "8 yıllık eğitim"e geçilince 20 kişilik sınıflar olacak ve okullar bilgisayarla donatılacaktı?! Güya, 2002 yılında "8 yıllık eğitim"in tüm işlerliği sağlanacak, somut iyileşmeler oluşacaktı.. Hani, nerde?.. "Eğitime katkı payı" adı altında birkaç yıldır toplanan vergiler, o şâşaalı bağış törenleri, nutuklar, şunlar-bunlar sadra şifâ olabildi mi? Nereye gitti/gidiyor o paralar? Milli Eğitim Bakanı, kalkmış, "Millî Eğitim'de soygun yok" diyor.. Peki, kayıt esnasında alınan "Zorunlu bağış" dayatmaları neyin nesi? Sınıflarına tebeşir bile almaktan yoksun kalan bir devletin Millî Eğitim sistemi, sonunda, iyice yoksullaşan bu halkın vereceği bağışlarla(!) düzlüğe çıkacak; öyle mi? Bu yıl, dikkat ettim, okunmuş-eski ders kitabı satanların önündeki kuyruklar gitgide uzuyor.. Zira, halk perişan; elini cebine atacak gücü çoktan tüketmiş!. Galiba, halk için, içinde debelendiği şartlar yüzünden Eylül ayının romantikliği falan da kalmadı.. Dert ayı oldu Eylül! Valla, ben bu duruma, "Tam bir i f l â s hâli" derim!. Yoksa, sizin başka bir 'tanım'ınız mı var?..
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |