|
|
11 Eylül sonrası değişimden medyaya düşen pay nedir? İki bakımdan pay var. Amerika'nın süper güç olup olmadığı, uluslararası ilişkiler, terörizm tanımları hem pratikte hem hukuki alanda yeniden gündeme geliyor. Bu da büyük ölçüde medya aracılığıyla gerçekleşiyor. Şimdiye kadar medyada yer almayan tartışmalar uçakların ikiz kulelere çarpmasıyla birlikte medyaya girdi. Birincisi bu. İkinci boyutu da uluslararası strateji hakkında bizim sıradan yurttaşlar olarak edindiğimiz kavrayışlar da medya aracılığıyla bize gelmişti. Ve egemen medyada bunların yanlış olduğuna dair eleştirel bir yaklaşım yoktu. O yüzden, başta ABD toplumu olmak üzere herkes sarsıldı. Oysa ki, Kore Savaşı'ndan beri Amerikan medyası kendi toplumuna ve onu takip eden medyalara Amerika'nın çok güçlü ve yıkılmaz olduğu gibi hazır lop dogmaları yerleştireceğine, olguları daha analitik çerçevede sunsaydı, propaganda yerine bilgi vermiş olsaydı, hayal kırıklığı bu kadar büyük olmazdı. Herşeye rağmen bugün Körfez Savaşı'ndan çok daha eleştirel ve sorgulayıcı bir yaklaşım var. Biz Chomsky'leri, Wallerstein'i, Robert Fisk'i Körfez Savaşı'nda bu kadar okumadık. Bugün, muhalif seslerin daha yoğun olduğunu görebiliyoruz. Görüyoruz ama bir yandan da ABD yönetimi gizlemeye gerek duymadan CNN, NBC, CBS, ABC, FOX gibi ünlü haber kuruluşlarından sansür talep edebiliyor. Bu yaklaşım neyin habercisi? Evet, bu açıkça bir sansürdür. Ama, şunu hatırlamakta yarar var: Bugüne kadar Kore, Vietnam ve Körfez'de de yönetimler bir şekilde sansür uyguluyordu. Bu, savaşa giden muhabirleri yönlendirmekten, ulusal çıkarı korumak gibi kimi zaman gerçekle çelişen kavramları ön plana getirmeye kadar varıyordu bu. İşte burada bir mit daha yıkılıyor. Bu da Amerika'nın özgür bir toplum olduğu mit'idir. Amerikan toplumunun aslında sadece kendisi için özgür olduğuna iyi bir işarettir bu. Bugün Amerika'da basın özgürlüğünü ulusal güvenlik falan gibi gerekçelere dayandırmadan, mutlak anlamda savunan egemen kesimin de kurumları var. Amerikan toplumu böyle bir sansürü yüzde yüz kabul etmez. CNN kabul eder ama, Amerikan medyası CNN'den ibaret değil. Değil ama CNN'in rakibi olan FOX'un sahibi Rupert Murdoch da farklı düşünmüyor. "Yurtsever görevler neyi gerektiriyorsa onu yapacağım" diyor. Bu gibi medya baronları için kaçınılmaz olarak siyasi, iktisadi ve askeri iktidarla ilişkiler ile ticari ilişkilerin birarada gitmesi lazım. Murdoch'un yurtseverliği taksimetreye bağlıdır. Eğer yurtseverlik para yapar, satışları artırırsa buna devam eder. Ne zaman ki, Amerika kamuoyu "Yeter yahu biz bu Afganistan'a neden vuruyoruz" derse o zaman en büyük savaş karşıtı olur. Çünkü, taksimetre öbür tarafa yazmaya başlamıştır. Avrupa medyası hala bildiğini okuyor. Bu iğne kendilerine batmadığından mı yoksa basın özgülüğünü daha fazla önemsediklerinden mi? Öncelikle, Avrupa'nın dünya çapında her halükarda Amerika ile boy ölçüşebilecek aşamada olmaması var. Bir de Avrupa'daki basın özgürlüğü 300-400 yıllık bir mücadele sonunda elde edilmiş bir kazançtır. Bu nedenle, liberalizmi bir bakandan, başbakandan gelen uyarıyla harcamazlar. Aynı şey Amerika için de sözkonusu değil miydi? Söylediğiniz doğru. Benim gözlemim de Amerika beklenmeyecek kadar içine kapanık bir toplum. Gazetelerde en zayıf sayfalar dış haberler. Ama, Batı Avrupa öyle değil, daha açık. Belki aralarında farklar var ama sonuç olarak Amerika ve Batı Avrupa medyasının ortak olarak savundukları bir Judeo-Cristian Musevi-Hıristiyan değerler silsilesi var. Yine de, Berlusconi bunu vurgulayınca İtalyan medyası çok tepki gösterdi ama Amerika'daki kovboy eskisi "Ladin'i ölü ya da diri istiyorum" dediğinde İtalya'daki kadar tepki olmadı. Bu ortak değerler savunması yaşadığımız savaşın medya boyutunu "İslam" olanın asla kazanamayacağı sonucunu da doğuruyor mu? Edward Said bunu yıllardır yazdı ve yazdıkları bugün maalesef kanlı bir şekilde doğrulanıyor. Zaten, insiyaki bir şekilde "haçlı seferleri" sözcüğü kullanılıyorsa, "Afganlılar geridir, ilkeldir" yazılıyorsa bu iddia yabana atılamaz. Afgan=Taliban, Taliban=Radikal İslam gibi bir anlayış var. Oysa, televizyonda gördük ki, Celalabad'da hastaneye kaldırılan çocukların pek öyle Radikal İslamcı bir hali yoktu! 11 Eylül saldırısını yaptığına dair lehlerine kesin bin kanıt olmasa da Amerikan tarzı yaşamı kesin bir dille reddettiği için Taiban rejiminin cezalandırılması konusunda Amerikalıları bile yaya bırakan bir kanaat var. Bizim "yaşlı Amerikalı" bunu rahatlıkla söyleyebiliyor. Yeterli kanıt olmamasına rağmen Amerika gibi en ileri hukuk devleti olduğu varsayılan bir ülkenin Afganistan'a saldırması sadece şokla izah edilebilir mi? Hukuk, siyasi ve ideolojik mülahazalardan bağımsız ele alınmıyor. Dünyanın en kalabalık Müslüman ülkesi Endonezya, "Amerika'da kadınlar başı açık geziyor. Zaten bir tane Endonezyalıyı da vurdular. Hadi Amerika'ya savaş açalım" diyemez. Aynı şeyi Amerika yapınca kimsenin gıkı çıkmıyor. Böyle bir ilkesizlik ve çifte standart tabii ki kimsenin kabul edebileceği bir şey değil. Ama, askeri ve iktisadi üstünlük olunca hukuk kuralları önemsenmeyebiliyor. Körfez Savaşı'nı yayınlayan medyanın "dünyanın gözü önünde film gibi savaş" yaşandığı iddiası bir palavra değil mi? Füzeleri gördük ama düştüğü yerleri ve öldürdükleri insanları hiç göremedik. Biraz vicdanı olanlar, biraz medya bilinci olanlar ve de Irak halkı hariç herkes, patlamış mısır yiyerek izledi. O yayın anlayışı füzelere "havai fişekler" dedi. O havai fişekler insanların başına düştü ve 250 bin kişi öldü. CNN'in Körfez Savaşı sırasında kullandığı teknikler nedeniyle biz bir tane Iraklı cesedi görmedik. Bu savaşa "beyaz savaş", "post-modern savaş" denilmesi savaşı ve insan öldürmeyi meşrulaştırmaktı ve burada da medya kullanıldı. Herşeyde çifte standart vardı. Savaşın ortalarına doğru –bunların hepsi saldırı, savaş değil– Saddam'ın gönderdiği bir Scud Telaviv'e düştü ve düştüğü yerde kimse ölmedi. Ama o bölgenin 3-4 kilometre uzağında bir İsrailli, bombayla alakalı mı bilinmiyor kalp krizinden öldü. O sırada CNN canlı yayında o ölümü naklen bize izlettirdi. Iraklı ölüler hiç yansıtılmadı. Ölen Iraklıysa sıradan Amerikalıların aklına "bizim ordu orada ne yapıyor?" sorusunu getirebilirdi. Ölenin İsrailli olması İsrail'i mağdur duruma soktuğu için o gösteriliyordu. Bunlar siyasi egemenliği sağlamaya yönelik medyatik gösteriler. Galiba bu kez, aynı gösteriyi sahnelemek eskisi kadar kolay olmayacak... Evet, El Cezire iyi bir televizyon. Ortadoğu gibi son derece keskin kutuplu bir ortamda şu ana kadar habercilik açısından iyi bir sınav verdi. Yani, körü körüne Arap-Filistin militanlığı da, İsrail düşmanlığı da yapmadı. Her iki kesimden hükümet yanlılarına da karşıtlarına da ekranlarını açtı. Taliban'ın Afganistan'dan naklen yayın için bir tek El Cezire'ye izin vermiş olması uluslararası kamuoyunun savaşı daha az taraflı görmesini sağlıyor. Çünkü, El Cezire'nin 1998'den beri Kabil'de bürosu var ve şundan eminim bu kanalın muhabirleri oradaki BBC, CNN muhabirinden Afganistan'ı çok daha iyi biliyor. Ayrıca bu kültürü de biliyor. Dolayısıyla, El Cezire'ye İnsider İnformation – içten bilgi konusunda daha çok güvenebiliriz. Körfez Savaşı'nda saldırgan Amerika'ydı, savaşı veren televizyon da Amerikan televizyonuydu. Böyle hem savcı, hem hakim, hem tanık olma durumu El Cezire için söz konusu değil. El Cezire'yi çok önemsiyorsunuz... Evet, burada medyanın toplumlar ve devlet açısından bir başka niteliği ortaya çıkıyor. Medya 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren en az silahlı kuvvetler kadar önemli bir güç haline geldi. Medyanın bir başka adı da ideolojik kuvvetler... Bir ordu bizi topyekün mahvediyor, medya aklımızı mahvediyor. Hiçbir millet kendi toprakları üzerinde yabancı ordu da istemez, yabancı medya da istemez. Bu açıdan Taliban'ın tercihi bana anlamlı geliyor. CNN sadece bir savaş medyası değil. El Cezire de CNN gibi savaştan sonra bu başarısını sürdürebilecek mi? Önce şunu söyleyeyim ki, CNN savaş medyası. Savaştan kastım ille de bir yerde çatışma olması değil. CNN'in esas patronu Ted Turner ya da AOL değil, Pentagon'dur. Bunu bir iddia olarak söylemiyorum. Siz Milliyet'de Aydın Doğan aleyhine haber yapamazsını, CNN'de de Pentagon aleyhine haber yapılmaz. Aleyhine haber yapılamaması, "gerçek patron"un kimliğini açığa çıkarmaya yetiyor mu? Yani, patronluk mülkiyet anlamında değil ama varoluş sebebi, yaydığı anlayış açısından CNN ile ABD devleti aynı paralelde gidiyor. Gelelim el Cezire'ye.. 1996'da kurulmuş, yani 5 yıl ediyor. 5 yıl ayakta kalan bir televizyon istasyonu 10 yıl Afganistan'da ayakta kalır. Arap CNN'i diyorlar, bu yanlış bir laf. İki bakımdan yanlış. Birincisi CNN ideolojik bir deyimdir. BBC'ye İngiliz CNN'i denmiyor. Ya da Sky'a Güneydoğu Asya'nın CNN'i denmiyor. İkincisi, El Cezire'nin Araplığı çok kuşkuludur. Çünkü haberin milliyeti yoktur. 1998 yılında Arap Uydu televizyonlar Birliği El Cezire'yi üyeliğe davet ediyor. Koşullarından biri "yayınlarınızda Arap kardeşliğini savunacaksınız." El Cezire diyor ki, "Ben buna uyamam çünkü bazen gerçekler Arap kardeşliğine aykırı olabilir." Şu halde bu kanalı Arap CNN'i diye takdim etmek mantıksız. Keşke CNN, Amerikan El Cezire'si olsa..
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv Bilişim| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © ALL RIGHTS RESERVED |