15 Temmuz akşamı bir tümgeneralin kızının düğününe katılmak üzere Gazi Orduevi’de bulunan Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Galip Mendi, yanına gelen 8 yıllık emir subayı Yarbay Murat Yıldız tarafından “Genelkurmay nizamiyesinde çatışma çıktı. Karargah'a bekleniyorsunuz" denilerek Akıncı Hava Üssü'ne götürüldü.
Orgeneral Mendi Konya Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Timurcan Ermiş tarafından silah zoruyla rehin alındı.
Orgeneral Galip Mendi’nin müşteki sıfatıyla verdiği ifade:
‘Siz hemen arabanıza binin, Genelkurmay’a gideceğiz’
“Telefonlar kesikti. Genelkurmayı da aradım, orada da telefonlar kesikti. Cevap alamayınca Jandarma Genel Komutanlığı Harekat Başkanı Tümgeneral Arif Çetin’i telefonla aradım, durumu sordum. Çetin bana, ‘Komutanım, ben de ulaşamıyorum. Siber saldırı olabilir’ dedi. Ben de ‘Komutanlık karargahına hemen git, durumu açıklığa kavuştur ve bana bilgi ver’dedim. Bir ara emir subayım Piyade Yarbay Murat Yılmaz’ın koşarak yanıma geldiğini gördüm. Sivil giysiliydi. Düğüne emir subayımla değil, emir astsubayımla geldiğim için emir subayımın sivil elbise ile yanıma koşarak geldiğini görünce çok şaşırdım. Bana, Genelkurmay 2. Başkanı’nın beni Genelkurmay’da beklediğini söyledi. Eşime, onu eve bırakıp Genelkurmay’a geçeceğimi söyledim. Emir subayım eşime ayrı bir araba getirdi, ‘Onu araba ile evine göndeririz, siz hemen arabanıza binin beraber Genelkurmay’a gidiceğiz’ dedi. Ben düğüne geldiğim arabama bindikten sonra birden aracın sol arka kapısı açıldı. Konya Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Timurcan Ermiş arabaya bindi. Üzerinde eğitim elbisesi ve tabanca vardı.”
‘Siz çetesiniz, Allah belanızı versin, vuracaksan şimdi vur’
Tuğgeneral Ermiş’e “Benden habersiz Konya’dan niye buraya geldin?” diye sorduğunu belirten Mendi, bu esnada aracın hareket ettiğini, Ermiş’in de kendisine, “Burada ben size bir şey söylemeyeceğim. Akıncılar Kışlası’nda size tebliğ edilecek” diye cevap verdiğini anlattı.
Aracın ön tarafında emir subayı Yarbay Murat Yılmaz’ın bulunduğunu, şoförün er olduğunu aktaran Mendi, şöyle devam etti:
“Arabanın Akıncılar Kışlası’na gideceğini öğrenince hem Murat Yılmaz’a hem de Timurcan Ermiş’e ‘Hani bu araba Genelkurmay’a gidecekti’ diye bağırdım. Ermiş, bana tekrar ‘Akıncılar Kışlası’nda size iletilecek’ dedi. Ben işin içinde başka bir iş olduğunu anladım ve bağırarak kendilerine ‘Siz eşkiya mısınız, çete misiniz?’ dedim. Bunun üzerine Ermiş bana ‘Sizi de aramızda görmek istiyoruz’ dedi. Ben buna şiddetle karşı cevap verdim ve ‘Ben sizin adamların yanında niye olayım? Allah hepinizin belasını versin’ dedim. Bunun üzerine Timurcan Ermiş birden belindeki tabancasını çıkartıp bana doğrulttu. Aracın önündeki emir subayım Murat Yılmaz’a ‘Sen 8 yıldan beri benimle çalışıyorsun. Sen de çetenin içindeymişsin. Yazıklar olsun sana’ dedim. Timurcan Ermiş, Akıncılar Kışlası’na gidinceye kadar silahı doğrultulmuş şekilde durdu. Bu esnada ben, ‘Siz çetesiniz, Allah belanızı versin. Vuracaksan şimdi vur’ diye sürekli bağırarak söylenmeye devam ettim. Bir ara Timurcan Ermiş’i Konya’dan getiren minibüs bizim taksinin önüne geçti. Akıncılar Kışlası’nın kapısına kadar bu şekilde geldik.”
‘İçerideki kişi darbeyi organize edenlerden olabilir’
Akıncılar Kışlasının kapısında, 25-30 kişilik teğmen ya da üsteğmen rütbesinde, tulum şeklinde pilot kıyafetli ve ellerinde açıkta tabancalar bulunan askerlerin kendisini karşıladığını anlatan Mendi, bu kişilerin aracın etrafını çevirdiklerini söyledi.
Bu arada, düğün salonundan Akıncılar’a kadar arkadan başka bir araçla koruma ekibinin kendilerini takip ettiğini anlatan Mendi, “Arkamızdan gelen koruma ekibimden Jandarma Astsubay Halil Gözalıcı bizim arabanın şoför mahallindeki eri, arkadaki koruma arabasına gönderdi. Kendisi de bizim aracın şoför mahalline oturdu. Bu esnada Timurcan Ermiş arabadan indi. Önümüzden giden minibüse gidip kapısı açık olan minibüsten içeride oturan birisiyle konuştu ancak kiminle konuştuğunu görmedim. İçerideki bu kişi darbeyi organize eden kişilerden biri olabilir. Daha sonra arabanın etrafını çevreleyen pilotlardan birkaç kişiyle konuştu. Ne konuştuklarını duymam imkansızdı. Demir kapılı olan bir yere arabayla girdik. Karanlıkta tek tük ağaç olan bir yerde durduk. Beni araçtan indirdiler. Başlangıçta ışık olan daha sonra dehliz gibi bir yolu olan bir odaya soktular. Bina müstakil binaydı ancak binada hiç cam yoktu. Düz duvardı. Binanın içinde ‘sorgu merkezi’ yazan bir tabela gördüm. Aralar ında yaklaşık bir metre olan yan yana iki sandalye vardı”
‘Yunanlılara esir olsaydım, bu muameleyi görmezdim’
Burada yanında tulumlu, pilot kıyafetli bir üsteğmen ile iki teğmen bulunduğuna, zaman zaman dışarı çıktıklarına aktaran Mendi, kısa bir süre geçtikten sonra ayak sesleri duyduğunu aktardı. Mendi şöyle devam etti:
“Birden bir tanesi, yüzbaşı olan, diğer teğmen ya da üsteğmen olan 6-7 kişilik bir grup içeri girdi. Bunların başındakinin yüzbaşı olduğunu anladım. Yüzbaşı şu anda hatırlayamadığım, kurdukları teşkilatın adını söyleyerek, ‘O kuruluşun adına sizi tutukluyorum’ dedi. Kendisine ‘Seni PKK’dan, IŞİD’den korumak için mücadele ediyorum, 46 yıllık subayım. Sen beni tutuklayacağını hangi yetkiye dayanarak söylüyorsun’ diye şiddetle çıkıştım. Bunun üzerine yanda duranlar iki koluma bu plastik kelepçeyi taktılar. İnanılmaz kin ve nefretle bileklerimi sıktı. Bu esnada ben, ‘Yunanlılara esir olsaydım, bu muameleyi görmezdim’dedim. Daha sonra yan tarafta duran iki kişi ile beraber yüzbaşı da ayaklarımı birleştirip ayaklarımı kelepçeledi. Ben yine aynı şekilde tepki verdim. Daha sonra kafama gözlerimi de kapatacak şekilde siyah bir kukuletaya benzer bir şey geçirdiler. Bereyi ellerimle çıkarmak istedim. Ellerimi indirdiler, ağzıma da bir bant yapıştırdılar.”
‘Arkadaşlardan biri geldi dedim’
Bu ekibin gittiğini, iki teğmen ve üsteğmenin burada kalmaya devam ettiğini, bereyi kafasından çıkardığını ve yüzünü açtığını anlatan Mendi,“Bunlardan önce ellerimi çok sıktıklarını söyleyince kelepçeyi hafif gevşetmişlerdi. Benim hareketlerim nedeniyle bu sefer önden olacak şekilde bağlanan ellerimi arkadan plastik kelepçe ile tekrar kelepçelediler” dedi.
Yaklaşık 30 dakika sonra yeniden ayak sesleri duymaya başladığını söyleyen Mendi, birisini yanındaki sandalyeye oturttuklarını hissettiğini ve‘arkadaşlardan birisini derdest edip getirdiklerini tahmin ettiğini’söyledi.
‘Arkada olan kelepçeleri önden bağladılar’
Yanına getirdikleri kişinin diğerlerine, “Benim gözlüklerim vardı, sizde mi?” diye sorduğunu, onların da “Evet” yanıtı verdiğini belirten Mendi, sesinden bu kişinin Kara Kuvvetleri Eğitim Doktrin Komutanı Orgeneral Kamil Başoğlu olduğunu anladığını aktardı. Mendi şöyle devam etti:
“Kendisine, ‘Kamil, sen misin evladım?’ diye söyledim. Kamil, ‘Evet komutanım, benim’ diye cevap verdi. Onun da ağzında bant vardı. Ancak bantlar dille ıslanınca yapışkanları çözülüyordu, bant açılıyordu. Ben kendisiyle aralıklı, zaman zaman konuşmaya başladım. Ona, ‘Sana nasıl geldiler’ diye sordum. Kendisinin evden üstü başı giyinik olmayacak şekilde, şort ve atletle olduğu halde alındığını, eşinin gözünün önünde kafasına bere geçirerek, ambulansa getirdiklerini ifade etti. Sabaha kadar bu şekilde sandalyede oturarak konuştuk. Biz bu şekilde konuşurken başımızda duran üsteğmen bize pek müdahalede bulunmadı.
Kara Kuvvetleri EDOK Komutanı Orgeneral Kamil Başoğlu "Yanımdaki kişi beni sesimden tanıyarak bana ‘Kamil sen misin’ diye sordu. Bunun üzerine biz Jandarma Genel Komutanımız Orgeneral Galip Mendi ile konuşmaya başladık, onun da ağzında bant vardı ancak dille ıslandığında yapışkanları çözülüyordu, bant açılıyordu."
Biz, Kamil ile beraber başımızda duran üsteğmene evli olup olmadığını sorduk. Evli olduğunu söyleyince nasihatlerde bulunmaya çalıştık. Bu işin sonu olmayacağını ve derhal vazgeçmeleri gerektiğini kendisine söyledik. Benim ve Kamil’in tuvalet ihtiyacı olmuştu. Önce Kamil tuvalete gitmişti, daha sonra ben gittim. Tuvalet 50-60 metre uzaktaydı. Üsteğmen nasihatte bulunduğumuzdan etkilenmiş olacak ki döndüğümüzde arkada olan kelepçeleri önden bağladılar çünkü biz arkadan bağlanmanın çok rahatsız edici olduğunu söylemiştik. Bundan dolayı ellerimizi önden bağladılar ancak ayaklarımızı aynı şekilde tekrar bağladılar. Kamil ile sandalyede oturmaktan kafamız sağa sola kayıyor, ‘En azından bir masa getirin ’diye Kamil söyledi. Bunun üzerine yere, tahminime göre bir pilot montu koymuşlar, bir de bezlerden yastık yapmışlar, buraya bizi yatırdılar. Bu esnada ayaklarımızı çözdüler. Bu şekilde sabahı ettik.”
‘Ben jandarmayım komutanım, sizleri tanıyorum’
Tutuldukları yerde, gece boyunca jetlerin inip kalkışını duyduklarını ve gün aydınlanınca pistin yakınında olduklarını anladıklarını söyleyen Mendi, “Sabah olduğunu benim saatim fosforlu olduğu için ve kapıdan kısmen ışık sızdığını gördüğümüzde anladık. Saatin 09.00’a doğru geldiğini anladık. Bu esnada odada Kara Kuvvetleri Eğitim Doktrin Komutanı Orgeneral Kamil Başoğlu ve benden başka kimsenin olmadığını fark ettik. Yanımızda kimse olmadığı için kafamızı kapatan bereyi ellerimizle yukarıya kaldırdık. Kapıdan iki kişinin geldiğini gördük. Arkadan ışık vurduğu için yüzlerini seçemedim. Kamil de ben de tuvalet ihtiyacımız olduğunu söyledik. Bir kişi yanımıza geldi, bizi dışarı çıkardı, önce beni çıkardı. Gözlerim açıktı ve bana hiçbir müdahalede bulunmadı. Gözlerim açık şekilde tuvalete gittik. Bu kişi pilot kıyafetli değildi, sivil giyimliydi. Ben kendisine ‘Dün akşamkiler nerede’ diye sorduğumda bana ‘Ben jandarmayım komutanım, sizleri tanıyorum’ dedi.”
Bu kişinin “Size saygımız var ama bunu yapmak zorundayız” diyerek kendisini tekrar odaya getirdiğini anlatan Mendi, “Aynı şekilde Kamil de tuvalete gidip geldi. Bombalama sesleri yine geliyordu. Bomba sesleri kesilince bu kişi yine Kamil ile bana gelerek, ‘Size dışarıda kahvaltı hazırladık’ dedi ve bizi dışarı çıkardı, kapının eşiğine kadar getirdi. Burada bir bank vardı. Bunun üzerinde birkaç lokma yedik. İkimizi de tekrar içeri aldılar. En dış kapı demir kafesli çerçeveli bir kapıydı. Bu kapıyı da üzerime kapattılar” dedi.
‘Komutanım duydum, sizi vuracaklar’
Odada kimse olmayınca Başoğlu ile rahat hareket etmeye başladıklarını aktaran Mendi, şöyle devam etti:
“Ayaklarımız bağlı olmadığı için kapının aralığından dışarıyı görmeye çalışıyorduk. Sonunda kapıda koruma astsubayı olan Halil belirdi. Halil Astsubay heyecanlı bir şekilde bana, ‘Komutanım duydum, sizi vuracaklar. Süratli bir şekilde derhal burayı terk etmemiz lazım’ dedi. Eskişehir’den kalkan uçakların bombalaması sonucunda başımızda duran ve jandarma olduğunu iddia eden kişinin, ‘Başarısız olduk’ diye mırıldandığını duydum. Halil Astsubay bize ‘Dışarı çıkalım’ deyince Kamil ve ben hızla arabanın yanına koştuk. Beni getiren arabaya bindik. Şoför mahalline Halil Astsubay geçti ve ‘Komutanım, buradan uzaklaşmamız gerekiyor ’ diyerek aracı sürdü. Halil Astsubay cep telefonu ile en baştan beri bizi arkadan takip eden ve dışarıda bırakılan koruma aracında bulunan korumalarımdan Astsubay Jandarma Başçavuş Erdem Er’e telefondan ‘Sancağı aldım, kurtardım, dışarı çıkmak için hareket ettim’ diye söyledi. Süratle çıkış yolu aradık. Sonra yolu bulduk ve ana yola çıktık.”
‘Akar’ın yanına gittim’
Dışarıda yol güvenliğini tutan polislerin kendilerini durduğunu, kimliklerini öğrendiğinde bir emniyet amiri ve bir polis nezaretinde Kazan’daki emniyete gittiklerini, emniyet müdürlüğünde görevli polislerle bir müddet sohbet ettiklerini belirten Galip Mendi, “Genelkurmay Başkanı Akar’ın başbakanlıkta olduğunu öğrendikten sonra oraya gittim. Kendisini dışarı çıkararak bilgi verdim. Daha sonra eve gidip üstümü değiştirdim ve resmi üniformamı giyerek karargaha geçtim”dedi.
TV verildi, telefon yasaklandı
Genelkurmay Karargâhı’ndan kaçırılıp Akıncı Hava Üssü'ne götürülen Orgeneral Hulusi Akar'a ve kaçırılan diğer komutanlara gelişmeleri izlemeleri için televizyon izlemelerine izin verildi ve birkaç kanaldan Orgeneral Akar, darbe girişimiyle ilgili gelişmelerden haberdar oldu. Ancak Komutan'ın herhangi bir yerle telefonla konuşmasına izin verilmedi.