|
|
Böyle istikrar...
Halk desteği kalmamış bu hükümeti ayakta tutanın ne olduğunu biliyoruz: 'İstikrar tabusu'... Başbakan Bülent Ecevit, ne zaman hükümetin geleceğini tehlikeye düşüren bir gelişmeyle karşılaşsa, hemen "Aman istikrarı bozmayalım" diye ortaya atılıyor. Ona kalsa, bu 'tabu' yüzünden, yolsuzlukların üzerine gidilmeyecek, beklenen yeni düzenlemeler yapılmayacak... "İstikrar bozulmasın" diye görmezden gelmeye râzı olduğu olumsuzluklar adı yolsuzluğa karışmış bir bakanın istifasına yol açmışsa, başbakan, bu defa, rahatlamış bir ifadeyle, "Arkadaşımız onurlu bir davranış sergiledi" diyebiliyor... İktidarı ayakta tutan, hiç kuşkusuz, 'istikrar' kavramının bir 'tabu' haline getirilmesidir... Ancak, 'istikrar' aşkıyla devam eden iktidarın kendisi, olayların apaçık işaret ettiği üzere, çok acı sonuçlar doğuran bir 'istikrarsızlık' unsuru haline gelmiş bulunuyor. Toplumun dörtte üçünün umut bağladığı Avrupa Birliği (AB) üyeliği, sorumluların basiretsizliği ve konuların üzerine cesaretle gidememesi yüzünden zora düştü. Kıbrıs başta olmak üzere dış politika sorunları, iktidarın güçsüzlüğüne paralel olarak, içinden çıkılmaz bir hal almaya başladı. Sanayi çöktü, ticari hayat durdu, işsizlik arttı, ekonomi küçüldü, para pula döndü. Bunların hepsinin müsebbibi, hiçbir sorunun üzerine gidemeyen, beceriksiz, tercihleri yanlış iktidardır. 12 Mart'ın bugünküne benzer ortamında, ekonominin sorumluluğunu üstlenmiş "Washington'dan gelen kurtarıcı" Atilla Karaosmanoğlu, "İtalya'nın bugünkü düzeyine 2057 yılında geleceğiz" dediğinde koltuğunu kaybetmişti; bugünkü hükümetin ekonomiyi kurtarsın diye "Washington'dan ithal ettiği kurtarıcı" Kemal Derviş, Türkiye'yi Afganistan ve Burundi gibi ülkelerle mukayese ediyor; hükümet ve destekçisi çevreler, "Aman istikrar bozulmasın" diye bunu bile sineye çekiyorlar... "Destekçi çevreler" denildiğinde, bunu, toplumsal katmanlar, arkasında kitle desteği bulunan örgütler olarak almamak gerekiyor. Bugün, Kerem'in arpa tarlası gibi yandıklarını fark eden Anadolu sermayesi, küçük ve orta işletme (KOBİ) sahipleri, maaşlarıyla haftayı çıkartamayan ücretliler, pazarcılık yapan öğretmenlerin yanına katılmaya başlayan üniversite öğretim elemanları değil sadece, büyük sermaye de, 'istikrar' sözcüğünü duyunca kusacak duruma geldi. Ekonomi çevrelerinde egemen kanaat, "Hükümet düştü" haberi ulaştığında, borsanın tavan yapacağı, TL'nin döviz karşısında itibar kazanacağı, faizin düşeceğidir... Tarihimizin hiçbir döneminde, koalisyon ortakları birbiriyle uyumlu davranmaya devam ettiği için ülkenin bütün göstergelerini bozan bir iktidara tahammül etmek zorunda kalınmamıştı. Çok daha basit sorunlar veya yolsuzluk iddiaları, hatta sıradan çekememezlikler yüzünden hükümetlerin çöktüğü bir ülkedir Türkiye; ilk defa, DSP, MHP ve ANAP birbirlerine koltuk değneği olmaya rıza göstererek iktidarda kalmayı sürdürüyorlar. Ne zamana kadar sürdürebilecekler? Bu hükümet doğal ömrünü çoktan tamamladığı halde, teorik olarak, beş yıllık dönemin sonuna kadar devam edebilir. Teorik ihtimalin pratik bir yönü de var: Koalisyon partileri, kamuoyundaki desteklerinin bittiğini ve milletin ilk seçimde Meclis'te temsil yetkisini ellerinden alacağını görüyorlar... Böyle bir ihtimal ortadayken, hiçbir sâik, bu partilerin milletvekillerini erken seçim kararı almaya yönlendiremeyecektir. İktidar partileri arasında suç ortaklığı üzerine kurulmuş olan 'dehşet dengesi' de böyle bir gelişmeyi engelliyor. Sözün kısası şu: İç ve dışta dar bir çıkar çevresinin desteklediği iktidarı doğal yollardan işbaşından götürmenin formulü yok... Belki de var: Sağda ve solda yeni oluşmuş veya oluşmakta olan partiler, hükümet ortaklarının Meclis grupları için kendilerini câzip hale getirip hükümeti sayıca çözebilirler... Çok az bir sayısal üstünlüğe sahip iktidar, her partiden 'bir kaç iyi adam' doğru tercihte bulunursa, kısa sürede çökebilir... "İstikrarsızlığı mı savunuyorsun" diyenler, çevrelerinden gelen seslere kulak versinler...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |