T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Konvansiyonel siyasetin sonu ve 21. Yüzyıl'ın siyaseti

İçine girilen "soğuk barış dönemi" her kültürü ve felsefi ya da ahlaki kanaati, kendisiyle "yüzleşme"ye "mecbur" edecek sonuçlar doğuruyor..

ABD'nin "söylemsel üstünlüğü"nü, hatta zaman zaman "söylemsel haklılığı"nı "zedeleyecek" biçimde fiziki güç kullanmasının en çarpıcı örneği oldu son savaş. Belki de en haklı olduğu konuda ABD, "klasik güç kullanma mantığının esiri" oluyor. Bunun yanı sıra İslam dünyası ise "politika üretmekteki geleneksel zaaflarının" gölgesinde kan kaybediyor. "Ulema" felsefi ve ahlaki açıdan en temel doğruları çabucak ortaya koyuyor, ama bunun nasıl bir "politik pozisyon"a dönüşmesi gerektiği konusunda tam bir kriz yaşıyor...

Gelinen nokta çarpıcıdır.. Çünkü, "konvansiyonel" ayrışmaların etkisi altındaki, stratejik ve politik bakışların geçersizliğini ilan ediyor gelişmeler. "Konvansiyonel siyaset" dönemi sona eriyor. Batı'nın siyasete ve uluslararası stratejiye "oryantalistik" renk verme ısrarı, bugün Batılı değerlerin önüne çıkıyor artık. İslam dünyasının zihinsel derinliklerini belirleyen "oksidentalistik siyaset" ise, artık İslam dünyası'nı ciddi bir "varoluş mücadelesi" ortasına getirmiş bırakmıştır.

Batı'nın "geleceği yönlendirmek" üzere, sürekli olarak tarihi "mülkleştirme" çabasının doğurduğu siyaset, dünya barışının, tüm dünya halklarının ortak değeri ve malı olarak korunmasını sağlamaya güç yetiremiyor. Buna karşılık İslam dünyasının "geçmişin dehlizlerinde gizlenmiş bir gücü" aramaktan başka birşeye yönelmeyen ideolojik ve siyasi üretimleri, gelecek konusundaki tüm "iddiasızlığını" çıplaklaştırıyor.

Bu saatten sonra Batı'nın İslam dünyasına, İslam dünyası'nın Batı'ya endeksli, bir diğerini kontrol altında tutma, inşa etme ve düzenleme arayışına eşlik eden siyaset üretimleri, hiçbir etkinlik üretemeyecektir. Gelinen noktada barışın korunması için tüm değerlerin aktif katılımını gerektiren bir sürecin ortaya çıkması gerekiyor.

İşte siyaset, daha doğrusu 21. Yüzyılın siyaseti burada ortaya çıkacaktır. Bu noktada etkinlik üretmek için Batı'nın kendisiyle "yüzleşmesi" ve İslam dünyası karşısında blok bir güç olarak ortaya çıkmaktan kaçınması gerekir. "Küresel terör ağı"nı parçalamak adına Endonezya, İran, Irak ve Suriye ile topyekun savaşa girmiş bir Batı dünyası, barışı korumak üzere ortak değerler üretme konusundaki tüm şansını kaybeder. Yani Batı "oryantalistik siyaset"i ve bunun güç kullanımı mantığını terketmelidir.

İslam dünyası ise gerçekten daha büyük bir "yüzleşme" süreci başlatmaya mecburdur. Bunun ise, felsefi ve ahlaki olanla, "siyaset"i ayıran geleneksel "tefsir" mantığından ayrışması gerekir. 11 Eylül sonrası döneme "paradigma" gözüyle bakmalıdır İslam dünyası. Dünyada doğru bir siyasi pozisyon alınmasına yaramayan hangi gerçekleri, hangi nedenlerle bu kadar yücelttiğini sorgulamak zorundadır. Üstelik artık bunun bir "hayatta kalma stratejisi" olduğunu hiç unutmadan...

İster Batılı değerleri, isterse İslam dünyasına ait değerleri yüceltmek adına olsun, "konvansiyonel siyaset" mantığı devam ettiği sürece, dünya barışı tehlikededir. Ladin'e ya da Taliban'a karşı fiziki güç kullanmak kadar, güçlü bir değer sistemi oluşturamayan Batı'da, ABD'nin güç kullanımına kızmak adına, ABD'nin günahlarını araştırıp, Ladin veya Taliban ile arasına sadece "söylemsel" değil kesin "siyasal" duvarlar ve karşıtlıklar örmeyen İslam dünyası da durumdan "eşit olarak sorumludur".

21. yüzyıla yön verecek siyasetin inşa edilmesi, her iki dünyanın da sorumluluklarının gereğini yaparak, "konvansiyonel siyaset"lere son vermesi ile mümkündür...


15 Ekim 2001
Pazartesi
 
ÖMER ÇELİK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED