|
|
Ne diyor bu adamlar?
"Solculuğumun en fanatik dönemleri dahil, Atatürk'e şapka çıkarttım, ona yakınlık hissettim ve bundan dolayı hiç pişman olmadım" diyor Ahmet Çakmak. Tanıdığım bir imza değil. Arada sırada yazılarıyla karşılaşıyorum. Sıkı bir kalem. Kemalizme (sempati duymasa da), kuşkuyla yaklaşmayan biri. Son yazısında, günümüz kemalistlerinin küreselleşme koşullarında Türkiye'nin ekonomik bakımdan nasıl düze çıkacağına ilişkin bir tezleri bulunmadığını söylüyor ve galiba biraz da hırpalıyordu muhataplarını. Bir solukta okudum, sonra ayırdedici özelliklerinin "ulusal bağımsızlık hassasiyeti" olduğunu söyleyen günümüz kemalistleri üzerine bir kez daha düşündüm. Ben de Mümtaz Soysal'ın yazı ve kitaplarına bakarım; İleri, Aydınlık, 1923 dergilerini karıştırırım; Çetin Yetkin'in, İlhan Selçuk'un, Toktamış Ateş'in yazılarından ve Attila İlhan'ın "kalem oynatma ustalığından beslenen" yorumlarından bir şeyler çıkarmaya çalışırım. "Ben" diyor Ahmet Çakmak, "Günümüz kemalistlerinin küreselleşme koşullarında Türkiye'nin ekonomik bakımdan nasıl düze çıkacağına ilişkin tezlerine; nasıl bilim ve teknoloji üreten bir ülke olacağız, bununla ilgili bir önerilerine rastlayamadım. Bilim ve teknolojinin yakıcı öneminden sözediyorlar ama, bu işin nasıl olacağı konusunda bir fikirleri yok. İç ve dış sermayeyle ilişkilerin nasıl düzenleneceği konusunda bir tez geliştirebilmiş değiller. Azgelişmiş ülke sosyal demokrasilerinin tıkanıklıklarını nasıl aşabilecekleri konusunda bir fikirleri yok." Hayfa ki "demokrasi" konusunda da bir fikirleri yok. Demokrasiden anladıkları, Pol Pot cumhuriyetinde karşılığını bulan amansız bir polis rejimi. Ahmet Çakmak'ın da altını çizdiği gibi, Kemal Alemdaroğlu'na açık ya da örtülü destekleri, Vural Savaş'ı benimsemeleri, demokrasi ve cumhuriyet tartışmalarındaki tutumları bu konudaki eğilimlerini sergileyen örneklerden sadece birkaçı; burada özgürlük ve demokrasinin refah sonrasına ya da kendi isteklerine hizmet edeceği şartların oluşacağı zamana ertelenmesi eğilimi açığa çıkıyor. Nasıl? "Ulusal bağımsızlık kavramını sahiplenirken ülkemizi büyük devletlerin (emperyalist güçlerin) oyunlarından koruma bahanesine sarılmaları gibi, burada da özgürlük ve demokrasiyi, onu kötüye kullanacak olanlardan koruma bahanesinin arkasına gizleniyorlar." Gel de, "Türkiye'nin yol almasının, Cumhuriyet'in kurucusunun adını taşıyan bir 'düşünce ve siyaset kalıbı'ndan kurtulmakla mümkün olabilmesi tarihte pek az rastlanır bir paradoks olsa gerektir" diyen rahmetliyi anma... Öyle bir paradoks ki, temel referanslarını 1930'lardaki "altın çağı"ndan alan ve bu çağın yeniden yeniden tesis edilmesi arzusundan beslenen mahut "doktriner" devlet anlayışıyla "çağdaş demokrasi"ye, daha da acıklısı "refah toplumu"na varılabileceği sanılıyor hâlâ...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |