Türkiye'nin birikimi... | ||
|
İç işlerine müdahale aracı olarak insan hakları'Katılım Ortaklığı Belgesi' açıklanmadan önce ve açıklandıktan sonra ilk ortaya çıkan tepkilerin özü, 'insan hakları' konusunda Avrupa Birliği'nin Türkiye'den taleplerinin siyasi olarak ne anlama geleceği idi. Bu bazılarına göre Türkiye'nin yeni 'kuşatmalarla' karşı karşıya bırakılmasıdır. Böyle düşünenler gerçekten haklı kaygıları olanları içerse de genelde, bu kaygıları 'kanırtarak' Türkiye'nin kronik korkularını depreştirmeyi meslek haline getirmiş çekirdek bir zümreyi de kapsıyor. Bunun karşısında artık korkularla yaşamanın sona ermesi gerektiğini, sürekli korkularını 'merkezileştiren' toplumların geleceğe dönük hiçbir adım atamayacağını düşünenler var, bu topluluk da Türkiye'nin bir 'müstakil siyasi varlık' olarak hangi dinamiklerle yaşadığını dikkate almayan ve küreselleşmeciliği temelsiz bir siyasi enstrüman olarak dayatmayı meslek edinmiş bir zümreyi de içeriyor. İnsan haklarının içişlerimize bir müdahale aracı olarak sunulması, bir siyasi tartışma olarak, II. Mahmut'tan beri devam ediyor bu topraklarda. Fakat çoğu kez bir siniklik içinde ifade ediliyor bu. Bunun en trajik örneklerinden birini ABD seçimleri vesilesiyle yapılan anlı şanlı yorumlarda (!) gördük. Bu yorumların temelini Cumhuriyetçilerin Türkiye'nin çıkarları açısından daha iyi olduğu, Demokratların iş başına gelmesi halinde Türkiye için kötü gelişmelerin ortaya çıktığı oluşturuyor. Bu, son seçimlere kadar çok adı koyulmayan ve daha çok uluslararası ilişkiler bağlamında içeriklendirilen bir görüştü. Son seçimler vesilesiyle, bu görüş keskin bir virajla ve eksen olarak insan haklarını aldı. Bu eksene alma, çok kaba bir söylemle siyasallaştırılmakta gecikmedi. Seçimleri Gore alırsa Türkiye'nin insan hakları eleştirileri karşısında zor durumda kalacağı, ama Bush kazanırsa Türkiye'nin insan hakları bakımından eksikliklerinin görmezden gelineceği ifade edilebildi 'bu memleket'te. Bu mukayesenin temelini ekonomi ya da uluslararası ilişkilere dair kronik bir sorun teşkil etse anlaşılabilir biraz. Fakat insan hakları temelinde böyle bir yorum nasıl yapılabilir? Bir ülkenin aydınları ve siyasetçileri, zımnen bu ülkede insan hakları konusunda eksiklikler olduğunu, yani bu ülkenin insanlarının layık olmadıkları eziyetlere maruz bırakıldıklarını kabul ediliyor, ama bu eziyetlerin kalkmasını talep etmesi muhtemel bir iradenin ABD'nin başına gelmesinin Türkiye için iyi olmadığı, bu eziyetleri görmezden gelen bir iradenin ise Türkiye için iyi olduğu ifade ediliyor. Hürriyet'te Hadi Uluengin, birkaç gün önce yazdığı bir yazıyla, Türkiye'yi yönetenlerin bu algısının çarpıklığına ustalıkla değindi. Bu mantığın bir iç yüzü daha var ki, o daha vahim. Kimi yöneticilerin kafasındaki 'Türkiye' tanımının, bu ülkenin insanlarının yüksek hayat standartlarına sahip olmasından kopuk olarak içeriklendirildiği görülüyor. Milletinin haklarını tartışma dışı bırakan bir devlet tasavvuru sürekli tazelenen gündemlerle böyle yerleşikleşiyor işte. Bu durumun tam karşısında ise giderek derinleşen bir başka şey var. Ve bu, insan haklarının bir müdahale aracı olarak kurgulanabildiği şüphesini de besliyor. 'Katılım Ortaklığı Belgesi'nde Kürt sorunu etrafındaki temalara yoğun değinilirken, din özgürlüğüne dair taleplerin ve siyasal alanın daralmasının önlenmesine dönük tartışmaların es geçilmesi, insan hakları tartışmasından kaygı duyanların sıkıntılarını besliyor. Peki ne yapmalı? Yapılack şey belli. Bunu yapmak da siyasi iradenin görevi. İnsan haklarını bir müdahale aracı olarak kullananların elinden bu aracı almak için de, gelişmiş demokrasilerin insan hakları standartlarına kavuşmak için de, insan hakları konusunda dünya standartlarını yakalayan bir düzeyi yerli dinamiklerle üretmek gerekiyor. İnsan hakları konusunda dünyanın düzeyini yakalamayı kendi dinamiklerimizle gerçekleştiremezsek, hem bunu bir müdahale aracı olarak işlevselleştirenlerin ellerindeki kozlar ve kozları kışkırtarak pozisyon elde eden meslek erbabı güçlenecek, hem de milletin haklarından kopuk devlet tasavvurunun kabul edilemez etkileri ve bunları kullanarak makam kotaranların etkinlikleri artacak. İnsanlığın her kazanımı sorunlu olmuştur. Her kazanımın arkasında büyük çekişmeler ve korkular vardır. Ama gerçek kazanımlar, bu çekişmeleri ve korkuları aşarak sahici bir geleceğe yürüme iradesi sayesinde aşılmıştır. İnsan hakları siyasi bağlamları itibariyle tümüyle temiz bir kullanıma sahiptir diye bir iddia boştur ama bu iddianın boş olmasının, insan hakları konusunda bazı gecikmeleri meşrulaştırma malzemesi yapılamayacağı da açıktır.
ocelik@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|