|
|
Teröre ve savaşa karşı olmalıyız!.
Amerika'yı hedef alan 11 Eylül terörist saldırısı ve onu izleyen Afganistan'ın bombalanması, tüm dünya gibi, Türkiye'de de derin yansımalar göstermeye devam ediyor.. Önce şunu söyleyelim.. Sade Türkiye'de değil, dünyanın değişik ülkelerinde ve nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkelerdeki halk ve çeşitli siyasal örgütler, ne tür tepkiler gösterirlerse göstersinler.. Belli ki, başlatılan savaş, "sonuna kadar" devam edecek.. Aksi halde "Amerika ve Batı", yenilmiş olacaktır.. Bugünkü dünya konjonktüründe, Amerika ve Batı bunu kabul edemez.. Çünkü bu, "global sistem"in çöküşü anlamına gelir.. İkinci unutmamak gereken nokta da şu.. Türkiye'de değişik kesimler, ne tür farklı gerekçelerle Amerika'ya ve Batı'ya tepki gösterirlerse göstersinler, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti", Amerika ve Batı ile aynı safta bulunacaktır.. Türkiye Cumhuriyeti'nin, Saddam "Irak"ı, Humeyni "İran'ı" veya Kaddafi "Libya"sı ile aynı yerde, Taliban "Afganistan"ı ile Amerika Birleşik Devletleri arasında, "tarafsız", "eşit mesafede", "nötr" bir noktada bulunması mümkün değildir.. Bunlar, yanlış ya da doğru, "dünya gerçekleri"dir.. Gelelim "Türkiye gerçekleri"ne.. Üstün ve güçlü bir askeri ittifakın, yoksul, ezilmiş bir halkı bombalaması elbet hoşa gitmez, onaylanamaz.. İtalya 1930'larda Habeşistan'a saldırırken ve Haile Selasiye'nin askerleri at sırtında, İtalyan uçaklarına, tanklarına karşı koymaya çalışırken de, dünya kamuoyu bu çaresizliği hissetmişti.. Aynı çaresizliği, Amerika Vietnam köylülerini napalmle yakarken de hissetmemiş miydik? Şimdi de Afgan bebelerinin, Amerika'nın akıllı bombalarına kurban gitmesini, aynı duygular içinde, çaresiz izliyoruz.. Ayrıca, "terörizme karşı olmak" ve "savaşa karşı olmak", aynı bilginin öğeleridir.. Aklı başında, uygar, hümanist ve dindar hiçbir kişi ve toplum, "savaş yanlısı", "ırkçı", "yobaz" olmaz, olamaz.. Bunlar, ister Müslüman, ister Hristiyan, ister Budist, isterse tanrıtanımaz olsun, her "gerçek insan"ın asgari müşterekleridir.. "Türkiye gerçekleri"nin gündeme getirdiği bir başka mesele, bu olaylar karşısında, "Siyasal İslam" olarak nitelenen kesimin konumudur.. Önemle dikkat edilmesi gereken bir nokta var.. Dünyada da, Türkiye'de de, "savaşa ve şiddete karşı olan"lar, sadece Müslümanlar değil.. Londra'da, Paris'te, Tokyo'da da, savaş karşıtları, Afganistan'ın bombalanmasını protesto ediyor.. Aynı gösteriler, Washington'da, New York'ta da var.. Savaşı başlatan Amerika'da, bu göstericiler bizde olduğu gibi coplarla, gaz bombaları ile dağıtılmıyor.. Peşaver'de, Karaçi'de olduğu gibi, kurşunlanmıyorlar.. Türk "Siyasal İslam"ının bunu da görebilmesi şart.. Yani "özgürlük", "gösteri ve yürüyüş hakkı", "sivil itaatsizlik", demokrasinin evrensel vazgeçilmezleri.. Bir başka deyişle, "inanç özgürlüğü"nü veya özgürlükleri sadece kendi inancınız için istediğiniz zaman, bu evrensel bir anlam taşımıyor.. Sizin başınıza bir iş geldiği zaman, dış dünya "Bu onların meselesi" diye bakıyor.. Hep yazdık.. "Türk Siyasal İslam"ı, İmam Hatip Okulları'na baskıya karşı direnirken, Ortodoks Hristiyanlar'ın "Heybeli Ruhban Okulu"nun açılması için de tavır koyabilselerdi, Refah'ın veya Fazilet'in konumları çok farklı olurdu.. Neyse.. Ben bunları hep söyledim, söyleyeceğim.. Arif olanlar anlar diye ümid ediyorum.. ŞAKA
Sıfır kilometrede..
Adama kalp transplantasyonu yapılacaktı.. Doktor, hazır kalpleri ve fiyatlarını söyledi.. -Bu 20 yaşında bir sporcunun kalbi.. Bu kalbin sahibi bir trafik kazasında öldü.. Kalbin fiyatı 100 bin dolar.. Bu da, 60 yaşında, içki, sigara kullanan bir politikacının kalbi.. O da trafik kazasında öldü.. Kalbin fiyatı 500 bin dolar.. Kalp takılacak adam şaşkın, sordu.. -Neden politikacının kalbi böyle pahalı? Doktor güldü.. Cevap verdi.. -Ama politikacı, kalbini hiç kullanmazdı.. Hesabını sadece beyni ile yaptı!. TALİBAN'IN SUÇLARI
Hem "teröre yataklık", hem "cinskırım"..
Dünkü "Sabah"ta, arkadaşımız Gülay Göktürk, çok önemli bir meseleyi, enine boyuna pek güzel irdelemişti.. Afganistan'daki Taliban'ın tek suçu "teröre yataklık" değil.. Afganistan'daki Taliban, "cinskırım suçu" işliyor.. -Bugün Afganistan'da kadınların yaşadıklarının, İkinci Dünya Savaşı'nda Polonya'daki Yahudiler'in yaşadığından ne farkı var? Bunu en iyi bizim anlamamız gerekmez mi? Bugün Türkiye'de, başı örtülü olduğu için binlerce kadının eğitim hakkı, ellerinden alındı.. Afganistan'da da, kadınların başlarını açmaları, kamu hayatına girmeleri, eğitim görmeleri, sahip oldukları meslekleri icra etmeleri yasak.. Gülay Göktürk diyor ki.. -Yıllardır türban konusunun her açılışında, İslamcı basından tanıdığım gazetecilere, televizyonculara bir öneride bulunurum.. "Geniş bir kesim, iktidara gelirseniz kadınların başını kapatacağınıza inanıyor. Eğer yasakçılığa karşı olduğunuzu kanıtlamak istiyorsanız, Afganistan'da Taliban rejiminin kadınları zorla sarıp sarmalamasına, eve hapsetmesine karşı çıkın!." Eğer Türkiye'de İslami referansla siyaset yapanlar "Kol kırılır yen içinde" anlayışını terketselerdi, şimdiye kadar Taliban rejiminden net biçimde ayırmış olsalardı, demokratik dünya onların itirazlarını duymaya açık olurdu..
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |