İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, AA Editör Masası'nda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Elazığ depreminin meydana geldiği 24 Ocak'tan bu yana mesaisinin büyük bölümünü bölgede geçirdiği belirtilerek, "Elazığ, Malatya ve Van'ı etkileyen depremlerin ardından yardım ulaştırılamayan yer kaldı mı, genel durum nedir?" soruları yöneltilen Soylu, 24 Ocak'taki depremden bir ay önce 4,9 büyüklüğünde bir Sivrice depremi daha olduğunu anımsattı.
Soylu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla Sivrice'ye gittiğini, hükümet politikasının ve lider yönetim anlayışının gereği bunu yerine getirdiğini söyledi.
Geçen yıl eylül ayında gerçekleşen İstanbul'daki 5,8'lik depremden sonra kırmızı alarm verdiklerini anlatan Soylu, "Bizim hükümetimiz döneminde şekillenen, her türlü detayı hazırlanan, tüm kurumlara bu konudaki sorumluluklarını veren ve sürekli olarak saha tatbikatlarından masa tatbikatlarına kadar tüm tatbikatları gerçekleştiren, planı güncelleyen, bütün afetlerde hangi kurumun ne yapacağını ortaya koyan Türkiye Afet Müdahale Planımız var" diye konuştu.
Soylu, burada 28 ulusal, 26 yerel çalışma grubu bulunduğunu, bu çalışma gruplarıyla İstanbul'da eylül ayından bugüne kadar 300'e yakın toplantı yaptıklarını, bunların 5'ine kendisinin başkanlık ettiğini dile getirdi.
Her bir toplantının ortalama 7-8 saat sürdüğünü ifade eden Soylu, sözlerini şöyle sürdürdü:
Bakan Soylu, her ay bir temayla birlikte vatandaşlara, tüm kurumlara, konunun ilgililerine Türkiye Afet Müdahale Planı çerçevesinde neler yapılması gerektiğini ortaya koyduklarına işaret ederek, bunun için çok yoğun bir çalışma gerçekleştirildiğini bildirdi.
"Daha önceki depremlerde karşılaştık. Yardımların havalarda uçuştuğu, araçlara el konulduğu, günlerce çadırın gitmediği birçok olayla karşı karşıya kaldık. Bunların hepsinden Türkiye Cumhuriyeti devleti kendine ait bir tecrübe çıkardı." diyen Soylu, devlet odaklı bir yapının yanında sivil toplum örgütleriyle beraber de hareket ettiklerini ve bu sistemin işlediğini aktardı.
Sivrice depreminin ardından 2,5 saat içinde bölgeye ulaştıklarını belirten Soylu, bölgeye varır varmaz arama-kurtarma, barınma ve gıda, geçici konaklama ve kalıcı konutlara yerleşme konularında dört ayrı planlama gerçekleştirdiklerini söyledi.
Süleyman Soylu, Türkiye'nin arama-kurtarma konusunda önemli bir yetkinlik içerisinde olduğunu, zorlu enkazlara rağmen 45 vatandaşın enkazdan sağ çıkarıldığını dile getirdi.
Bütün çalışma gruplarının başında bir kurumun bulunduğunu, örneğin beslenme grubunun başında da Türk Kızılayın olduğunu, çadır yönetimi, bağışlar, yardımlar ve tüm koordinasyonu AFAD'ın yaptığını anlatan Soylu, şöyle devam etti:
Soylu, bu depremde iki meseleden çok etkilendiğini belirterek, bunlardan birincisinin gönüllülük olduğunu, Türkiye'nin her tarafından sivil toplum kuruluşlarının yüksek bir gayretle gönüllü şekilde çalıştığını anlattı. İkinci konunun da sosyal rehabilitasyon olduğunu dile getiren Soylu, "Şu ana kadar Elazığ ve Malatya'da yaklaşık 150 bin kişiye sosyal rehabilitasyon uygulandı." bilgisini verdi.
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının birimleri, Diyanetin manevi rehberleri, Milli Eğitim Bakanlığının rehber öğretmenleri, Belediyenin özel kurduğu birimler, Kızılay, Gençlik ve Spor Bakanlığının gençlik rehberleri, bazı üniversitelerden psikologlar, sosyologlar, Sağlık Bakanlığı, UMKE, il emniyet müdürlüğünün toplumsal destek polisi, il jandarma komutanlığı gibi pek çok birimin çok önemli bir çalışma ortaya koyduğunu ve koymaya devam ettiğinin altını çizen İçişleri Bakanı Soylu, şunları kaydetti:
Deprem sonrası hasar tespitlerini Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yaptığını belirten Soylu, dünyada bu kadar hızlı hasar tespitinin yapıldığı bir ülkenin bulunmadığını söyledi.
Hem Malatya hem de Elazığ'da ekiplerin çok ciddi hasar tespiti yaptığını ifade eden Soylu, "Bizim ilk tespit etmek zorunda olduğumuz şudur; biz bir riskli bina tespit etmiyoruz, biz, depremden etkilenen binayı tespit etmeye çalışıyoruz." diye konuştu.
Soylu, bu tespitle, depremden etkilenme oranında vatandaşa nelerin yapılabileceğinin değerlendirildiğini dile getirerek, bu kapsamda Elazığ ve Malatya'da günde 60 bin öğün sıcak yemek dağıtıldığını, 41 bin öğünün dağıtılmaya devam edildiğini aktardı.
Van'da ise öğlen 8 bin, akşam ve sabah 5 bin öğün yemek çıkarıldığını söyleyen Soylu, burada da riskli ve hasarlı binaların tespit edildiğini kaydetti.
Bakan Soylu, "Vatandaşlarımızın yıkılan binaları, acil yıkılacak binaları, çok ağır hasarlı olarak tespit edilen binalarının paralarını, kanunun da önüne geçerek ödemeye başladık." ifadelerini kullandı.
Deprem bölgelerinde, devletin yemeğiyle, giysisiyle, gıda kolisiyle vatandaşa kendi başına kaldığını hissettirmemeye çalıştığını vurgulayan Soylu, "Bir giyim market kuruldu, ben hayatımda böyle bir şey görmedim. Arkadaşlarımıza minnettarız. Öyle ortak akıllarla, o kadar güzel şeyler çıktı ki o masanın etrafında..." diye konuştu.
Vatandaşlardan, deprem ve afetlerde "eski elbise göndermemelerini" isteyen Soylu, "Bu, bizim oradaki çalışma zamanımızı alıyor. İstemiyoruz böyle bir şey. Yeni gönderiyorsanız başımızın üzerine ama eski ne olursunuz göndermeyin." dedi.
Soylu, afet bölgelerine gönderilen eski kıyafetlerle ilgili bir çalışma yaptıklarını, bunları temizleyip, paketleyip yurt dışında çok ihtiyaç olan bölgelere göndereceklerini anlattı.
AFAD'ın koordinasyonunda TV8'de düzenlenen yardım kampanyasının çok başarılı geçtiğini, 60 milyon liranın üzerinde para toplandığını aktaran Soylu, böyle bir afette milyonlarca insanın duygudaşlık yapabilmesinin önemine işaret etti.
Soylu, bunun dışında AFAD olarak bir yardım kampanyası açmadıklarını dile getirerek, şunları kaydetti:
Bakan Soylu, yaptıkları toplantılarda olası depremde "trafikte İstanbul'da ne yapmalıyız" gibi konuların konuşulduğunu, tecrübelerin paylaşıldığını aktararak, şöyle konuştu:
Muhtarlarla WhatsApp grubu kurduklarını da dile getiren Soylu, "Hala bu WhatsApp grubumuz devam ediyor muhtarlarla. Talepler hızla akıyor. Bir muhtarımız da var Elazığ'dan o da talepleri yağdırıyor. Ben de bir cümle yazdım, dedim ki 'Bu depremin bana öğrettiği bir gerçek var, bizim muhtar bakan oldu, ben de aza oldum.' Tabii gülüşmeler oldu." diye konuştu.
Soylu, vatandaşın karşı karşıya kaldığı travmayı atlatmaya çalışırken yetkililere her türlü davranabileceğini ifade ederek, sabırlı olmanın, alttan almanın, vatadaşın dediğini yapmanın önemine işaret etti.
Bir taraftan muhtarlarla, bir taraftan sivil toplum örgütleriyle, gönüllülerle, bir taraftan diğer kurumlar ve teşekküllerle deprem bölgelerine yardım götürüldüğünü belirten Soylu, yardımı tek alana dağıtmadıklarını, 4-5 ayrı yapı içerisinde bu yardımı dağıtmaya çalıştıklarını aktardı.
Van'daki depremin ardından hemen köylere gittiklerini anımsatan Soylu, buralarda yaşayanlara neler yapılacağını, nasıl yapılacağını teker teker meydan toplantısıyla anlattıklarını ifade etti. Vatandaşlara, "Merak etmeyin, Sayın Cumhurbaşkanımızın size geçmiş olsun dilekleri var. Hükümetimiz, devletimiz yanınızda. Bu hasar buradan kaldırılıncaya kadar yanınızda olacağız." dediklerini aktaran Soylu, bir köyde hasarlı olan ahırdan bir hayvanı çıkardığına ilişkin anısını aktardı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın gün içerisinde kendilerinden bölgeye ilişkin haber aldığını ifade eden Soylu, Erdoğan'ın depremler konusunda yoğun bir tecrübeye sahip olduğunun altını çizdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yol göstermesiyle ilgili bakanlarla koordinasyon halinde şehrin ekonomik hayatına dönmesi için bir sistem kurduklarını belirten Soylu, "Bir yılda biz Elazığ'ı, Malatya'yı normalleştireceğiz." dedi.
Bu kapsamda ilgili bakanlıklarla şehrin hem ekonomik, ticaret hayatını hem sosyal hayatını düzenleyebilecek, bütün kurum ve kuruluşlarla bir yıllık bir takvim çizdiklerini dile getiren Soylu, şöyle konuştu:
Soylu, "Biz yıkıyoruz, kimse kusura bakmasın hasarlı binayı yıkarız, burada vatandaşı oturtmayız. Biz vatandaşımıza kira yardımını yaparız, acil konut hizmetlerini yerine getirmeye çalışırız. Her türlü desteği ortaya koyarız ama vatandaşımızı orada hasarlı, ağır hasarlı, yıkılması gereken binada bir şekilde oturtamayız"ı gösterdiklerini anlatarak bütün sistemi bunun üzerine kurduklarını vurguladı.
"Eksiğimiz, aksağımız yok mu?" diye soran Soylu, "Bu işlerde eksiğin, aksağın olmaması mümkün değil. Eksik, aksak muhakkak vardır ama gayret, samimiyet, plan, koordinasyon var ve gücümüz yettiğince de vatandaşımızın bu konudaki taleplerini karşılamak konusunda irademiz de var. Allah'ımıza şükürler olsun, devletimiz güçlü. Elbette savuracak halimiz yok. Savurgan olmayacağız. Planlı, programlı, disiplinli, yapabildiğimizi yapabileceğimiz, bütçemizi iktisatlı bir şekilde kullanabileceğimiz ama hedefe de varılabileceğimiz bir deprem yönetim anlayışı ortaya koyduk." diye konuştu.
"Türkiye, depremdeki paraları topladı, ne yaptı?" şeklindeki soruları hatırlatan Soylu, Türkiye'de binlerce okulun yenilendiğini, şehir hastanelerinin yapıldığını aktardı.
Soylu, Elazığ'daki 6,8'lik depremin şehir hastanesine yansımasının 3,1 büyüklüğünde olduğuna işaret ederek tüm binaları depreme dayanıklı hale getirerek çalışmalar yürüttüklerini anlattı.
1999'dan sonra en son geçen yıl çıkarılan yönetmelikle ve alınan kararlar çerçevesinde çalışmaların yapıldığını belirten Soylu, "Bunları elbette ki ülkemizin ekonomik gücüyle, ülkemizin gelirleriyle mütenasiptir, yani uyumludur. Şunu söylemek gerek, deprem konusunda Türkiye, geçmiş tecrübelerin ve geçmiş acıların bir daha yaşanmamasını temin etmek için elinden gelen bütün gayreti ortaya koymaktadır. Hem Türkiye afet müdahale planıyla hem kentsel dönüşümle." değerlendirmesini yaptı.
Soylu, kentsel dönüşüm konusunun siyasallaştırıldığını aktararak "Ne olursunuz bu işe siyaset bulaştırmayalım, siyaset karıştırmayalım. Şu söylenebilir: 'Şurada şu eksiğiniz var, şurada şu eksiği yapın.' ama bunun üzerinden 'Kentsel dönüşümü rantsal dönüşüme döndürüyorsunuz.' dediğiniz andan itibaren çok doğal olarak demokrasinin içerisinde siyaset de bakar, bürokrasi de bakar, 'Acaba ben ne yapıyorum, bunu böyle mi yapmak lazım.' diye. Bu sefer iş yavaşlar ve çekingen adımlar atılmaya başlar." ifadelerini kullandı.
Bunun maliyetini de milletin ve çocukların ödediğine dikkati çeken Bakan Soylu, şunları kaydetti:
Terör örgütü PKK elebaşı Abdullah Öcalan'ın da hükümlü bulunduğu İmralı Adası'nda çıkan orman yangınına yönelik soru üzerine Soylu, konuyu sabah Bursa Valisi ile görüştüklerini belirterek "İmralı'daki cezaevinin çok ötesinde, çok uzağında köşede bir yerde yangın, risk söz konusu değil." bilgisini paylaştı.
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli ile de temasa geçtiklerini, hemen bir helikopterin kalktığını, denizden yangın söndürmeyle ilgili gerekli çalışmaların da yapıldığını anlatan Soylu, "Bir lodos var ama zannediyorum yakın zamanda müdahale edilip söndürülür. Büyük bir yangın değil ama müdahalenin hemen yapılmasını teminen herkes gayret gösteriyor." ifadelerini kullandı.
Soylu, yangının sebebinin henüz belli olmadığını ama Karadeniz'de de yangınların çıktığını belirterek "Mevsimlerde beklenmeyen birtakım sıcaklık koşullarının oluşturduğu süreçlerden de olabilir, başka bir etkenin olabilmesi de mümkün değil zaten." diye konuştu.
Bakan Soylu, dağa kaçırılan çocukları için HDP Diyarbakır İl Başkanlığı binası önünde oturma eylemi yapan annelerin evlat nöbetinin 6'ncı ayına yaklaştığı ve şu ana kadar 11 annenin evlatlarına kavuştuğu anımsatılarak "Terörle mücadele operasyonlarında ikna çabalarının etkisi mi burada önemli? Bunun ana sebebi nedir? İkna çabaları örgütten kopuşları hızlandırdı mı? Örgüte katılım oranlarında azalmaya yönelik güncel rakamlar nelerdir?" sorusuna karşılık, Türkiye'nin teröre karşı büyük bir sınav verdiğini vurguladı.
Türkiye'nin bir taraftan terör koridoruyla, bir taraftan DEAŞ'la, FETÖ'yle, PKK'yla mücadele ettiğine dikkati çeken Soylu, sözlerini şöyle sürdürdü:
Soylu, Türkiye'nin bir belleği, hafızası, zaferleri, tarihi bağlarının olduğunu ama kültürel terörizmin ülkenin inancını, geleneğini, göreneğini sıfırlamaya, bu toplumsal ve tarihsel bağı ortadan kaldırmaya, insanları birbirinden ayırmaya çalışan bir anlayış ortaya koyduğunu anlatarak şunları kaydetti:
Terör örgütü PKK'nın en çok kullandığı unsura ilişkin Bakan Soylu, "PKK bir kadın örgütüdür, bunun üzerine konuşlanmıştır. PKK'nın bugüne kadar tüm eylemlerinde kadınların bulunma oranı yüzde 56. Yani erkeklerden çok daha fazla kadınlar bulunmuş. Bunu tam anlamıyla bu noktaya taşıyabilmek ve Batı'dan bu konuda destek alabilmek için." açıklamasında bulundu.
Büyükelçilerin Diyarbakır'da oturma eylemi yapan anneleri ziyaretinde, annelerin çocuklarının 13-14 yaşında dağa gittiğini belirttiğine dikkati çeken Soylu, "Bu tesadüf mü, hayır. Apo'nun bizatihi talimatı var. Diyor ki 'bana genç, yetişmiş, fikrini benimle tartıştıracak adama ihtiyaç yok. Bana 14 yaş altındaki çocuklar getirin.' Bana dediği terör örgütüne." dedi.
BM'nin, terörist Ferhat Abdi Şahin ile "bundan sonra çocuk savaşçı bulundurmayacağız" diye, tarihinin en karanlık imzasını attığını anımsatan Soylu, hala Avrupa Birliği raporlarında çocuk terörist ve savaşçıların bulunduğu ve tespit edildiğinin ortada olduğuna vurgu yaptı.
İçişleri Bakanı Soylu, "Diyarbakır anneleri şu anda 105 aile oldu. 9 aile evladına kavuşmuştu, bugün 2 aile daha evladına kavuşmuş olacak. PKK teröristiyle mücadeleyi elbette güvenlik güçlerimiz, devletimiz, tüm kurumlarımız büyük bir kararlılıkla sürdürüyorlar, sürdürmeye devam edecekler ama terörizmle mücadeleyi analar, onların cesareti bitirecek. Diyarbakır'da hangi sivil toplum örgütü gitti oturdu anaların yanında, hala çekiniyorlar ve korkuyorlar." şeklinde konuştu.
Buna karşın Doğu ve Güneydoğu'dan annelere destek vermek için giden kadınlar, sivil toplum örgütlerinin bulunduğuna işaret eden Soylu, "O baro konuşuyor, nerede insan hakları? Orada tabipler birliği konuşuyor, hani anneler? Oradaki annelerin taleplerine, isteklerine, arzularına, vicdanlarına niye dokunmuyorsunuz? Neden, korkuyorlar, PKK terör örgütünün baskısı ve tekeli altındalar, bunun için. Ama o kadınlar korkmuyorlar cesaretli bir şekilde, sonucunu da alıyorlar." değerlendirmesinde bulundu.
Bakan Soylu, dönen çocukların mahkemeye çıktıklarını ve birçoğunun herhangi bir eylem içerisinde bulunmadığının tespit edildiği için anneleriyle olduğunu söyleyerek herkesin "devlet annelerle birlikte, bu konuyu çözme iradesini ortaya koyuyor." dediğini aktardı.
Dönenlerin aynı zamanda çevresindeki gençlere örnek olduğunu, artık dağa gitmenin, terör örgütüne katılmanın değil; tam anlamıyla birlikte gitmemenin esas olduğu bir iklim oluştuğunu ifade eden Soylu, annelerin tam anlamıyla bunu başardığının altını çizdi.
Soylu, ikna çalışmaları sonucu teslim olan terör örgütü mensuplarına yönelik sayısal verilerin yer aldığı grafiği paylaşarak "2016'nın son çeyreğinde bir çalışma başlattık. Buna ikna çalışması diyoruz. Hem jandarmamız hem emniyetimiz, terör örgütüne gitmiş olanların aileleriyle direkt temasa geçti. Tam 3 yılı aşkın sürede defalarca gidildi ve terör örgütüne gidenlerin ailelerine telefon açtıklarında onlara 'şöyle yapın, çocuğunuzu getirin. Suç olabilir, biz adalete teslim edelim, adalet gerekli kararı versin. Siz merak etmeyin, biz size sahip çıkacağız.' dendi." ifadelerini kullandı.
İkna çalışmaları sonucu teslim olan terör örgütü mensuplarının oranlarının yıllar bazında 2016'da 49, 2017'de 135, 2018'de 165, 2019'da 273 olduğu bilgisini veren Süleyman Soylu, "2020'nin daha başındayız, şu anda 48. Bu sadece ikna, kendiliğinden gelip teslim olmaları buraya koymuyoruz. Sadece iknayla yapılan süreçlerdir." dedi.
Bakan Soylu, terör örgütüne katılım oranlarının azaltılmasına ilişkin grafikte oranın 2014-2015'te biraz yüksek olduğunun görüldüğünün belirtilmesi üzerine, şunları kaydetti:
Soylu, terör örgütüne katılımın zirve yaptığı 2014'te 5 bin 558 olduğunu ardından düşmeye başlayarak 2015'te 3 bin 884, 2016'da 703, 2017'de 161, 2018'de 136, 2019'da 130 ve şu anda da 5 olduğunu bildirdi.
Bakan Soylu, "Burada önemli olan, bizim terör örgütünden ikna ettiğimiz 273 kişi, terör örgütünün bu iklimden ikna edip götürebildiği 130 kişi. Yani yarısından çok daha az. Bu bizim bir millet olarak terör örgütünün içerisine duhul etme, orayı ikna etme kabiliyetimizin terör örgütünün geçmiş yıllara nazaran ikna etme kabiliyetinden çok daha üstün, yüksek olduğunu ve burada doğru bir istikamette gittiğimizin belki de en önemli delilidir." değerlendirmesini yaptı.
Diyarbakır annelerinin girişimleri ve teslim olan çocukların nasıl bir süreçten geçtiğiyle ilgili soru üzerine Bakan Soylu, "Bunların bir kısmı adli kontrolle serbest bırakılıyor. Hacire Ana ile başladı bu iş. Hacire ananın itirazıyla ve isyanıyla başladı. Netice itibariyle oğlunu serbest bırakmak durumunda kaldılar. Ondan sonra iş kendi başına yayıldı, gitti ve doğal olarak ve doğru bir mecraya oturdu. Orada büyük bir cesaret oluştu. Birle başladı, 5 oldu, şu anda 105 aile." ifadelerini kullandı.
Çocukların teslim olması sonrasında devletin her meselesiyle ilgilendiğinin altını çizen Soylu, "Devlet rehabilitasyonundan, bu travmayı atlatmasına kadar her türlü meseleyle ve aileleriyle ilgileniyoruz. Bizim sorumluluğumuzdur çünkü. Biz çocukların dağa gitmesini engellemek durumundayız. Çocukların terör örgütüne katılmasını engellemek durumundayız." diye konuştu.
Soylu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki turizm rakamlarını aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü:
Yabancı terörist savaşçıların ülkelerine gönderilme sürecine ilişkin soruya, uzun zamandır yabancı terörist savaşçılar konusunda iyi bir sistem kurduklarını belirten Soylu, bu sistemi dünyanın da beğendiğini, şu anda personelin İngiltere'de terörle mücadele ortak toplantısına katıldığını söyledi.
İngiltere, Almanya, Fransa ve İspanya gibi birçok ülkeyle birebir masada oturduklarını ve aradaki problemleri çözmeye çalışan ortak mekanizmalar oluşturduklarını ifade eden Soylu, Avrupa'nın hemen hemen bütün ülkeleri olmak üzere 100'ün üzerindeki ülkeye eğitim verdiklerini dile getirdi.
Diğer ülkelerin, Türkiye'ye yabancı terörist savaşçıların gümrüklerden girmesi konusunda kurulan analiz sistemine hayran olduğunu vurgulayan Soylu, "Şu ana kadar biz 102 uyruktan toplam 7 bin 918 kişiyi sınır dışı ettik." dedi.
Soylu, özellikle Barış Pınarı Harekatı başladığından itibaren, "buradaki DEAŞ'lılar ne olacak?" diye dünyanın feveran etmeye başladığını belirterek, bu konuda Türkiye'ye yıllarca haksızlık yapıldığını, "DEAŞ'lıları biz getirdik, biz savunuyoruz, Türkiye teröristlerle beraber." diye FETÖ'cülerin, siyasal muhaliflerin, ABD ve Avrupa'nın sürekli üzerlerine yüklendiğini söyledi.
"Biz dünyada ilk kez Fırat Kalkanı Harekatında 3 bin 500 DEAŞ'lıyı etkisiz hale getiren bir ülkeyiz ve devletiz. Hemen yanı başımızda." diyen Soylu, şöyle devam etti:
Geçen kasım ayından bugüne kadar 253 yabancı terörist savaşçısını Amerika'dan Almanya'ya, İngiltere'ye, Hollanda'ya ve Avusturya'ya kadar birçok ülkeye gönderdiklerini aktaran Soylu, bunu da hep anons ettiklerini kaydetti.
Bakan Soylu, "Gezi Parkı eylemleri sırasındaki önlemleri ve güvenlik güçlerinin olaylara yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna, Gezi olaylarından sonra Türkiye'de rayın değiştiğini ifade etti.
O zamanlar Türkiye'nin büyük projeler yapan, birinci sıçramasını bitirmiş, ikinci sıçramasına doğru giden bir ülke konumunda olduğuna değinen Soylu, 21'inci asrın başında 3 bin dolardan 10 bin dolara gelmiş, 10 bin dolardan ilk önce 15-17 bin dolar, daha sonra da 25 bin doları hesap eden bir ülke konumunda olduğunu belirtti.
Türkiye'ye yaklaşık 20-25 milyar dolar uluslararası doğrudan yatırım geldiğini, temel hedefin 30-40-50 milyar dolarlık doğrudan yatırımın gelmesini temin etmek olduğunu hatırlatan Soylu, şöyle konuştu:
Eylemcilerin isteklerine işaret eden Soylu sözlerini şöyle sürdürdü:
Soylu, Türkiye'nin demokratik bir ülke olduğunu, vatandaşın siyasi partilere oy verdiğini, partilerin de vatandaştan onay alarak projelerini yaptığına dikkati çekti.
Gezi olaylarının, başlangıcından itibaren çevreci, masum bir eylem olarak değerlendirilemeyeceğini vurgulayan Soylu, "Anında CNN, Can Dündar masum. Yok ya nasıl masummuş Can Dündar? Başka ülkelerde tankların üzerinden geçtiği insanların fotoğraflarını paylaşarak Türkiye'yi tahrik etmek, yalanlar ortaya koymak. Biz unuttuk mu?" diye konuştu.
Bakan Soylu, "11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'un Gezi Parkı olaylarıyla ilgili açıklamalarında sizi rahatsız eden neydi?" sorusuna şu yanıtı verdi:
Eylemcilerin Türkiye'nin her tarafını yangın yerine çevirerek, demokratik ve meşru hükumeti gayrimeşru bir şekilde alaşağı etmeyi planladığını aktaran Soylu, "Onu yapamadıkları için 17-25'i yaptılar. FETÖ'nün Türkiye'de hükumete karşı ortaya koymuş olduğu gizli ilk hamlelerden bir tanesidir Gezi olayları. (Abdullah Gül'ü) buna ortak olmakla suçluyor değilim. Eğer buna ait koruyucu bir çerçeve ortaya koyarsa, ben tarihin düzeltilmesi için doğrusunu söylerim. Gezi, tamamıyla bugün Türkiye'yi son 7-8 yılda ve ondan önce geldiği süreci akamete uğratmak için planlanmış bir hadisedir. Mahkemenin o kararı nasıl verdiği belli. Sabahtan akşama kadar mahkemeleri kendi istedikleri kararları vermediği için suçlayanların yerine, bir kere de mahkemenin vermiş olduğu karara biz itiraz edelim, böyle bir hakkımız yok mu? Anayasamıza göre mahkemenin süreci içerisinde değerlendirme yapmak doğru değildir ama mahkeme bitmiş. Ben mahkemenin vermiş olduğu kararla ilgili bir değerlendirme yaparım. Yaktılar, yıktılar Türkiye'ye zaman, zemin kaybettirdiler. Biz bugün 15 bin dolar seviyesindeydik, bizim unuttuğumuzu zannediyorlar her şeyi" ifadelerini kullandı.
Bakan Soylu, Gezi'nin başlangıcının dahi aynı olduğunu, bir masumiyet eylemi olarak nitelendirmenin doğru olmadığına değindi.
Bakan Soylu, eski Başbakanlardan Ahmet Davutoğlu'nun Konya'da bulunan bağ evindeki korumalarının kaldırıldığı iddiasıyla ilgili "Sayın Davutoğlu, Türkiye Cumhuriyeti eski başbakanıdır, korunmakla mükellef bir kişidir. Sayın Davutoğlu'nun bugün 63 koruması var." bilgisini verdi.
Koruma işlerine muhalif olduğunu belirten Soylu, İçişleri Bakanlığında kendisi en çok yoran meselenin koruma konusu olduğunu dile getirdi.
Davutoğlu'nun 63 koruması olduğunu yineleyen Bakan Soylu, şöyle devam etti:
Birine koruma tahsis edilmesi kararını kendisinin vermediğini ifade eden Soylu, "Bizim Merkez Koruma Kurulumuz var. Oturuyorlar, hep beraber 'bu kişinin korunmaya ihtiyacı var mıdır' diye bir değerlendirme ortaya koyuyorlar. Bir tehdit varsa bu korunur. Öngörülür bir tehdit olabilir istihbaratlardan. Onun için geçici olarak böyle bir korumayı tahsis edilebilir. Yani bunun bir mekanizması var." açıklamasını yaptı.
Bakan Soylu, çakar lamba kullanımının eleştirilmesi üzerine, "Çakar lamba konusunu bayağı seyrelttik. 21 bin araç çakar kullanıyordu, şu anda 1440 araç çakar kullanıyor." karşılığını verdi.
Gezi olayları ile 17/25 Aralık'ın Türkiye'nin devlet sistematiğinin vidalarını gevşettiğini aktaran Soylu, üst üste gelen seçimlerin de doğal olarak konsantrasyonu başka bir noktaya getirdiğine işaret etti.
Bazı konuları yavaş yavaş yerine oturttuklarını anlatan Soylu, "Dünyanın gelişmiş ülkelerinde bu meseleler nasıl oluyorsa, bizde de aynı şekilde oluyor ve olacak." değerlendirmesini yaptı.
Bekçilerin yetkilerinin genişlediği eleştirilerine ilişkin ise Soylu, şunları söyledi:
En önemli konulardan birinin de asayişte aydınlatma, meseleyi çözme olduğuna dikkati çeken Süleyman Soylu, göreve geldiğinde meseleyi aydınlatma oranının yüzde 36 olduğunu, şu anda yüzde 50 seviyesine geldiğinin altını çizdi.
İçişleri Bakanı Soylu, "Mala karşı uygulanan 9 olayda yüzde 90 normal, tüm çözmeler şu anda yüzde 83-84'ler seviyesinde. Ankara'da bir dönem gece hırsızlık oluyordu. Sabah gündem oluyordu. Şu anda Ankara'da hırsızlık 3'e düştü. İstanbul'da 80'den 33'e düştü. Daha da düşüreceğiz. Her ilçede günde bir hırsızlık olmadığı anlamına geliyor. Bunu düşüreceğiz." dedi.
"Her kurumda olduğu gibi kendi kurumunda yanlış yapan olduğunu" belirten Soylu, şunları kaydetti:
Akademisyen Ceren Damar Şenel'in katledilmesine ilişkin davada sanık avukatının tepki çeken ifadeler kullandığı hatırlatılarak, "Sanık avukatı Vahit Bıçak, Polis Akademisinde dersler veriyor. Bu görevine son verilmesi gibi bir durum söz konusu mu?" sorusu yöneltilen Soylu, şunları kaydetti:
Yılbaşında kadın cinayetlerini azaltmaya yönelik bir genelge çıkarıldığı hatırlatılarak, "Bu genelge, kadın cinayetlerinin önlenmesi ve kadına yönelik şiddetin azaltılmasında ne kadar etkili oldu?" sorusunun yöneltilmesi üzerine Soylu, kadın cinayetleri ve aile içi şiddet konusunda Hükümetin yoğun bir çalışma ortaya koyduğunu, bu konuda çıkardıkları kanunun dünya ölçeğinde olduğunu söyledi.
Süleyman Soylu, bu kanunun, aile içi şiddeti ve kadın cinayetini önleyemeyecek hiçbir açığının olmadığını vurgulayarak dünyada dönem dönem kadın cinayetlerinin yükseldiğine dikkati çekti.
Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi'nin 2018 raporuna göre, "kadın cinayetlerinin küresel ortalamasının milyonda 13 olduğunu" aktaran Soylu, bu ortalamanın Avrupa'da 7, Türkiye'de ise 3,8 olduğunu kaydetti.
"Kadın cinayetleri konusunda biz çok düşük bir seviyedeyiz. Bizim için 1 bile büyük bir rakamdır. Bizim dinimiz, milliyetimiz, medeniyetimiz, geleneğimiz, göreneğimiz nasıl uyuşturucu meselesine karşıysa, aynı karakter burada da var." diyen Bakan Soylu, şöyle konuştu:
İçişleri Bakanlığının üzerine düşen maddeleri yapmaya başladığını belirten Soylu, mesele bir noktaya gelebilsin diye üzerlerinde olmayan birtakım sorumluluklar ve yükümlülükleri de aldıklarını kaydetti.
Bakan Soylu, kadına yönelik şiddette azalmanın olduğunu ifade ederek şöyle konuştu:
Bakan Soylu, rehberlikten psikolojik danışmanlığa, avukat sağlamaya kadar bütün destekleri ve hizmetleri kendi sorumluluklarına aldıklarını, kadına yönelik şiddetin daha da düşeceğini söyledi.
Kadın Destek Uygulaması'nı (KADES) şu ana kadar internetten 422 bin 916 kişinin indirdiğini belirten Soylu, "Uygulamayı indiriyorsunuz, butona basıyorsunuz sadece, lokasyonu belirliyor, 5 dakika sonra polis yanınızda." dedi.
Soylu, kadına yönelik şiddet konusunda, "Hakimlerimizden şunu rica ediyoruz, elektronik kelepçeyi vermekten sakınmasınlar. Bizim için bu işin başka çıkarı yok. Elektronik kelepçeyi verecekler ve biz takip edeceğiz. Elektronik kelepçe ile sizin aileye, kadına yaklaşmanızı takip ediyoruz." ifadesini kullandı.