T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
İrtica ve seçim

Bundan 71 yıl önce, Menemen'de meydana gelen hadiseler, irtica ile mücadele konusunda iman tazelememize vesile oluyor. Sanki Türkiye, halâ Kubilay'ların katledildiği bir ortamda yaşıyor!

İrtica tehdidi

Onlarca yılın içine serpiştirilmiş Kubilay, 31 Mart veyahut Şeyh Sait ayaklanması gibi vakalar, cumhuriyetimizin yılmaz bekçilerinin elinde, haklılıklarının kanıtı olarak duruyor.

"Gözünü açmazsan, yılan başını deliğinden çıkarır!"

Her an "açık ve mevcut bir tehlike" ile karşı karşıyayız! 11 Eylül'den sonra herhalde Usame Bin Ladin de, aynı silsilenin bir parçası oldu: İrtica tehdidi globalleşiyor.

Genelkurmay Başkanı törene yolladığı mesajında "Geçmişte olduğu gibi bugün de" diye başlıyor ve devam ediyor: "...Bugün de din istismarcıları varlıklarını ve bozgunculuklarını devam ettiriyorlar. Türk Silâhlı Kuvvetleri, laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasal düzenini irticai, bölücü ve yıkıcı her türlü tehdide karşı korumaya kararlıdır."

28 Şubat'ın dalga boyu kısalmış olmalı ki, bu gibi iman tazeleme törenleri manşetlerden düştü. Buna da şükür.

10'uncu Yıl Marşı

Öte yandan yeniden rektörlüğe atanan Kemal Alemdaroğlu, seçimini 10'uncu Yıl Marşı ile kutladı.

10'uncu Yıl Marşı'nı, Haberx'de okurlara sordum. Dedim ki "Sizce, demokrasiyle yönetildiği iddiasında bulunan bir ülkede, bir bilim adamının her fırsatta 10'uncu Yıl Marşı'nı çalması, çaldırması doğru mu?"

Ve halkın görüşünü yansıtan cevaplardan bir kaçı:

"Ecevit gibi birinin başbakan olduğu yerde, Alemdaroğlu'nun yeniden atanması, mevcut konjonktür çerçevesinde, uygundur vesselâm."

"YÖK'ü olan bir ülkede, Alemdaroğlu, devede kulak bile değil."

"Onuncu Yıl Marşı'nı, çevrilen dolaplara perde yapanlar önce Gazi'den utansınlar. Madeni paralarımız, Romanya'da jeton oldu. Tarih, banka hortumlayıp, milleti bir Arjantin sabahına getirenleri, onlara çanak tutanları, hal böyleyken hayalî tehlikeler icat edip, hedef saptıranları, makamları ne olursa olsun affetmeyecektir."

"10'uncu Yıl Marşları, hırsızlıklara Atatürkçülük kılıfı çekmekten başka bir şey değil."

"10'uncu Yıl Marşı'na devam etsin beyefendiler. Çünkü cumhuriyetten bu yana ancak 10 yıllık bir mesafe katedebildik."

"Bu ülkede nasıl Ecevit halâ başbakansa, Alemdaroğlu da rektördür. Böyle başa böyle traş. Şaşacak bir şey yok."

"Bu adamlar kesinlikle Atatürkçü değil. Kurtuluş ve hürriyetimizin simgesi İstiklâl Marşı'nı neden okumuyorlar?"

"Kendilerini halkın üzerinde gören, halktan kopuk zihniyetin adayı seçildi. Türkiye'nin geri kalmasını isteyenlerin gözü aydın!"

"İlim yuvası olması gereken üniversiteye bol slogan, marş, despotluk hâkim."

"Deveye neden boynun eğri demişler. 'Nerem doğru ki?' cevabını vermiş. Adamlar milleti hiçe sayıp gene aynı kişiyi atamışlar. Demokrasi hak getire. Allah müstehakınız neyse, onu verir."

"İnsanın heybesinde ne varsa, söyleyeceği de, göstereceği de odur. Bunların heybelerinde de 50 yıl öncesinin marşı var. Ne yapsın garibanlar."

"Ülkemizde yerinizi sağlamlaştırmak istiyorsanız, sırtınızı askerî ideolojiye dayayacaksınız; 10'uncu Yıl Marşı'na sarılacaksınız. 21'inci asra girseniz de bu marşa devam!"

"Sahi şu bizim cumhuriyet kurulalı kaç yıl oldu? 10 yıl mı acaba?"

"Marş, her şeyin maskesi"

Ve bir istisnasi cevap:

"Sizin gibi irticacılar oldukça, bizim gibi Atatürkçüler bu marşı okumaya devam edecek."

Karar milletin

Zaman zaman depreşen laik-antilaik çatışması, bir dönem, Princeton Üniversitesi'nde Yakındoğu Çatışmaları Bölümü Başkanlığı yapan Heath Lowry'nin uzun bir makalesine de konu oldu. Lowry, demokrasinin, seçimden ibaret olmadığını, milletin aldığı kararlara da uyulması gerektiğini hatırlatıyor. Tayyip Erdoğan'ın meydanlarda söylediği gibi: "Söz milletin. Ama karar da milletin"

İşte Lowry'nin "Türkiye'nin Dönüşümü ve Amerikan politikası" adlı kitapta yazdıkları:

"Muhafazakâr kesimin çoğunluğu, başını örtmek suretiyle, kendi değerlerini belli etmeye çalışıyor. Bu, özbenliğini koruma girişimidir. Kırsal bölge halkı, şehirlere yerleşiyor. İstanbul'un Anadolulaşmasına yol açıyor. Yeni yerleşenlerin beraberinde getirdiği en önemli değer, İslâm'a bağlılıktır. Onlara göre İslâm, bir kadından, toplumda (okulda, işyerinde, kamu dairesinde) başını örtmesini istiyorsa, demokrasi onun, devlet müdahalesi olmadan, dinî inançlarına uygun davranmasına izin vermelidir. Fakat sembolizmin cumhuriyet tarihinde önemli bir rolü var. Fesin yerine fötr şapka giyen, sonra da bu tercihini ulusun tamamına kabul ettiren Atatürk'ün kendisiydi. Bugün ise, takipçileri, kadının başını örtmesini, laik Türkiye'yi İslâmcı bir devlet haline getirmeyi istemekle bir tutar. Eğer, demokrasi, serbest seçimlerden öte bir anlam taşıyacaksa, Türkiye, kıyafette, Avrupa ve Amerika modasını takip edenlerle birlikte, muhafazakâr bir hayat tarzını tercih edenleri de kapsamalıdır."

Yazar Heath Lowry, Türkiye'nin geleceğini belirleyecek bir dizi soru soruyor: "Laik demokrasi ile İslâm'ın bir arada yaşaması, Türkiye'deki demokratik gelişmeye sıkı sıkıya bağlı görünmektedir. Demokrasi, Türkler'e göre, sadece serbest seçimler ve hükûmetin belli kurallara uygun değişimini içeren bir anlayıştır. Acaba bu anlayış, Türkiye'nin hem laikleri, hem de İslâmcılar'ı barındıracak kadar güçlü ve büyük olduğu anlayışına doğru, kısa sürede olgunlaşabilecek midir? Türk ordusu, siyasi kurumlara ve bu kurumları seçen halka karşı geçmişten beri duyduğu güvensizliğin üstesinden gelebilecek midir? Özetle, Türkiye, güdümlü bir demokrasiden, seçimlerin sonuçlarına gerçekten uymayı içeren tam bir demokrasiye geçebilecek midir?"

Hatalı sayım, yanlış seçim

Bazı uyum yasaları Liderler Zirvesi'nde tartışılıyor. Laeken'da, Türkiye'nin üyelik müzakerelerine atıf yapılması, büyük umut doğurdu. Süreci hızlandırmak bizim elimizde.

Yıllardır rafta bekletilen kanun teklifleri süratle yasalaşabilir.

Gerçek demokrasiye götürecek adımları çekinmeden atarsak, Avrupa Birliği'nin kapıları, bugünkü konjonktürde, daha kolay açılacaktır.

Bu arada, seçim kanunu, ittifaka izin verecek şekilde değiştirildikten sonra, hemen seçime gidilmelidir. Yapılan kamuoyu araştırmaları, hükûmetin arkasındaki desteğin % 15'in altında olduğunu gösteriyor.

Acaba bazı vilayetlerde, fazladan milletvekili çıkarılması, seçimlerin yenilenmesi fırsatını doğurur mu?

Hürriyet gazetesi 1997 tarihli sayıma dayalı seçmen kütükleriyle, 2000 tarihli nüfus sayımını karşılaştırıyor. Devlet İstatistik Enstitüsü'nün tesbitlerine göre, meselâ Kahramanmaraş'ta 3 milletvekili fazladan çıkmış. Malatya'nın nüfusuna en az 40 bin ilâve edilmiş, bu da Malatya'dan seçilen milletvekili sayısını artırmış. Siirt'te de benzer bir durum varmış. Gazete, 30 milletvekilinin, aslında başka illerin hakkı olduğunu belirtiyor.

İşte fırsat

Yüksek Seçim Kurulu, 2000 sayımına göre, yeni milletvekili dağılımını açıklayacak.

Haydi bakalım! İşte katılımcı demokrasi için bir fırsat!

İllerde yaşayan halk eksik milletvekillerinin peşine düşsün. Partiler de, halka sahip çıksın. Hatalı seçilen milletvekilleri kamuoyu baskısıyla, düşürülürse, bir ara seçimin önü açılır.

Ara seçim istenmezse, genel seçim ilân edilir.

"Bu hükûmet ile olmaz" deyip dar geçitten çıkma imkânı arayanlar için işte büyük bir fırsat.


25 Aralık 2001
Salı
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED