Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Hukuksuz ve medyasız bir demokrasi denemesi!..Türkiye'de "hukukun üstünlüğü"nü, "anayasal demokrasi"yi, "insan hak ve özgürlükleri"ni egemen kılabilmemiz, bazı kurumların, bu kavramlara saygılı olmalarına bağlıdır.. Tartışmaya açılan ve Genelkurmay Başkanlığı'nın da varlığını kabul ettiği "Andıç", bu açıdan çok önemli bir konu.. Her dakika hukuktan söz eden Cumhurbaşkanı Sezer, bu "andıç"a hala neden değinmedi, merak ediyoruz.. "Devlet Denetleme Kurulu" benzeri yapılar, bu tür konuları aydınlatmak için harekete geçmezse, başka ne zaman devreye girer ki? Kapalı kapılar arkasında oturup, komplolar üreterek, kendilerini "toplum mühendisleri" olarak gören kamu görevlileri, neticede, hem devletle halkın arasını açmışlardır, hem önemli kurumlara olan güveni sarsmışlardır, hem de hukuku, insan haklarını ve çoğulcu demokrasiyi çiğnemişlerdir. Bu fiiller, bufalo etini halka yedirmekten daha mı hafiftir? İkinci önemli mesele de, "medya"nın, hukuka, demokrasiye ve meslek ahlakına sahip bir yapı içine oturtulmasıdır. Gördük işte.. "Sabah" gazetesinin üst-yönetimi ile "Etibank"ın üst-yönetimi aynı olunca, iş çığırından çıkıyor.. "Asıl mesleği bankacılık olmayan Dinç Bilgin"in, acaba asıl mesleği "Hava Taşımacılığı", "Müzikal Salonlar İşletmeciliği", "Gazete Dağıtımcılığı" mıydı ki? "Asıl mesleği gazetecilik olan Zafer Mutlu", hangi cüretle ve hangi eğitimle bir bankanın yönetimine katıldı?.. Ve aynı sırada, gazetenin yönetimini de elinde tuttu? "Bu ikili", hala nasıl oluyor da, gazete ve televizyonların yayınlarını yönlendirebiliyor?.. Yazarları susturup, sansürleyip, jurnalleyebiliyorlar? Son "Tempo" dergisi, skandalı "40 Soruda Sabah Olayı" diye pek güzel ele almıştı.. Buna göre, "Bilgin-Mutlu ikilisi"nin yönetiminde, Etibank ve grup şirketleri birbirlerine borçlanıp, birbirlerine ipotekler vermişler. Örneğin yine kendilerine ait olan ATV'nin, "Medya Plaza" binası üzerindeki ipoteği 1'inci sırada.. Buna karşı Etibank'ın aynı binadaki ipoteği, 22'nci sırada.. Bir başka mesele de şu.. Acaba "Sabah"ta ve "ATV"de çalışan gazetecilere, televizyonculara Etibank'tan kredi açılıp, "halkın mevduatı", bu grubun "prim sistemi"ne aktarıldı mı? Bütün bu soruları sırtında taşıyan bir medya grubu, "Andıç"la mı, "boşaltılan bankalar"la mı, "temizlik"le mi, "sivil demokrasi" ile mi uğraşır?.. Uğraşabilir mi? Ya da, hem bankası, hem gazetesi, hem televizyonu olan bir sermayenin asıl patronu "okurlar ve gerçekler" midir, yoksa "devlet" midir? Ahmet Altan ne güzel yazmış.. -İftiracı generallerin hazırladığı belgede (Andıç), bu iftiraların yaygınlaşması için "bazı köşeyazarlarının kullanılabileceği" yazılı. Bu ülkede demek öyle köşeyazarları var ki, bazı generallerin talimatıyla "iftira atmaya" hazırlar.. Bir alçak gibi, aşağılık bir ajan gibi davranıp, mesleklerinin güvenilirliliği arkasına saklanıp, köşelerini iftiracılıkla zehirlemiş, hançer gibi kullanmışlar. Bu adamlar bu meslek içinde oldukça, gazetecilik halkın güvenine sahip olamaz.. ŞAKA
"Alçak ajanlar" kimler?
Ahmet Altan, medyanın çok ciddi bir sorununu, açık ve seçik ortaya koymuş.. -Bu ülkede demek öyle köşeyazarları var ki, bir alçak gibi, aşağılık bir ajan gibi davranıp, mesleklerinin güvenilirliği arkasına saklanıp, köşelerini iftiracılıkla zehirlemiş, hançer gibi kullanmışlar.. Bu adamlar bu meslek içinde oldukça, gazetecilik halkın güvenine sahip olamaz.. Bakarsınız Ahmet Altan'ın bu yazısına cevap verenler çıkar.. -Ben alçak ajan değilim.. Ben yüksek ajanım, der birileri.. AMERİKA
Federalizmin yarattığı kararsızlık!..
Amerikan Başkanlık seçimi dolayısıyla yaşanan kararsızlık, 1788 tarihinde kabul edilmiş bir Anayasa ile 21'inci yüzyıla giren bu ülkenin sistemini, tartışmaya açmakta.. Düşünün ki, Amerika kurulurken 13 eyalet, 4 milyon nüfusu vardı bu devletin. Şimdi 50 eyalet, 250 milyon. Dün de yazdım.. Amerikan sisteminin özünde "federalizm" var.. Bu açıdan bakılırsa, her Amerika'lı, hem "eyalet hükümeti"nin, hem de "merkezi hükümet"in vatandaşı.. Amerika'yı kuranlar, büyük nüfuslu eyaletler, küçük nüfuslu eyaletleri ezip yok etmesin diye, "Başkan"ın seçimini "halk oyu"nun çoğunluğuna değil, her eyaletin sabit sayıdaki "ikinci seçmen"lerinin (electorate) oylarına bağlamış. Florida'dan yazan sayın okurumuz Murat Makaracı ve bir diğer sayın okurumuz Taşçıoğlu, bu konuda uyarıcı notlar göndermişler.. Örneğin "Florida"nın 25, "New York"un 33, "California"nın 54, "Oregon"un 7'şer ikinci seçmeni (electorate) var.. Maine ve Nebraska dışında, eyaletlerde fazla oyu alan Başkan adayı, bütün ikinci seçmenlerin oyunu kazanmış oluyor. Şu anda Florida'nın seçim sonuçlarının tartışılma sebebi de bu.. Bir oy fazla alsa bile, Florida'da kazanan aday, 25 ikinci seçmen oyunun tamamına sahip olacak.. Ve "Başkan seçilmek" için gerekli 270 ikinci seçmen oyuna ulaşacak.. Bu durumda, genel halk oyunun daha fazlasını almış olan aday, Florida'yı kaybederse, Başkanlığı da kaybeder.. Nitekim Gore, 49 milyon 108 bin halk oyu almış.. Oysa Bush'un aldığı oy 48 milyon 889 bin.. Buna karşı Bush, Florida'da Gore'u birkaç oyla geçse bile, eyaletin 25 ikinci seçmenine sahip olup, Başkan seçilebilir.. Bu sistem tartışılabilir.. Ama düşünün ki, 1872'ye kadar, başkanlar, sadece "ikinci seçmen"lerin oyları ile belirleniyordu.. Bu "federalizm"i galiba öğrenmemiz şart.. Amerika "amendment" denilen ve çok zor şartlara bağlanan anayasa değişiklikleri veya eklemeleri ile, federalist bir anayasa eşliğinde, 3'üncü yüzyıla giriyor.. Bu arada İsviçre, Hindistan, Brezilya, Avustralya, Malezya, Kanada gibi ülkeler de, bu yüzyılda, "federalist yapı"yı seçti.. "Başkanlık sistemi"ni çok tartıştık.. Ama bu sisteme dünyayı özendiren Amerika'nın federalizmine, oldukça yabancıyız..
mehmetbarlas@attglobal.net
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|