![]() |
![]() |
![]() |
![]()
|
![]() ![]() |
![]() |
|
![]() |
![]() Böyle bir seçim, ilk kez 1929 senesinde Türkanor Dergisi'nce yapıldı, iki aday bulunuyordu: biri Gülleci Cemal, diğeri ise Tayyar Yalaz! Bu seçim, sporseverlere açık değildi ve dergi yöneticileri 1928 Amaterdam Olimpiyadları'nda dördüncü olan Tayyar Yalaz'a ünvanı verdiler. Aradan 27 yıl geçtikten sonra Milliyet Gazetesi'nin gelmiş-geçmiş 1 numaralı spor yöneticisi Namık Sevik, gerçek anlamda "Yılın Sporcusu" seçimi düzenletti. Manş Denizi'ni yüzerek geçen Murat Güler, okurların oylarıyla Türkiyemizde "Yılın Sporcusu" oldu. Bir Türk sporcusunun ünvanla bezendirilmesi çok önemli bir yenilik, sporda yeni bir çağın başlamasıydı. Çünki, bizler bu ülkede yaşayanlar, her dalda ama her dalda yabancıların üstün olduklarına inandırılmıştık. Eğitim sistemimiz böyleydi: Mareşal dendiğinde aklımıza İngiliz Montgomery, Alman Rommel gelirdi. Yayın organlarımızda yabancı sporcular, yağmur gibi dolaşırlardı: Sugar Ray Robinson, Gene Tunney, Joe Louis, Marcel Cerdan, Batling Ski ve bugün 95 yaşında bulunan Max Schmelling'i en ince noktalarına kadar tanırdık. Çek kaleci Planiçka, topyekûn Avusturya Milli Futbol Takımı elemanları, Arjantinli Meazza, İtalyan Orsi, antrenör dendiğinde Squadro Azzuro (Yenilmez Armada)'nın kurucusu V. Pozze, Alman Herberger, Brezilyalı Piovo hatırlanırdı. Uruguaylı, Brezilyalı futbolcular, aşılmaz-ulaşılmaz sanılırdı. Şiir ve romanda bile yabancıları daha iyi bellerdik: Hügo, Dante, Rilke, Stendhall her gün konuşulması gereken ustalardı. Allaturka (Türktarzı) ne varsa topyekun curuftu! Köroğlu, Karacaoğlan ve Yunus Emre'nin sadece adlarını bilir, eserlerini okuyamazdık. Ardından Hollywood mamulü 32 kısım tekmili birden filmlerin içine gömüldük. Beyazperde starları kahramanlarımız oldu. Bu yüzden Murat Güler'in Türkiyemizde "Yılın Sporcusu" seçilmesini yeni bir çağın başlangıcı olarak görebiliriz. 1956'dan beri madem ki adet olmuş, ben de 2001 yılının en başarılı birkaç sporcusunu burada saymak isterim: Bazı gazetelere bakıyorum, Everest'e tırmanan, gökyüzüne doğru hemen hemen 9 kilometre (8.848 m.) yol alan Erol Fındık, aday listesinde bile yok! Yaşar Erkan, 1936 Berlin Olimpiyadları'nda şampiyon olduysa, Erkan'dan sonra aynı başarıyı tekrarlayan değerlerimizi hiç hatırlamayacak mıyız? Nasuh Mahruki, Everest'i feth ederek bir ilke imza attı. Erol Fındık da Mahruki'den sonra aynı zirveye Türk Bayrağı'nı dikti. Eski bir Türk atalar sözü şöyledir: "Yeri basan, tutan dağdır/Halkı basan, tutan Handır?" Demek ki, dünyayı tutan dağlar kadar, halkı mesud ve müreffeh şekilde yaşatacak liderlere de ihtiyaç var. Bütün inanışlarda dağların özel yeri vardır, belki de bundan ben de dağcılığa biraz düşkünüm! Mitolojide gökyüzünü elleriyle tutan Atlas, ağırlık kaldırmanın ilk sembollerindendir. Naim Süleymanoğlu'ndan sonra dünyanın en iyi haltercisi ünvanını alan Halil Mutlu da diğer adayımdır. Erol Fındık'la Halil Mutlu'yu, her ikisini de birbirinden ayıramayıp iftiharla göğsüme basıyorum. 2001 yılının doruktaki sporcuları bence bu iki kahramandır... Yılın Spor Adamı
2000 yılında Avrupa Şampiyonaları'nda tek altın alamadık. Osman Şansal, 103 yıllık Avrupa Güreş Şampiyonaları tarihinde gerçek anlamda ilk kez Grekocularımızı takım halinde Avrupa Şampiyonu yaptı. Gençlerde Dünya İkincisi, Akdeniz Oyunları'nda da yine şampiyon olduk. Olimpiyad şampiyonu Hasan Gemici'yi zaruretten kurtaran ve bu dürüst sporcumuzun na'aşını toprağa veren de yine Güreş Federasyonu Başkanı Osman Şansal'dı. Sabah-akşam kendi hayat öykülerini anlatan tek sporcu yetiştirmeyenler, son Dünya Şampiyonaları'ndaki sonuçlara bakıp 6 ay öncesini unutuyorlar. Takım halinde defalarca Grekoda Dünya Şampiyonu olan Bulgaristan da Patras'ta başarısızdı, hatta Bulgarlar tek madalya bile alamadılar. Osman Şansal, Kenan Nuhut, Haluk Ulusoy ve Turgay Demirel, 2001 yılının en başarılı federasyon başkanlarıdır bence. Emperyalistlere reddiye
Eğitim sistemimizin gereği yabancı generallerle o kadar kafamız doldurulmuştu ki, buna karşı çıkmak istedim: "Kahraman Asker-Mareşal Fevzi Çakmak" isimli kitabı bu yüzden yazdım. Tercüman Gazetesi'yle birlikte tam 3 yüzbin adet basıldı ve bitti (1986).
|
![]() |
|
![]() |
![]() |
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |