15 Temmuz işgal girişimi gecesi meydanlara inenler arasında Yeni Şafak çalışanı Mustafa Cambaz da vardı. Kendisi Batı Trakya Türklerindendi. Zamanın yıldırıcı Yunan politikalarına karşı idealist bir mücadele veren Cambaz, "Yunan'a askerlik yapmam!" diyerek Gümülcine'deki köyünü terk edip asker kaçağı olarak İstanbul'a geldi. O dönemler İstanbul'da Semra Hanım ile evliydi ve tek evladı olan Alpaslan 8 aylıktı.
Önce Zeytinburnu'nda oturan Cambaz ailesi son 10 yılda 3 defa ev değiştirdi ve bu evlerin 3'ü de Çengelköy'deydi. Mustafa Cambaz, tam bir İstanbul aşığıydı ve ikamet olarak da Çengelköy'ü çok sevmişti. Nitekim Cambaz, 4. ve son kez yine Çengelköy'e taşınmıştı. Çengelköy mezarlığına...
Son evlerine taşınalı tam 1 ay olmuştu. 1 ayda anca yerleştikleri eve tam halıları sermiş, artık rahatça oturacaklardı ki 15 Temmuz yaşandı. Oğlu Alpaslan o süreci şöyle ifade etmişti: "Biz annemle evi derleyip toplarken babam balkondan sürekli Boğaz'ı izliyordu. "Dokunmayın, ben düzenleyeceğim" dediği kitaplarını bile biz yerleştirdik raflara, eli kolu gitmemişti hiçbir şeye. Meğer biz annemle taziye evini hazırlıyormuşuz, o da son günlerini birikmiş yorgunluğunu atarak geçiriyormuş."
“Başkomutan Erdoğan'ın isteği ve emriyle sokağa çıkıyoruz”
Mustafa Cambaz, 15 Temmuz akşamı arkadaşlarıyla Çengelköy'de oturuyordu. Eve döndüğünde oğlu Beylerbeyi'nde askerlerin yol kestiğini, bir şeyler olduğunu söyledi ve bunun üzerine konuşup tartıştılar. Mustafa Cambaz başta ciddiye almadı olanları, bunu da arkadaşlarını arayarak “Abi yanımızda darbe oluyormuş haberimiz yok” ifadeleriyle dile getirdi.
Daha sonra televizyondan izledikleri üzerine işin ciddiyetini anladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Meydanlara inin" çağrısının hemen ardından sosyal medya hesabından “Kalkışmayı yapanlar kalktıkları gibi oturamamalı. Hatta hiç oturamamalı. Başkomutan Erdoğan’ın isteği ve emriyle sokağa çıkıyoruz” yazarak dışarı çıktı.
İki G3 mermisi göğsüne saplandı
Cambaz, darbecilerin ele geçirmeye çalıştığı Çengelköy Polis Karakolu'nun önüne gitti. Darbeciler karakolu savunmaya gelen vatandaşların üzerine ateş açtığında en ön saflardaydı. Saklandığı duvarın yanından oğlunu aradı. Oğlu Alpaslan o anları şöyle anlattı:
"Babam on, on beş dakika sonra bana telefon açtı. "Asker karakolu bastı, halka ateş ediyorlar" dedi. Ben tabii nasıl olur diye kavramaya çalışıyorum, o sırada arkadan silah sesleri geliyor. "Sen neredesin?" dedim. "Duvarın dibindeyim" dedi. "Ani hareketler yapma" dedim. Onu tanıyan bilir. Ani hareketler yapar, fevridir... Telefon kesildi bir müddet sonra. Bende tabi film koptu.
İçeri gittim hemen abdestimi aldım. Bir tane tişörtüm var "O'ndan geldik O'na gideceğiz" ayeti yazıyor üzerinde, onu giydim. Evde silah olsa silah alacağım yanıma. Çakı aldım bir tane… Akla bak! O an zaten sopa mı çakı mı ne geçerse artık… Çengelköy'e bir indim ki hareket etmek mümkün değil. Öyle bir yoğun atış var ki... Sağdan gidin sağdan gidin diye bağırıyorlar… Sağa sola bakıyorum insanlar vuruluyor, vurulanları taşıyorlar… Her taşınana babam mı değil mi diye bakıyorum."
Alpaslan, bütün çabalamalarına rağmen babasını bulamadı ve yaklaşık 1,5 saat kadar orada kaldıktan sonra evde döndü. Annesi evde tek kalmıştı çünkü, hali haraptı. Bir yandan da durmadan babasının telefonunu arıyor fakat açan olmuyordu. Sonunda çalan telefonu Çengelköy'deki hastaneden bir görevli açtı ve ona babasının yaralı olarak başka bir hastaneye götürüldüğünü söyledi. "Ya Ümraniye Devlet Hastanesi ya da Haydarpaşa Numune" demişti telefondaki ses. Alpaslan, annesini de alıp Ümraniye Devlet hastanesine koştu. O anları da verdiği röportajda şöyle anlattı:
"Ümraniye Devlet Hastanesine gittik, Numune'de bir abimiz vardı zaten. Onu arayıp, bakar mısın dedim. O babama ulaşamadı. Bu arada babam haymatlos, yani kimliği yok. 30 yıldır evli, 25 yaşında çocuğu var ama kimliği yok… Yani bu adam nasıl yaşadı şimdiye kadar kimse inanmaz anlatsam… Hastane girişindeki listede adını görememiş olmamı buna bağladım.
Öğrendiğime göre morgda biri yatıyordu, bir de yoğun bakımda insanlar vardı. Morgdakine benim bir abim girdi, geldiğinde "O değil" dedi. Fakat beni kendine inandıramadı. Herkes yarım yamalak bir şeyler söylüyordu. Oyalıyorlardı bizi. Ama gerçekten morgdaki o değilmiş. Sabah 5:30 civarı yoğun bakımdan cansız bedenini çıkardılar."
Cambaz, şehit olmasına rağmen bir müddet yoğun bakımda tutulmuştu. Oğlu, onun şehadetini sosyal medya hesabından şöyle duyurdu: "Şehide en yakışan yerinden vurulmuş. Göğsünden. İki kurşunla. İnşallah ben de bir şehit evladıyım."
Haber tüm sevenleri arasında yayıldı. Herkes tanırdı onu, kediler dahil... Bahçede beslediği kedilerden birinin o güne kadar hiç yapmadığı bir şeyi yaparak gazete binasına girip Cambaz'ın çalıştığı katta gezinmeye başladığını görenler oldu.
"Hiç kimse onu somurturken görmedi"
Çalışma arkadaşımız Cambaz'ın cenazesi, Topkapı Albayrak Holding binasına getirildi, mesai arkadaşlarından helallik alındı. Merkez binasında gerçekleştirilen törene Albayrak Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Albayrak, İcra Kurulu Başkanı Mustafa Albayrak, Albayrak Holding Yönetim Kurulu Üyeleri Nuri, Muzaffer ve Kazım Albayrak, Albayrak Grubu Üst Yöneticisi Ömer Bolat katıldı. Ayrıca Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, yazarlarımızdan Salih Tuna, Mehmet Şeker, Ayşe Böbürler, Fatma Barbarosoğlu, Özlem Albayrak, Yeni Şafak eski Genel Yayın Yönetmeni ve Karar Gazetesi yazarı Mustafa Karaalioğlu da bulundu. Anadolu Ajansı Genel Müdür Yardımcısı Metin Mutanoğlu, Star Gazetesi yazarı Halime Kökçe, Habertürk TV Genel Müdürü Veyis Ateş de törende bulunan isimler arasındaydı.
Albayrak Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Albayrak, peygamberlikten sonra en yüksek makamın şehitlik olduğunu belirterek, "Bu kardeşimiz için söylenecek çok fazla şey yok. Yüksek bir makam olan şehitlik mertebesine ulaşmıştır. Bundan sonra üzerimize düşen her şeyi yapacağız" ifadelerini kullandı.
Gazetenin yazarı Mehmet Şeker, yapılan programda "Mustafa aleyhinde konuşan veya "O bana yanlış yaptı" diyen hiç kimseye rastlayamazsınız. Mustafa, İstanbul'a okumak için Gümülcine'den geldi. Yunan toprakları için askerlik yapmayan, geçici bir kimlikle (ikamet belgesi) Türkiye'de yaşayan Mustafa çok sevdiği bu topraklar için darbecilerden iki kurşun yedi ve şehit oldu. Çok sevdiği toprağa hepimizden önce gitti" dedi.
Yeni Şafak Haber Müdürü Recep Yeter "Şehadet şerbeti içerken bile hala tebessüm ediyordur. Ömründe bir kere bile somurtmadı. Hiç kimse onu somurturken görmedi. Hep güldü, hep güldürdü. Çok sevdiği iki şey vardı. Biri kedileri, diğeri ise Türkiye'nin 81 ilindeki camilerin fotoğraflarını çekmekti. Sevgi ve hoşgörü masalını uyduranlar, Mustafa'yı tanımış olsalardı nasıl bir yalanla yaşadıklarını anlarlardı" diye konuştu.
Helallik alınmasının ardından Cambaz'ın cenazesi dua ve tekbirler eşliğinde Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tatbikat Camisi'ne götürüldü. Cenaze törenine Cumhurbaşkanı Erdoğan, 11 Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bakanlar, milletvekilleri, mesai arkadaşları, yakınları ile çok sayıda vatandaş katıldı. Burada kılınan cenaze namazının ardından Cambaz'ın naaşı Çengelköy Mezarlığına defnedildi.
Türkiye'deki bütün ulu camilerin fotoğraflarını çeken tek sanatçıydı
Mustafa Cambaz, kayıt fotoğrafçısıydı. www.mustafacambaz.com adlı internet sitesinde binlerce fotoğraf ve alt bilgilerden oluşan büyükçe bir arşivi bulunuyor. Bu arşivi herkesin kullanımına ücretsiz olarak açmıştı. Ağırlıklı olarak tarihi yapıları fotoğraflamış, pek çok araştırmacıya, sanat tarihi öğrencilerine gönüllü olarak katkıda bulunmuştu. Şehadetinden tam 1 ay evvel de en büyük hayalini gerçekleştirerek Türkiye'deki tüm ulu camilerin fotoğraflarını tek bir kitapta toplamıştı. Cumhuriyet tarihinde bir ilk olan bu çalışma, Türkiye Ulu Camileri adıyla Başbakanlık Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığınca basıldı. Cambaz, şehit düştükten sonra Türk vatandaşlığına alındı. Cambaz'ın hatırasını yaşatmak isteyen İETT, çalıştığı Yeni Şafak binası yakınındaki Topkapı Metrobüs durağının ismini Şehit Mustafa Cambaz olarak değiştirdi.