|
|
Yağma mı dediniz! Alın size yağma
İçinde bulunduğumuz ve çıkabilmek için de pek umut beslenemeyecek ekonomik ve sosyal krizin varlığından daha kötü olan; sanki matah bir şeymiş gibi durup durup "bu millet sokağa dökülmez, bu ülkede sosyal patlama olmaz" denilmesidir. Sabah akşam dalga geçilen, her yeni uygulama ile biraz daha sürü yerine konulan insanların bu duruma nasıl olup da rıza gösterdikleri sorgulanacak yerde, "milletin aptallığına övgü" yaparcasına hüküm irat edilmesi akıl alır değildir. Herkes şuursuz bir şekilde "çare erken seçim" demesine rağmen kimse hükümeti seçime zorlayacak bir adım atmaya cesaret bile edemiyor. Bu statüko, hükümetin ya da hükümeti orada tutan gücün hayasızlığından daha ziyade ülkenin kötü gidişinin temel gerekçesi haline gelmiştir. Olup bitenlere rıza göstermeyi alışkanlık haline getiren toplum, sofrasından eksilen lokmanın da aldığı her nefeste daha da ağırlaşan baskı havasının da sorumlusu olmuştur. Dolayısıyla, "bu millet patlamaz" lafı, ülkenin geldiği bir sosyal aşama, bir olgunluk ve medeniyet belirtisinden çok basbayağı bir dibe vuruşun ilanıdır. Sadece sosyal sağlık merkezi değil, onun sembolleri de dibe vurdu. Baksanıza, Başbakan'a yazar kasa attığı için milyonların umudu haline gelen ve "nihayet aramızdan birisi çıktı" dedirten adam bile sonunda gidip Ecevit'in elini öperek özür diledi. Ülke bugün hiçbir sosyolojinin izah edemediği bir paradoksa gelip oturmuş bulunuyor. Arjantin'da insanlar marketleri yağmalarken, Türkiye'de işleri tıkırında olanlar da sahip olduklarının tamamına yakınını yitirmiş olanlar yani halk da aynı şeyle övünüyor: "Bizde yağma olmaz kardeşim!" Hadi, işleri tıkırında olanlar bunu politika gereği, "Ya birkaç kişi kafayı bozarsa ne olur sonra" endişesiyle söylüyorlar. Vatandaşa ne oluyor da "bakın ne güzel eziliyoruz" bayrağı elden ele dolaşıyor! Orayı burayı yağmalamadığı için övünenler de, milletin kuzu kuzu işinde gücünde olduğunu sananlar da yanılıyor oysa. Market camlarının hala yerinde oluşuna bakıp sosyal analiz yapanlar yanılıyor, çünkü tarihinde görmediği bir yağma yaşıyor. Türk insanı, cam çerçeve indirip market yağmalamıyor kendisini yağmaya veriyor. İnsanlar birbirlerinin malını değil, haysiyetlerini, insanlık onurlarını, umutlarını, geleceklerini yağmalıyorlar. Bir gecede işsiz kalan 2,5 milyon kişi sokakta aç ve umutsuz gezerken kendisini yağmalıyor. Giderek uzayan ucuz ekmek kuyruklarında, artık herbirisi birer drama haline gelen ücretsiz yardım dağıtma seanslarında çamura bulaşanlar; o ana kadar ne olduklarına ve o andan sonra ne olacaklarına aldırmaksızın kendilerini yağmalıyorlar. Fakültelerini birincilikle bitiren bütün öğrencilerin kapağı yurt dışına atmak için fırsat kollamaları, bu içe dönük yağmanın yaş, eğitim, sosyal statü vs. dinlemediğini apaçık gösteriyor. "Yağma olmuyor" mu diyorsunuz! Kafadan çatlak bir Japon'un, her yaştan 200 erkeği evlilik yarışmasına sokması yağma değil de nedir? Ya da... Hırsızların elinden "yağmalanıyor" diye alınan bankaların, ne yaptığını bilmeyen şaşkın devletin elinde bir o kadar daha batmasından daha büyük yağma olur mu? İyi yetişmiş, bir zamanlar iyi kazanan ama bugün aç kalan Arjantinli bankacı, "Arjantinli olmaktan utanıyorum" diyor. Türkiye'de market camına, restoran tezgahına bakıp bakıp yutkunanlar ellerini harama uzatmıyorlarsa bakışları o camı ve tezgahı delip geçmiyor sanılmasın. İşte bu, "vatandaş" olma hakkının ve varsa bir parça gururunun yağmalanmasıdır. Yağma her şekilde sürecek ve görünen o ki, ne "yağmacı Arjantinli" ne de "suskun Türk" başındaki belayı defedemeyecek. Çünkü, öfke ile demokrasi arasında, bir zar kadar ince hassas bir alan vardır ve zarı delmeden zoru göstermek lazımdır. Zar delinecek korkusuyla, yerinde oturup, "Bu son, bir daha olmaz" diye umutlanan, herşeyi sineye çekenler sonunda, ne ceplerinde para ne de çocuklarına bırakacak bir gelecek kalmadığını göreceklerdir.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |