T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Daktilomun 's' harfi...

Geçtiğimiz günlerde bu sütun için yazdığım bir yazının tam ortalarında, parmağımdan aldığı son minik darbeden itibaren, kâğıda kendi biçimini verdiği şeridin önüne yığılıp kaldı ve harfler, imlâ işaretleri, rakamlar arasındaki yerine bir daha geri dönmedi.. Biraz kurcaladım ama, ııh... olmuyor! Şaşkınlık ve can sıkıntısı arası bir duyguyla, çaresiz, hem 's' harfini, hem de yazıyı olduğu gibi bıraktım.

Yaklaşık 25 yıldır birlikte olduğum ve benim hayatla olan 'ontolojik' bağımı aracılığıyla/sayesinde sürdürdüğüm bu 'mekanik âlet', o an anladım ki; gece-gündüz, olur-olmaz vakitlerde beni ifade etmekten ve hurûfâtıyla bana yepyeni dünyalar kurmaktan artık yorgundur, bitkindir ve belki de bir süre sonra -'s' harfinin başına geldiği gibi- tamamiyle iş göremez hâle gelip, tekavüte ayrılacaktır..

Oysa, benim ona olan ihtiyaç ve mecburiyetim hâlâ geçerlilik ve gerekliliğini korumaktaydı. Zira, nedense bilgisayarlara karşı fazla bir ilgi ve yakınlık kuramamıştım bugüne kadar. Örneğin, bana öyle geliyordu ki; bir bilgisayarım olsa dahî, -daktiloya, yılların getirdiği şartlanmışlıktan dolayı- yazacağım bir şiiri önce daktiloda yazar, akabinde bilgisayara aktarırdım.. İster "Çağı yakalayıp, teknolojiye ayak uyduramamak", ister "Pratikte kendini geliştirip, zihin dünyasını aktif hâle getirememek", isterse "Boş bir vehim, lüzumsuz bir kuşku..."; ne derseniz deyin benim bu durumuma!

Babamın, bana ilkgençlik yıllarımda hediye ettiği "Olympıa" marka bu -ömür olarak yaşlı sayılmaz sanıyorum- daktilonun, hem 's' harfinin aslî yerine dönüp işlev görebilmesi, hem de yoğun bir bakım-onarımdan geçmesi için, Bursa gibi bir büyükşehirde fellik fellik "Daktilo tamircisi" aradığım günleri, her hâlde hiç unutmayacağım. Bu küçük çaplı tecrübe bana gösterdi ki; Bursa'da -diğer şehirlerde farklı mı?- daktilonuzun başına herhangi bir kaza geldiğinde, gönül rahatlığıyla daktilonuzu emanet edebileceğiniz, onun dilinden anlayan bir-iki "tamirci" ya vardır, ya yoktur artık.. Koca şehirde ara ki, bulasın!

Eskiden -"Eskiden" dediğime bakmayın; çook uzun zaman öncesinden söz etmiyorum, sadece 5-6 senelik bir mâzî bu!- olsa, bugün beni kara kara düşündüren, keyfimi kaçırıp canımı sıkan bu durum karşısında, hiç istifimi bozmaz ve doğru Tuzpazarı'ndaki yaşlı tamirci ustasının yolunu tutardım.. Ancak, Bursa'daki güzergâhlarımdan biri üzerinde bulunan o dükkânın, yıllar önce faaliyetine son verdiğini biliyordum. Hatta, yaşlı amcayla ilgili, aklıma geldikçe beni gülümseten bir hâtıram bile vardı: İlk bakım-onarım sonrası, yaşlı amca, kaşlarını çatarak bana ne dese beğenirsiniz? "Evlâdım, anlaşılıyor ki, sigara içiyorsun; ama, daktiloyu kullanırken hiç kül tablası kullanmaz mısın sen?!" Önce şaşırmış, bana son derece tuhaf gelen bu soruyu anlamlandıramamıştım. Fakat bir süre sonra, bu sitemle karışık manidar merakın nedenini çözmüştüm: Meğer, benim daktilonun içi ve zemini, sigara küllerinin istilâsına uğramış, tamamen dolmuş! Bu, nasıl mı gerçekleşmiş? Daktiloyu kullanırken içtiğim sigaralardan -ben daktilo başındayken çok sigara içerim, şimdi olduğu gibi- uçuşan kül tanecikleri ve pulları, yıllar içinde, daktilomun zemininde ve hemen her bölümünde hatırı sayılır bir kül tabakası oluşturmuş; bunu gören tamirci amcanın da tepesi atmış! O gün, bana "Ben böyle şey görmedim!" derken, benim izâhımın, kendisini ne kadar tatmin ettiğini asla bilemeyeceğim..

Doğrusunu söylemek gerekirse, daktilo(m), benim hayatımın en önemli bir parçasıdır. Onsuz, kat'iyyen yazı yazamam. Yazı yazarken olsun, şiir yazarken olsun; ilk müsveddeleri bile, daktiloda gün ışığına çıkarırım. Bu bağlamda gerek düşünme, gerek hayâl kurma ve gerekse algılama, sezinleme yetilerimin, yazı ve şiir hayatım boyunca daima daktilo başında harekete geçtiğini ifade etmeliyim.. Örneğin, bir şiir için, daktilosuz bir ortamda notlar almam, nâdirattandır.. Zaten, çoktandır, benim için daktilomun hurûfâtının karakteri, elyazım mesabesindedir.. Kendim adına, örneğin elyazısıyla metne dökülmüş bir şiirin sahihliğinden daima kuşku duyarım; mutlaka daktilo edilmiş olacak!.

Ne var ki, söz konusu 'bağımlılığım'ın, başıma ufak-tefek sorunlar açması da mukadderdir elbette. Örneğin, evde yazı yazdığım zamanlarda.. Apartman hayatını bilirsiniz; gece belli bir vakitten sonra, ne idüğü belirsiz tak-tuklar apartman sakinlerinin sinirlerini bozacak cinstendir. Bendeniz, bu sesleri asgariye indirmek için, daktilomun altına bir tomar gazete koyardım; ama nafile!.. Gecenin bir yarısında değişen fasılalarla çıkan tıkırtıların, insanları mutlaka rahatsız edeceğini düşündüğümdem; artık evde çalışmıyorum. Şimdi, ya yazıhanede ya da gecenin ilerleyen saatlerine kadar Vakıf'ta, daktilo başında oturma imkânım mevcut..

Düşünüyorum da; -her ne kadar kırtasiyeci vitrinlerini tek-tük şereflendirse de- artık iyiden iyiye, yerini bilgisayarlara -Mustafa Kara, bunlara "Şeytan işi!" lâtifesini konduruyor ya, ben o kadar 'keskin' bir kanaat sahibi değilim; ama bu bilgisayarların "Şeytanca" bir buluş olduğunda hiç kuşku yok!- terkeden bu masum-mekanik 'yaratık'lar birkaç nesil sonra belki de hiç tanınmayacak veya ne işe yaradıkları hususunda çeşitli soru işaretlerine muhatap olacaklar. Bu tür bir kehânete varmamın sebebi; Vakıf ile yazıhane arasında, elimde daktilomla mekik dokurken, insanların biraz hayret, biraz istifham dolu bakışlarının içeriği olsa gerektir. Bilmiyorum; insanlar, bir daktiloya ve onu taşıyana ne diye bu kadar tuhaf ve yadırgayan gözlerle bakarlar?!

Sözü uzattık galiba.. Sonunda, daktilomun 's' harfini düştüğü yerden kaldırıp, aslî yerine yerleştiren bir "Daktilo tamircisi" buldum da; 's' harflerini metne elimle ilâve etmek zahmetinden kurtuldum.. Bu arada, kimi küçük arızalar giderildi, daktilom bakımdan geçti ve yağlandı. Artık tıkır tıkır çalışıyor..

Bursa'da, hâlâ daktilo 'bağımlılığı'nı süren kaç kişi var, bilmiyorum elbette. Fakat, daktilo sahiplerinin, daktilolarını rahatlıkla emanet edip, teknik sorunlarını giderebilecekleri bir adresin varlığından haberdarım. İşte buraya yazıyorum: Aykut Malatya, İnönü Cd. İsmail Bey İş Mrk. No: 42, Bursa; Tel. 221 88 17 (Büromakina).

Tüm azizliklerine, çağın gerisine düşmesine, gürültülü çalışması ve yazarken beni bazen çileden çıkarmasına rağmen; daktilomu seviyorum!.


15 Ekim 2001
Pazartesi
 
İHSAN DENİZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED