|
|
Orası Arjantin; burası Türkiye…
Arjantin dendiği vakit, her ortalama Türk gibi birbiriyle irtibatsız birkaç klişe anında zihnimde uyanırdı: Evita, Peron, Maradona, askeri cunta, binlerce kayıp genç, Falklands Savaşı, Patagonya ve tabii ki tango ve Andrew Lloyd Weber'in Evita müzikaliyle ölümsüzleştirdiği 'Don't cry for me Argentina' (Benim için ağlama Arjantin) şarkısı… Arjantin'le ilgili bu yüzeysel ve anlık çağrışımların dışında ülkeyi derinlemesine bilmezdim. Brezilya'da iken yeni bir şey daha öğrendim: Tüm Güney ve Orta Amerika'nın Arjantinliler'i hiç sevmediği. Çünkü Arjantin, kendisini 'Amerika kıtasından hissetmeyen' ve kıtanın diğer her yanına tepeden bakan insanların ülkesiydi. Arjantin'e yani Buenos Aires'e bir buçuk yıl önce gittiğim vakit, bu genellemenin yersiz olmadığını anladım. Arjantin, coğrafyası Amerika kıtasında, aklı ve ruhu Avrupa'da olan insanlar topluluğu idi. Zaten Buenos Aires'te Güney Amerika'ya ait herhangi bir işaret bulmak imkansızdı. Şehir, Paris-Madrid kırması, dünyanın şehircilik ölçüleri bakımından en düzenli ve gösterişli şehirlerinden biriydi ve tartışmasız bir Avrupa şehriydi. İnsanları yani Arjantinliler de o ölçüde Avrupalı'ydı. Arjantinliler'in kendilerine aktarıldığında gülerek onayladıkları bir Arjantinli tanımı Arjantin gerçeğini çarpıcı biçimde özetliyordu: "Kendisini Fransız zanneden, İngiliz olmaya özenen, İspanyolca konuşan İtalyanlar'a Arjantinli denir." Bu tanımda eksik olan Alman ve İrlandalı unsuruydu. Avrupalı göçmenlerin ülkesi Arjantin'de Almanlar, İrlandalılar, hatta daha ilerki yıllarda dikkat çekici ölçüde Yahudi ve Ermeni unsuru ile Osmanlı döneminde Lübnan ve Suriye'den göçen, kendilerine taşıdıkları pasaporttan ötürü Los Turcos (Türkler) sıfatı takılan Hristiyan Arap unsuru da (eski Başkan Carlos Menem bu kökenden geliyor) bulunuyordu. Tarihi 200 kadar gerilere giden bu ülkede, Avrupalı beyazlar, Kuzey Amerika'nın aksine tek bir kızılderili bırakmamışlar, Afrika'dan siyah ithali de yapmayarak, Arjantin'i 'bembeyaz' kılmışlardı. Buenos Aires'in önünden koyu kahverengi bir biçimde Okyanus'a doğru akarak dünyanın en geniş nehrini oluşturan River Plate'in (Rio de la Plata) karşı kıyısında yer alan Uruguay'ın yapısı da Arjantin'le aynıydı. Arjantin'in taşrası görünümünü veren Uruguay'ın son iki kızılderilisi, teşhir edilmek üzere gönderildikleri 1910 Paris Fuarı'nda ölmüşler, Uruguay'da o günden bu yana 'bembeyaz' kesilmişti. Buenos Aires'ten Montevideo'ya feribotla iki saatle geçiliyor. Montevideo'dan bir saat uzaklıkta, okyanus kıyısındaki Punta del Este ise, Güney Amerikalı milyarderlerin sayfiyesi. Punta del Este, Uruguay'da ama orada Avrupa'nın en zengin sahil beldelerini andıran yapıları dolduranlar Arjantinli zenginler. Arjantin'de kaldığım günlerde bir husus zihnime kazındı: Arjantin'in Üçüncü Dünya ile yakından uzaktan bir ilgisi yoktu. Arjantin, bir sui generis (kendine özgü) bir ülkeydi ve aynı şekilde Arjantin, ne tarihi, ne coğrafyası, ne kültürü ve ne de yapısal özellikleri bakımından Türkiye ile ilgili esaslı hiçbir benzerlik ve ortaklık taşımıyordu. Türkiye ile Arjantin isimleri 2001 yılında 'ekonomik kriz', her ikisinin de IMF gündeminin ilk sıralarına çıkması ve eş zamanlı olarak her ikisine de Dünya Bankası kökenli 'süper ekonomi bakanı'; Arjantin örneğinde Domingo Cavallo, Türkiye örneğinde Kemal Derviş'in atanmasıyla buluştu. Arjantin'de 'sosyal patlama'nın meydana gelmesi, önce Cavallo'nun ardından Cumhurbaşkanı Fernando de la Rua'nın istifası ve ülkenin 132 milyar doları bulan dış borçlarını ödeyemeyeceğini ilan etmesi, her yerden ziyade Türkiye'de ilgi uyandırdı. Kimisi, Türkiye ile Arjantin arasındaki benzemezliği vurguluyor; kimisi ise Arjantin'in Türkiye için 'emsal' teşkil ettigine dikkat çekiyor. Her iki değerlendirme, 'Arjantin gerçeği'ni yansıtmıyor. 'Türkiye gerçeği'ni yansıtıyor. Herhangi bir başka konuda olabileceği ve olduğu gibi, Arjantin de, Türkiye'nin iç siyasi çekişmelerinin, ideolojik pozisyonlarının birbirleriyle hesaplaşmasında 'araç' olarak kullanılıyor. Yazılan çizilenin, söylenen konuşulanın Arjantin'le ilgisi yok. İngiltere'nin itibarlı The International Institute for Strategic Studies (Uluslararası Stratejik Çalışmalar Enstitütüsü) her yıl 'Strategic Survey' (Stratejik Araştirma) yayınlar. Bakın 2000/2001 yılının çalışmasında Arjantin için yazılanlar: "… Arjantin Cumhurbaşkanı Fernando de la Rua'nın yeni hükümeti ülkenin pistten kalkışını gerçekleştiremedi. Sürekli olarak kötü performans ve fazlasıyla dış etkilere açık haldeki Arjantin ekonomisi 2000'de sıfır büyüme ortaya koydu ve de la Rua'nın ekibi, bu ülkeyi içinde bulunduğu çaresizlikten çıkartmak için gerekli şevk ve güveni ateşleyemedi…" Aynı durum, 2001 Mart'ında Arjantin'i 1992'de krizden çekip çıkartmış olan Cavallo'ya ekonominin teslim edilmesinden sonra da devam etti. Bush ve O'Neill'in Amerika'sı ile IMF bir yandan, Meclis ve Senato çoğunluğunu ele geçiren, bu arada federal bir eyalet sistemine sahip ülkenin çeşitli eyaletlerinde iktidarı elinde bulunduran Peronist muhalefet, Fernando de la Rua'nın siyasi, Domingo Cavallo'nun ekonomik iktidarını çökertmek için dolaylı bir işbirliğiyle adım adım Arjantin'i bugüne getirdiler. Yani, Arjantin çöküntüsü, ekonomik olduğu kadar siyasi nedenlerden kaynaklanıyor. Arjantin'deki çöküntüde ne 'küreselleşme'yi, ne de doğrudan doğruya IMF'yi boşuna aramayın; bulamazsınız. Karmaşık ekonomik süreçler ile mali mekanizmaları ve Türkiye ile pek az ortak özellik bulacağınız Arjantin'i doğru dürüst bilmeden ve anlamadan, Türkiye için sonuçlar çıkartmaya da kalkışmayın; kendinizi aldatmış olursunuz. Ve, unutmayın: Arjantin'in 'perspektifsiz' olmasına karşılık; Türkiye'nin 'AB perspektifi' ve bu güzergaha yerleşme şansı var. Arjantin için ağlayabilirsiniz; Türkiye için boş yere gözyaşı dökmeyin…
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |