![]() |
![]() |
![]() |
![]()
|
![]() |
![]() |
|
![]() |
![]() Biraz buruk, kırık dökük bile olsa, gene insanlar, içlerinde bayram sevincini yaşadılar. Aileler biraraya geldi, küçükler büyüklerini ziyaret edip, el öptüler ve harçlık aldılar. En azından, çocuklar, anne ve babalarının hayır duasını aldılar. Ve işte hayat yeniden tabiî seyrine döndü. Yılbaşına kadar yarı tatil, yarı iş, çarkı çevireceğiz. Her konunun, halli yeni yıla ertelenecek: "Hele 2002 gelsin!" 2002 keşke bereketiyle gelse! Kimsede umut kalmadı ki! Yetki tartışması
2002, şimdilik sadece Kartel sâkinlerinin yüzünü güldürecek. Çete suçları, DGM kapsamından çıktığı için, onlar da salıverilecekler. Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, "Çete suçlarına DGM bakmaya devam ederken, 'amaç suçlarının' Ağır Ceza Mahkemeleri'nin görev sahasına girmesi, Yargıtay 5'inci Ceza Dairesi tarafından kararlaştırıldı. Bu da bir kopukluk ve çelişki doğurdu" izahatını veriyor. Ama bu izahat maalesef doğru değil. Gerçi bazı dosyalar, Yargıtay 5'inci Ceza Dairesi'nin kararı üzerine, parçalandı, çete kapsamında işlenen dolandırıcılık, zimmet gibi fiiller Ağır Ceza'ya gönderildi fakat, meselâ İstanbul 5 no'lu DGM, "çete oluşturarak banka paralarını zimmetine geçirenleri ben yargılarım, Yargıtay 8'inci Dairesi onaylarsa mahkûmiyet kesinleşir. Onaylamayıp, bizim yetkisiz olduğumuz kararı verilirse, o taktirde dosya Ağır Ceza'ya intikal eder" dedi. Çünkü, evvelce benzer konularda, dosyalar, DGM ile Ağır Ceza arasında parçalanmıyordu. Tümüyle DGM yetkiliydi ve temyiz mercii olan Yargıtay 8'inci Dairesi de, DGM'yi bu konularda yetkisiz görmediği için, kararlarını inceliyor, ya onaylıyor, ya da bozuyordu. Tartışma, Beyaz Enerji, Mavi Enerji, banka hortumu gibi dosyaların gündeme gelmesinden sonra çıktı. Ve mesele Yargıtay 5'inci Ceza Dairesi'ne intikal etti. 5'inci Daire, "DGM sadece suç işlemek için teşekkül oluşturanları yargılayabilir. Görevi suistimal, zimmet, nitelikli dolandırıcılık yani 'amaç suçlar' Ağır Ceza Mahkemeleri'ne gitmeli" kararını verdi. Diyeceksiniz ki, böyle tuhaf bir yorum olur mu? Elbette ki çeteler, işledikleri suçlarla birarada yargılanabilmeli. Ama hayır! 5'inci Daire, çete oluşturmak haricinde kalan fiilleri Ağır Ceza Mahkemeleri'ne gönderdi. Dosyalar parçalandı, etkili yargılama imkânı zedelendi. Yargıtay 8'inci Dairesi'nin evvelki uygulamalarına dayanarak, aklın icabını yerine getiren DGM'ler de oldu. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, bazı DGM hâkimleri "Biz yargılarız, Yargıtay 8'inci Dairesi, yetkisiz isek temyiz aşamasında karar verir" dediler. Özel kanun
Kartal'ın önde gelen sâkinleri bu şekilde de, "DGM'nin pençesinden(!)" kurtulamayınca, özel kanun çıkarıldı; bu defa çete suçu DGM'nin görev sahasının dışına atıldı. CMUK'un 104'üncü maddesi, DGM'lere uygulanamıyor. Uzun süreli gözaltılar sanıkları mağdur ediyor. En önemli sorun, tutuklu sanıkların, bir duruşmadan diğerine aylarca bekletilmesi; oysa Ağır Ceza Mahkemeleri'nde, sanık tutukluysa, en geç bir ay sonrasına duruşma günü veriliyor. Ama bütün bu mahzurlar, çeteler DGM kapsamından çıkarılmadan da giderilebilirdi. CMUK'un çete suçları için uygulanması bir yasa değişikliği ile mümkün hale getirilebilir, duruşma araları sıklaştırılırdı. DGM'lerin dosya yükü Ağır Ceza Mahkemeleri'nden fazla değil ki! Telefon dinlemek
Çete suçları DGM kapsamından çıkarılınca başka bir mahzur daha doğdu. Meselâ Beyaz Enerji sanıkları, 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu'na dayanılarak telefonlar dinlenilmek suretiyle, teşhis edilmişlerdi. Telefon dinleme kararını ancak 1 no'lu DGM'nin hâkimi verebiliyor. (4422 sayılı kanunun 10'uncu maddesi) Çete, DGM kapsamından çıkınca, bu imkânlardan yararlanarak, suçların izini sürmek de zorlaşacak, hatta imkânsız hale gelecektir. 4422 sayılı Kanun'un 16'ncı maddesinde, Terörle Mücadele Kanunu'nun ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun kapsamına giren suçlarla, teşekkül halinde işlenen uyuşturucu suçlarının faillerinin de, hâkim kararıyla telefonlarının dinleneceği belirtiliyor. 4422 sayılı kanunun 16'ncı maddesine, suç işlemek için teşekkül oluşturanların (çete faillerinin) de telefonları dinlenir diye bir hüküm ilâve edilseydi, 1 no'lu DGM hâkimine tanınan yetki, çetecileri yargılayacak Ağır Ceza Mahkemeleri'nin Başkanı'na da verilmiş olurdu. Gerçi, şu anda, çeteler açısından telefon dinleme yetkisi yok. Ama, soruşturma 4422 sayılı yasadan (Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasası'ndan) başlatılmak suretiyle, bu imkândan yararlanıyorlardı. Beyaz Enerji ve banka operasyonları böyle gerçekleşti. Anayasa madde 143
Bahsettiğimiz, sıradan dolandırıcılık ve zimmet olayları değil. Cumhuriyet döneminin en kapsamlı vurgun paketi. Bir ayağı siyasette, bir ayağı bürokraside, üçüncü ayak ise ayrıcalıklı işadamında veya medya patronunda. Evet, Anayasa'nın 143'üncü maddesine bakarsanız uyuşturucu kaçırmak için çete oluşturanları bile DGM'de yargılayamazsınız. Ne diyor 143'üncü madde? "Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, hür, demokratik düzen ve nitelikleri Anayasa'da belirtilen cumhuriyet aleyhine işlenen ve doğrudan doğruya devletin iç ve dış güvenliğini ilgilendiren suçlara bakmakla görevli Devlet Güvenlik Mahkemeleri kurulur" Kabul... DGM'ler olağanüstü mahkeme hüvviyetini taşıyor. Asker üyeden vazgeçilse bile, sadece ismi dahi otoriter bir etki yaratıyor ve hâkimler, savcılar daha ulaşılmaz, erişilmez görünüyor. Ama polis daha hızlı çalışıyor; deliller daha kolay toplanıyor. Dava, farklı mahkemelere dağıtılma riskini taşımadan, tek bir merkezden yürütülüyor. DGM'lerde bazı fedakâr DGM savcıları sayesinde pisliğin üzerine gidilebildi, cerehat akmaya başladı. Gözü pek savcılar
Hangi savcı, siyasetin ünlü siması Hüsamettin Özkan hakkında bir suç duyurusu yazıp, TBMM Başkanlığı'na gördermek üzere Adalet Bakanı'na sunabilirdi? Veyahut Özkan'ın kayınvalidesini Egebank'ta sanık sandalyesine oturtabilirdi? Bu işi Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, Talat Şalk ve İstanbul DGM Savcısı Ercan Cengiz gibi gözü pek kişiler başarmışlardır. Ne oldu Nuh Mete Yüksel'in Adalet Bakanı'na gönderdiği dosya? TBMM'ye intikal etti mi? Yolsuzluk, siyasetin iliklerine işleyince, çarkı tersine çevirmek kolaylaşıyor. Cumhurbaşkanı Necdet Sezer, bundan dolayı feveran etti. İş sulandırılıyor. Kaleş gibi gazete
Üstelik, banka yolsuzluk dosyasının önde gelen bir sanığı Dinç Bilgin, Sabah ve ATV'nin de sahibi. Hastaneden gazetesi ve televizyonunu yönetiyor. Gerçekleri yazdığımızda tetikçileri üzerimize salıyor. Medya değil, Kaleşnikof. Geçen gün, kamuoyunu yanlış yönlendirecek şekilde bir açıklama yayınladı Sabah: "Etibank sorununda bir hortumlama yoktur. Borcu zarar, zararı da hortumlama gibi gösteren toptancı hükümlerin, adalet, vicdan ve iyi niyetle açıklanması mümkün değildir. Bugüne kadar Fon'a devredilen tüm özel bankalardan doğduğu ifade edilen milyonlarca dolar zarar içerisinde, Etibank'tan doğmuş bir zarar yoktur." Yalancının mumu yatsıya kadar bile yanmadı. Etibank ve Kentbank'ın bankacılık işlemini iptâl eden Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) açıklama yaptı: "30 Kasım 2001 itibariyle, Kentbank'ın birikmiş zararı 1 katrilyon 31 trilyon 819 milyar lira, Etibank'ın birikmiş zararı da 4 katrilyon 465 trilyon 45 milyar lira" Sabah'ın açıklamasında, Dinç Bilgin'in borçlarını ödediği de belirtiliyordu. Oysa, Bilgin, vadesi 73 gün önce gelen 13 trilyonluk borç taksidini ödememişti. Bu borcu ödeyemediği gibi, 25 Aralık'a ertelenmesini istedi. Haberi veren Star gazetesi, Dinç Bilgin'in 24 Aralık'ta duruşması olduğunu hatırlatarak, ünlü gazete patronunun, Ankara'ya, "Beni bırakmazsanız para yok" mesajını verip vermediğini soruyordu. (Star - 14 Aralık 2001) Bu büyük çaplı soygunda failleri izlemek ve cezalandırmak artık çok zorlaştı. Çetecileri DGM kapsamından çıkaran yasa sonucunda, çete davalarından yargılananlar serbest bırakılırsa, kamuoyu yeniden hayal kırıklığına uğrayacaktır. Temiz topluma elveda! İnşaallah biz yanılıyor olalım.
|
![]() |
|
![]() |
![]() |
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |