T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ver kurtul

Adam zengin, beş-on kere hacca gitmiş.

Öyle ki serveti yedi sülalesine yeter.

Gidip kapısına dayanıyor: "Efendi şurada bir hayırlı iş vardır, yüz lira verirseniz bitecek" diyorsun. Değil yüz lira, yüz milyon lira verse bir şeyi eksilmeyecek olan adam size dünyaları bağışlıyormuş gibi kasılarak elini cebine atıp bir on lira çıkarıyor.

Yahu şimdi ben bu adama ne diyeyim.

En iyisi Allah'ın emrini bildireyim:

Cenab-ı Hak Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyuruyor:

"...Altın ve gümüşü (genel olarak parayı ve serveti) biriktirip saklayarak Allah yolunda infak etmeyenler yok mu, işte onlara acı bir azabı müjdele" (Tevbe 9/34).

Hadi bakalım ne yapacaksın şimdi

Ey servet sahibi. Mal-mülk sahibi insanlar şunu unutmayın: Hz. Peygamber'den birşey istenilip de "Hayır" dediği vaki olmamıştır. Ayrıca cömert olmak için illâ zengin olmak da gerekmez. Elbette ki beş parmağın beşi bir değil. Her kişi cömertlikte aynı seviyeyi tutturamaz. Cömertliğin ilk derecesi sehâ'dır; sonra cûd gelir; en son mertebesi ise îsâr'dır.

Malının bir kısmını verip bir kısmını kendine ayıran sehâvet sahibidir. Malının çoğunu bağışlayıp az bir kısmını alıkoyan cûd sahibidir. Kendisi muhtaç olduğu halde elinde bulunan imkânları başkalarının ihtiyacını karşılamak üzere kullanan fedakâr kişi ise îsâr sahibidir.

Manevî değerlerin aşınıp yokolduğu, maddiyatın öne çıktığı, bencilliğin hoyratlığa dönüştüğü günümüz dünyasında cömertlik neredeyse enayilikle bir tutuluyor. Modern hayat insanın insanla münasebetini kesiverdi. Araya âletleri, kurumları, yasaları koydu. Adam bu gibi işleri devlete, hükumete, belediyeye havale edip işin içinden sıyrılıyor.

"Öyle ya, madem vergileri topluyor, yoksulun hakkını da ödeyiversin" diyor.

Halbuki ahlak ferdin içinde cereyan eden bir şey. Tıpkı inanç gibi. Kişinin kendi nefsi ile cebelleşmesi. Nefis dediğimiz şey dokuz canlıdır. Tepeledim, sesini kestim dediğin an başını kaldırıp "Zekatı tapon mallardan ver gitsin" diye kışkırtır seni.

Kişi utanma parası, kanun emri, devlet zoru, çıkar hesabı, sınıf menfaatı, korku belası ile cömert olamaz.

İnfak dediğimiz şey gönül rızasına bağlıdır.

Verdiği malda gözü kalan vermesin daha iyi. Cömertliğe karşılık bir hizmet, bir mükafat övgü hatta teşekkür bile beklenmemelidir. Öyle ki cömertlik bizde bir huy, bir meleke haline gelsin; ruhumuzun asaletini beslesin.

Dünya bir misafirhanedir; bir gölgelik.

İnsanoğlu göz açıp kapayıncaya kadar geçen bir ömrü yaşıyor.

Cenab-ı Hak "Sen infak et ki, ben de sana infak edeyim" buyuruyor. Seni dünyaya zincirleyen bağlardan ağırlıklardan kurtul, verdikçe ferahlayacak, hafifleyeceksin.

"Veren el alan elden üstündür" denilmiş. Burada cömert zenginler için bir müjde var.

Hz. Peygamber "Her ümmetin bir fitnesi vardır, benim ümmetimin fitnesi de maldır" buyuruyor. Bunu bir köşeye yaz. Unutma.

Vay ki mal hısrı ile yanıp-tutuşana.

Kul "malım, malım" der durur. Halbuki onun malından kendisine düşen sadece şudur: Yiyip tükettiği, giyip eskittiği, verip kurtulduğu.

Hadi be birader:

Ver kurtul.


19 Aralık 2001
Çarşamba
 
MUSTAFA KUTLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED