![]() |
![]() |
![]() |
![]()
|
![]() |
![]() |
|
![]() |
![]() Siyaset sahnesine dikkatle bakıldığında, Türk sağının temel işlevlerinden birinin siyasal alanı 'içeriksizleştirme' faaliyeti olduğu görülür. Bu nedenle memlekette 'sağcılık bir hastalık mıdır?' yerine 'solculuk bir hastalık mıdır?' tartışmasının yapılıyor olması ironiktir. Oysa sözkonusu olan 'bizim memleket' olduğuna göre asıl tartışılması gereken 'sağcılık şifasız bir hastalık mıdır?' konusu olmalıdır. Düşünce ve siyaset sahnesinde sağlıksızlık yayma hiyerarşisine bakıldığında sağcılığın 'kanserojen' sonuçları yanında solculuk 'grip' hükmünde olabilir ancak. Kuşkusuz böylesi bir 'içeriksizleştirme' teşebbüsünün bir tartışma konusu olarak yer bulabilmesi 'yeni sağ'ın başarısı olarak işaretlenebilir... Tartışma son derece derin ve büyük, fakat yeni sağın mevcut dünya koşullarında teknoloji kullanımı ve tüketim miktarı açısından daha çoğunu elde etmeye ayarlanmış bir 'iyi yaşam' kavrayışı sunduğu söylenebilir. Derinlemesine irdelenmeyen bir 'iyi yaşam' algısı bu. Temelinde ise gizli bir refleks var. Siyaseti ve düşünceyi ideolojiden 'arındırma' refleksi bu. İnsana ait her alanı 'ideolojisizleştirme' taarruzu ile tanımlı bu refleks. Verili dünyayı tartışılmaz kılmaya, verili dünyanın sınırları dışında bir şeyi tahayyül bile etmemeye dönük bir tutum var karşımızda. Bu durumda 'iyi yaşam'ın ne adına ve nasıl bir 'iyi yaşam' olduğu sorusunun 'askıda' kalmasına razı olmak ve bunu sorgulamaya dönük her teşebbüsü 'hastalık' olarak nitelemek kendiliğinden geliyor ortaya. Sonuçta varılacak yer ise belli: iktidarın 'nesne'si olmaktan öteye anlamı kalmamış insana 'birey' demekle teselli bulan bir teslimiyetçilik. Neredeyse 50 yıldır sağ yönetiyor bu memleketi. Adı sol parti de olsa sağ parti de olsa sadece 'sağ' var bu memleketin 'siyasal genetiği'nde. Peki gelinen nokta nedir? Hiç. Ve buna rağmen asıl sorunun sağın alternatifinin yine sağ olmasından türeyen bir sığlık olduğu kavranmıyor. Hâlâ 'daha iyi sağ' adına 'siyaseti ideolojiden arındırma' faaliyetlerinin dozu yükseltiliyor. Estetiksiz bir siyasal zihniyetin daha da derinleştirilmesine çalışılıyor. İdeolojik olmak adına 'siyasi cemaat'e benzeyen, 'iyi yaşam' sunmak adına 'siyasi şirket' gibi örgütlenmiş siyasi partilerin birbirinin alternatifi olmasıyla belirlenmiş bir 'siyasal mekan'ın bu memleketin en büyük belası tarihsel belası olduğu örtbas ediliyor. Bunun maliyeti ise 2001 yılında açlıktan ve soğuktan ölen insanlar... Halbuki ideolojisiz bir toplumsal yaşam olamaz. En basit tanımıyla ideoloji, bireylerin toplumsal olanla kurdukları ilişki tarzıdır, varoluş tarzıdır. Toplumdaki gerçeklikler, mitler, simgeler ve diğer varoluş biçimleri, bireyler tarafından ideolojiye göre algılanır. Bu nedenle, 'ideolojisiz bir dünya tasavvuru'ndan bahsetmek, sadece verili ideolojiye teslim olmaktan öte anlam taşımaz. İşte bu nedenle, ideolojiyi konuşmadan 'iyi yaşam nedir?' sorusuna cevap aramak, yeni sağ bir abrakadabra'dır. Yeni sağ, 'iyi yaşam nedir?' sorusundan kopmuş katı ideolojik yaklaşımları öne sürerek, 'ideoloji' ile 'iyi yaşam'ı birbirinden 'boşandırmıştır.' Bu da tüm dünyada 'yoksulluğun' bir hastalık gibi algılanmasına yol açan yaklaşımları ve buna yaslanan egemenlik biçimlerini beslemektedir. Bu nedenle, 'solculuk bir hastalık mıdır?' sorusu, 'yoksulluk bir hastalıktır' yargısını dolaylı yoldan beslemenin 'ideoloji'sidir. Bu memlekette ise solculuğu bir hastalık olarak ele almak, her türlü varoluş tarzını, sağ siyasetlerin çürümüş, kof ve sadece iktidara endeksli sığlığına terketmektir. Eğer solculuk bir hastalıksa, Türkiye'de 'iyi yaşam' sadece Akmerkez'de alışveriş yapabilmek demektir...
|
![]() |
|
![]() |
![]() |
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |