
Mayın meselesinde temel sıkıntı arazinin temizlenmesinden öte Türkiye'nin bu meseleye yaklaşımında yaşanıyor. Meclisin, “kim temizleyecek” sorusuna odaklanmaktan öteye geçip topyekûn “güvenlik siyasetini” sorgulaması gerekiyor.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkındaki Kanun Tasarısı” dün gece TBMM'de kabul edildi. Kısa adıyla Mayın Kanunu olarak da bilinen düzenleme kabul edilmesine kabul edildi ama belli ki yaz rehavetine girmek üzere olan Ankara'nın gündemini meşgul etmeye devam edecek. Kanunun 15 saati aşan gerilimli bir oturumun sonunda, 255 oyla kabul edilmesi dahi sürecin ne kadar sıkıntılı olduğunu ortaya koydu. Belli ki AK Parti'nin kendi içinde de sorunlar var. Bu meselede hükümet-muhalefet ilişkilerini aşan ciddi problemler olduğuna ve meselenin mayınların temizlenmesinden öte mayını döşeyen zihniyete dair olduğuna dikkat çekmek isteriz. 'Mayınları kim temizleyecek' sorusunu tartışırken asıl meseleyi gözden kaçırılmamalıyız.
Başbakan Erdoğan partisinin grup toplantısında muhalefete ve düzenlemeyi eleştirenlere sert tepki gösterdi ve 'mayın sınırda değil, zihinlerde' dedi. Erdoğan, başka bir bağlamda ifade etse de aslında durumu en iyi özetleyin sözü söyledi. Gerçektende mayın meselesi başından sonuna irdelenip, nedenleri ve sonuçları analiz edildiğinde sürecin birçok sorunu içinde taşıdığı görülüyor. Mesele, arazinin temizlenmesinden öte Türkiye'nin bu meseleye yaklaşımında yaşanıyor. Kanun tasarısı kabul edilmesine rağmen halen cevaplanmayana birçok soru var. Özellikle meselenin “kim temizleyecek” sorusuna odaklanıp ülkenin topyekûn “güvenlik siyaseti” sorgulanmadığı müddetçe problem tam olarak görülemeyecek.
Soğuk savaş döneminin yeni kurulmaya başladığı bir zamanda döşenmeye başlanan bu mayınlar 1990'lı yıllarda bu defa terör bahanesiyle döşendi. DP iktidarı tarafından 1956 yılında Suriye sınırına 'kaçakçılığı önlemek ve sınır güvenliğini sağlamak amacıyla' döşenen mayınlar gelinen süreçte ne kaçakçılığı, ne de sınır ihlallerini önleyebildi? Ama sonuçta komşu ve akraba olan halkların arasına aşılmaz engeller koydu. Birçok insan hayatını kaybetti, birçok kişi sakat kaldı. Belli ki bu mayınlar başka amaçlar için döşendi ve uzun süre de başarılı oldu.
Meseleyi birde şöyle düşünsenize. Bölgenin 'Ekber ülkesi' Türkiye, sınırlarına Suriye tehdidine karşı mayın döşerken henüz yeni kurulmuş olan Suriye bu mayınları döşemeye ihtiyaç duymadı. Hatta bırakın mayın döşemeyi sınır güvenliği almaya bile gerek görmedi. Suriye sınırını boydan boya gezdiğinizde, Nusaybin'de, Ceylanpınar'da, Reyhanlı'da, Kırıkhan'da, yüksek nöbetçi kulelerinin ve askerlerin olduğunu görürken karşı tarafta ne asker, ne kule ne mayın olduğunu fark edersiniz. Türkiye tarafında sınıra yakın köyler boşaltılırken, karşı tarafta tel boyunca köyler görürsünüz. Bu durum sadece Suriyelilerin Türkiye'ye akın etmek istemeleri ve Türkiye'nin de bunu engellemek istemesiyle izah edilebilir mi?
Soğuk savaş döneminde SSCB tehdidine karşı(!) önemli paralar karşılığında satılan ve döşetilen mayınlar, bu dönem sona erdiğinde bu defa da yine ciddi paralar karşılığında toplatılmak isteniyor. Konvansiyonel silahlarda yapılan indirimlerin yanı sıra çoğunlukla savunmasız sivillerin özelliklede çocukların ölmesine ve sakat kalmasına sebep olan Anti Personel Kara Mayınlarının(APKM) yasaklanması yoluna da gidildi ve Ottowa Süreci denen dönem başladı. Özellikle STK'ların bu süreçte inisiyatif alıp meseleyi gündeme taşımaları sonucunda mayınları üretip, satanların çocukları bu defa sökülmesi için sahneye çıktı.
Hükümet, minimum maliyetle mayın temizliğini 2014'e kadar yetiştirmek istiyor. Ancak muhalefete göre mayın ihalesinin yabancı şirketlere verilmesi vatan hainliği olarak görülüyor ve bu meselede paranın sorun olmaması ileri sürülüyor. Bu arada Genelkurmay Başkanlığı, daha önce açıkladığı nedenlerle mayınları temizleme işini üstlenmiyor. Muhalefet ise ısrarla TSK'nın devreye girmesini ve bu işi TSK'nın yapmasını istiyor. Yani tam bir kaos yaşanıyor.
“Mayın Yasağı Anlaşması”nı Türkiye 2003'te Ottawa Sözleşmesi'ni imzalayarak benimsedi. Buna göre Türkiye'nin 1 Mart 2008'e kadar stoklarındaki mayınları imha etmesi, 2014'e kadar da toprağa döşeli mayınları temizlemesi gerekiyordu. Ancak Türkiye, ne stoklardaki mayınları imha etti, ne de sınırdaki mayınları temizledi. 1990'lı yıllardan bu yana Suriye sınırındaki mayınları temizlemek isteyen Türkiye, geçen sürede maalesef bunu kendi inisiyatifiyle başaramadı.
Aslında mayın meselesiyle ortaya çıkan ciddi bir sorunumuz var. Kendi halkını tehdit olarak gören zihniyet yanında, döşediği mayınların yerini unutan ve haritalarını kaybeden kötü bir yönetim anlayışı var. Türkiye bu kötü yönetim anlayışıyla yüzleşmediği takdirde mayın meselesi unutulur, deprem meselesi gelir, deprem unutulur, terör meselesi gelir. Yani tekil çözümlerle sorunu yönetebilir kılmayı değil, toplam yönetim kalitesinin yükseltmek suretiyle problemi kökten çözmek icap ediyor.
Türkiye, 'tehdit algısını' radikal biçimde sorgulanmadığı takdirde bugün mayınlar sökülür yarın yerine beton duvar örülebilir ya da elektrikli tel döşenebilir. Yakın zaman önce barış ve kardeşlik içinde yaşayan, birbirine kız alıp veren, yoğun iktisadi ve ticari ilişkiler içinde olan iki halkın arasına mayın döşeyen anlayışın muhakkak ciddi biçimde tartışılması lazım. Sadece sınıra mayın döşeyen irade değil, halklar arasına sanal düşmanlık tohumları eken 'zihniyet' ortadan kaldırılmalı. Olağanüstü koşullarda ve kötü niyetli olarak çizilen bugünkü sınırlar yerine, komşuların ortak iradesiyle yeni sınırların tayin edilmesi daha doğru olacak. Kısaca 'dört yanımız düşmanlarla çevrili' diyen güvenlik anlayışı terk edilerek hem komşularımızla hem de kendi vatandaşlarımızla yeni bir barış ve kardeşlik mutabakatına varılmalı.
Milli Güvenlik Siyaset Belgesindeki geçmişteki tehdit algılamaları hatırlandığında sorunun sadece Suriye sınırında değil, kendi içimizde olduğu görülüyor. Döşenen mayınlar, sadece sınırı kapatmanın değil aynı zamanda toplumu tecrit etmenin ve dünyaya kapatmanın tipik göstergeleri. Soğuk savaş döneminde SSCB karşısında 'son garnizon' vazifesi gören Türkiye, ABD'nin tayin ettiği politikalarla dış siyasetine yön verdi. Bunun sonucunda hemen hemen bütün komşuları onu parçalamak ve yutmak isteyen düşman oldu.
1. Suriye kendi sınırına mayın döşemezken, Türkiye neden döşedi?
2. Bu mayınların döşenmesini kim istedi?
3. Mayın döşenmesinde SSCB ile Suriye ittifakının tesiri oldu mu?
4. Mayınların döşenmesinde ki temel amaç kaçakçılığın önlenmesi ve sınır güvenliğimiydi?
5. Gelinen noktada kaçakçılık önlendi mi?
6. Suriye sınırı dışında, başka sınırlara da mayın var mı?
7. Sınırlar dışında, nerelere mayın döşendi? Döşendi ise kaç adet döşendi?
8. Sınıra döşenen mayınların krokileri kayıp mı?
9. TSK daha önce bu çapta bir mayın temizleme işi yaptı mı?
10. TSK tartışma yaratan mayınları şimdi neden temizleyemiyor?
11. İHA dâhil birçok yüksek silah teknolojisine sahip olduğu ileri sürülen TSK'nın, mayın temizleme teknolojisi yok mu?
12. Hükümet 2003 yılında Ottowa sözleşmesini imzalamasına rağmen neden 5 yıl bekledi?
13. Söz konusu mayınların temizlenmesinde son süre nedir?
14. Mayın döşenen toplam arazilerin büyüklüğü ne kadardır?
15. Ottowa sözleşmesine göre depolardaki bu mayınların ne kadarı imha edildi?
16. Böylesine kapsamlı ve önemli bir iş için Türk firmalarının bu işi öğrenmesi neden temin edilmedi?
17. Yüksek Hızlı Tren, Metro yapımı gibi ileri teknoloji ve tecrübe isteyen işlerde yabancı şirketlerle ortaklık kuran devlet, neden mayın işinde aynı yolu izlemedi?
18. Hükümet, muhalefetin iddialarını ve toplumun endişelerini izale edecek bir formülü neden bulamıyor?
19. Mayın temizleme işi için neden kanunla yapılıyor?
20. Temizlenen araziler neden 44 yıllığına kiraya veriliyor?
21. Mayından temizlenen araziler neden halka verilmiyor?
22. Mayınların tam olarak ne kadar sürede temizlenmesi öngörülüyor?
23. Mayın temizleme işi neden Devlet İhale Kanunu ve Kamu İhale Kanunu kapsamı dışında tutularak yapılıyor?
24. Bu işin İsrail'e veya yabancı bir ülkeye verilmesinin faydaları ve zararları nelerdir?
25. TSK ve Genelkurmay neden susuyor?
- Resmi açıklamalara göre Şırnak, Mardin, Şanlıurfa, Kilis, Hatay ve Gaziantep dâhil olmak üzere toplam 6 il sınırında mayın var.
- 822 km uzunluğundaki sınırın, 510 kilometrekarelik bölümü mayınlı.
- Mayınlı arazi 300-350 metre eninde, 510 kilometre uzunluğunda bir alanı kapsıyor.
- Resmi rakamlara göre sınırda gömülü 650 bin mayın bulunuyor.
- Daha sonra yapılan döşemelerle bu rakamın 1 milyon'un üzerinde olduğu iddia ediliyor.
- Mevcut tartışma Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesini kapsıyor.
- Mayınlardan şimdiye kadar 3.200 kişi hayatını kaybetti, 7.500 bin kişi sakat kaldı.
- Arazilerin en erken 5 yılda temizlenebileceği ifade ediliyor.
- En büyük mayınlı alan Şanlıurfa'da yer alıyor.
- Mayınlı alanların yüzde 88'i Hazine'ye, yüzde 12'si tüzel kişilere ait.
* Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.
İlk yorumu siz yapın.