Dünden bugüne takvim yaprakları ve “imkânlı metinler”

04:002/01/2019, Çarşamba
G: 2/01/2019, Çarşamba
Fatma Barbarosoğlu

Eskiden neredeyse her evde insanların meşrebine göre tercih ettikleri “yaprak takvimler” vardı. Ülkü, Saatli Maarif en çok rastlananlardı. Rahmetli büyükbabam Saatli Maarif alırdı. Tarihî eser ya da bir çiçek resminin yer aldığı karton kâğıda raptedilmiş takvim yaprakları, ömür gibi bir bir dökülürken, o son yaprak, 31 Aralık, hüzünlü bir şekilde “biten ömrü” hatırlatırdı. Bizim evde 31 Aralık yaprağının takvimden kopuşu her zaman koparanın gönlünü titreten bir eylem olurdu: “İşte ömürden bir yıl

Eskiden neredeyse her evde insanların meşrebine göre tercih ettikleri “yaprak takvimler” vardı. Ülkü, Saatli Maarif en çok rastlananlardı. Rahmetli büyükbabam Saatli Maarif alırdı. Tarihî eser ya da bir çiçek resminin yer aldığı karton kâğıda raptedilmiş takvim yaprakları, ömür gibi bir bir dökülürken, o son yaprak, 31 Aralık, hüzünlü bir şekilde “biten ömrü” hatırlatırdı. Bizim evde 31 Aralık yaprağının takvimden kopuşu her zaman koparanın gönlünü titreten bir eylem olurdu: “İşte ömürden bir yıl daha gitti. Geçen sene kimler vardı aramızda artık onlar toprağın kara bağrında” diye başlanır ve bir yıl içinde gidenlerin ismi hatırlanır, “Yerlerinde rahattırlar inşallah” duası ile bir müddet susulurdu.



30 Aralık günü Ayşe Böhürler’in hazırladığı Türk Kahvesi programında İsmail Kara Hocayı dinlerken takvim yapraklarının ve türkülerin eşliğinde geçmişime döndüm. Program Erzurum yöresine ait hüma kuşu türküsü ile başladı. Adı ile yaşayan, varlığı ile “henüz” karşılaşılmamış olan hüma kuşu ile.

Ahmet Hamdi Tanpınar “Türkülerimiz bizim romanlarımızdır” der. Bu benzetme herkesin pek hoşuna gidiyor. “Bizde roman yoktur” diyenlerin de, “Bizim hiçbir konuda eksiğimiz olamaz, Batı’nın romanı bizde türkü olarak akar” diyenlerin de. Bir şeyin bir şeye benzetilerek anlatılması bana her zaman biraz sıkıntılı gelir. Benzeyen ve benzetilen arasında kurulan hiyerarşik ilişki, bazen hem benzeyene hem benzetilene zarar verir. Tanpınar merhum kimin için türküyü romana yakınlaştırmaya çalışmıştı?

“Bizde sivil toplum yoktur” diyenlere karşı da aynı müdafaa yapılır. “Bizim sivil toplumumuz vakıflarımızdır.” Değil efendim. Bizim vakıflarımız bizim vakıflarımızdır. “Bizim türkülerimiz romanlarımızdır” benzetmesi, kimi kime yar etmek üzere kurulmuş bir cümledir ki! Türkü söyleyenler romanı bilmez, roman bilenler arasında türkü bilen pek azdır.

Velhasıl bizim türkülerimiz bizim romanımız değildir ama bizim türkülerimiz ciğerimizin desenidir. Niye kalp değil de ciğer metaforunu kullandım? Anadolu hissiyatında kalbimiz kırılır, gönlümüz daralır, ciğerimiz yanar.

İsmail Kara türküler için “İmkânlı metinlerdir” ifadesini kullandı. “En büyük imkânlı metinler elbette kutsal metinlerdir” dedikten sora edebiyatın ve sanatın, hassaten türkülerin çok katmanlı anlam dünyasına işaret etti.

İsmail Kara Hoca’nın aynı güftenin şarkı, türkü, ilahi olarak okunuşuna işaret ettiği sıralarda iki zamanı birden yaşamaya başladım. Rahmetli Büyükannemin sesi pek güzeldi ve ilahi söylemeyi de dinlemeyi de pek severdi. Kendisi ümmi idi. Okuma yazma öğrendiğim ilk yıllardan itibaren onun için şiir defteri tuttum. Bir Cuma toplantısında daha önce hiç bilmediği bir ilahiyi dinleyince bir yolun bulur yeni dinlediği ilahinin sözlerini bana deftere yazdırırdı.

Ne diyordum... Sabahın bir vakti Büyükannem bir ilahiye başlayınca rahmetli Büyükbabam kızar, kızışını komşuları rahatsız etmek üzerinden ifade etmeye niyetli “Dağ başı mı burası!” derdi. Büyükbabamın kızmasını Büyükannem “Bu ilahi!” diye savuştururdu. İlahiydi, değildi. Derken bir gün radyoda büyükannemin dilinde ilahi olarak okunan güfte, çalgılı bir şekilde radyodan duyulunca Büyükbabam “Senin ilahi bak!” derdi müstehzi bir şekilde. Bu tartışma en ziyade Edip Akbayram’ın sesi ile karşılaşılınca olurdu...

İsmail Kara, merhum pederinin takvim yapraklarına verdiği değeri anlattı. Takvim yapraklarının tekrar tekrar okunmasını, yaprakların koparılmayıp geriye doğru katlanışını... Program bitince saatli maarif takviminin son yaprağını okumak geldi içimden. Çocukluğumda takvimin yapraklı kısmı duvara raptedilmeden önce acele ile başına oturur sayfa sayfa okurdum. Tanpınar’dan mülhem ben de “Halkın mecmuası takvim yapraklarıdır” demeli miyim? Her takvim yaprağının arkasında sınıfta zevk ile anlatacağım bir fıkra, defterime yazacağım bir mani, arkadaşlarıma soracağım bir bilmece muhakkak olurdu. Takvim yapraklarındaki her sayfa, her sayfadaki her satır bir şekilde derdimize merhem olurdu. Biri hariç, bugün ne pişirelim bölümü. O liste bize pek uymazdı. (Neden uymadığını biraz sonra göreceksiniz)

Geçen sene Maltepe’de ters çevrilmiş bir portakal sandığının üstünde, takvim satan bir kadına rast geldim. Saatli Maarif. Bir tane aldım. Yıl boyunca masamın üzerinde durdu. Zaman zaman rast gele bir sayfasını açıp okudum. İsmail Kara Hoca’nın sohbetini dinledikten sonra masamdaki takvimin 31 Aralık sayfasını açtım. Yılın son sayfası. Bülent Ecevit’in “Yarın” adlı şiiri: Bir şeyler olacak yarın/duruşundan belli atların/bulutların koşuşundan belli/kazışından köstebeklerin... diye devam eden şiiri.

Şiirin altında Schopenauer’in “ Zeki bir insan yalnızlıkta, düşünceleri ve hayal gücüyle mükemmel bir eğlenceye sahiptir” sözü.

Onun altında “Bunun Kalıbı Dar” başlığı altında şu satırlar yer alıyor:

Kıyafet denerken, Fransız kadın; Bir beden küçüğü var mı? İngiliz kadın; Bir beden büyüğü var mı? Alman kadın; Tam benim bedenim. Türk kadını; Bunun kalıbı dar.

Yemek listesi: Fırında tavuk veya hindi, iç pilav, z.y barbunya, fava, rus salatası, çerkes tavuğu, baklava veya pasta. (Bir yılbaşı sofrası menüsü verilmiş. Takvim yaprağındaki imla ile aktardım.)

Doktora tezim “Modernleşme Sürecinde Moda ve Zihniyet”. Kılık kıyafet üzerine okumaya devam ediyorum, gözlemlemeye de. (Doğru yanlış çizelgesi bekleyenlerin süreç analizi dinlemeye gönüllü olmadıklarını fark ettiğimden bu yana giyim-kuşam, moda üzerine konferans ve seminer tekliflerini kabul etmiyorum.) Yukarıdaki tarif benim gözlemlerimle uyumlu. Bir farkla. İngilizlerin büyük beden tercih ettiğini bilmiyordum. Yukarıdaki alıntıyı alıntı olduğunu ifade etmeden sosyal medya hesabımdan paylaştım. Kalıbı dar yerine kıyafet üzerinden kadınların hal dili dedim ve araya Rusları ilave ettim.

Gelen yorumlar insanların hakaret etmek için hazır beklediğini bir kez daha görmeme sebep oldu.

Yarınlar nasıl gelecek? Sosyal medya, yarınların “nasıl” geldiğinin göstereni mi? Bilmiyorum. Gözlem yapmaya devam ediyorum. Gözlem yaparken elbette “imkânlı metinler” ile aramdaki mesafeyi uzak tutmamaya azami derecede itina göstererek...

#Yaprak takvimler
#Ülkü
#Saatli
#Maarif
#İsmail Kara
#Türkü
#Güfte
#Yarın